Dünyada “Formula 1” adı altında bir otomobil yarışı düzenlenir her yıl ve çeşitli ülkelerde etap
etap tekrarlanır.
Yarışların yapıldığı mekân, özel mekânlardır. Araçlar ortalama 5 kilometre olan yarış pistinde tur
atarlar. Örneğin Pazar günü İstanbul Park adıyla bilinen yarış pisti 5 bin 332 metre idi ve 58 tur
atıldı…
Yarışlara dünyanın ünlü otomobil markaları, özel yapılmış araçlar ve eğitilmiş kullanıcıları ile
katılırlar.
Elbette bu yarışların bir amacı ticari olsa da otomobil markaları için saygınlık konusudur.
Yenilikleri sergilerler. Lastik firmaları da aynı şekilde teknolojik gelişmeleri denerler…
Oldukça maliyetli bir yarış olduğu için de seyri de yüksek maliyetlidir…
Yarışın kendine göre kuralları ve yarış sonrasında da yine belli ritüelleri vardır.
Pazar günü ben bu yarışı televizyondan baştan sona izledim.
Bir gün önce sıralama turlarında 6. sıraya yerleşen bu yılın şampiyon adayı Hamilton’un yarışı
nasıl bitireceği merak konusu idi ve yarış bu anlamda da heyecanlı idi.
Benim gibi yarışın meraklıları heyecanımı gayet iyi anlayacaklardır.
Yarış başladı, yazarak sizi sıkmamak için detaya girmiyorum, sonuçta Hamilton “Damalı Bayrağı”
ilk gören oldu ve birinci geldi… Ayrıca bu sezonun da şampiyonu oldu…
Bundan sorası işin ritüel kutlama şekli ve kupaların verilmesi olayı…
İlk üçe giren yarışmacı, yüksek bir yerde kürsüye çıkarlar, yetkililer kupalarını verirler ve
yarışmacılar kupalarını aldıktan sonra ayakları altına koyarak, orada hazır bulunan büyükçe
“Şampanya şişesini” iyice sallayarak patlatır, fışkıran köpüklü şampanyayı da ence kendi
aralarında kendilerini ıslatır, sonra da seyircilere doğru boşaltırlar. İsterlerse de bir yudum
içerler…
Elbette bu yarış sonrasında da aynı ritüel gerçekleşecekti, onu da seyrettim fakat o ne öyle…
Şampanyalar çalkalandığı halde köpürüp fışkırmıyor ve yarışmacılar şişeleri birbirlerinin
üzerlerine boşaltıyorlar.
Oysa bu yarışın geleneklerinden birisi, Şampanya köpüğünün havaya fışkırtılarak yükselmesidir.
Elbette bir anlam veremedim…
Belki Şampanya bozuktu, belki iyi sallayamamışlardı filan. Aklıma başka bir şey gelmedi…
Sonradan medyada, özellikle yabacı basında çıkan haberlerden de anlaşıldı ki, şişedeki Şampanya
değil, şekerli gazoz imiş…
Şampanya köpüğü banyosu olmayınca, şişeyi eğip Hamilton'un boynundan aşağı boşaltan
yarışmacı Wolff, “Benim için kötü bir performans değildi. Podyumdaki diğerleri de daha iyisini
yapamadı. Ama başka bir problem şişenin içinde şampanya yerine şekerli gazoz olmasıydı. Eh biz
Türkiye'deyiz. Ve şekerli gazoz öyle köpürmüyor. Ben de Lewis'in boynundan içeri döktüm”demiş.
Bu olay üzerine yarışta birinci gelen Hamilton, akşam, yıl boyunca yaptığı diyeti bozup sebze
çorbası ile bir şişe şarap içmeyi planladığını söylemiş.
Bu alenen rezalettir, yarışın ritüeli olan ve bundan önce İstanbul’da yapılan tüm yarışlarda
Şampanya açılırken, bugün “Şekerli Gazoz” şişelerinin podyumdaki yarışmacıların eline verilmesi,
tam bir “Zeka özrü” ile anlatılabilecek bir davranıştır.
XXX
Yarışın çeşitli ülkelerde yapılması da yapılan ülke açısından reklam konusudur.
İstanbul yarış pisti, 2006 yılında Tamamlandı ve 7 yarış sonrası organizasyoncular arasındaki
ticari anlaşmazlık sonucunda 2011 yılında yarışma takviminden çıkartıldı.
Çeşitli ülkelerde yarışların iptali üzerine 9 yıl sonra tekrar takvime alınan Formula 1 Türkiye
Grand Prix'si ile son yarış bu yıl burada yapıldı…
Ülke için gerçekten bugünlerde bir şans…
Ekonomiye, az da olsa katkı sağlayacak, İstanbul’u ve Türkiye’nin tüm dünyada tanıtılması
açısından da önemli bir organizasyondur.
Böyle bir organizasyonda, ritüelin dışına çıkıp da Şampanya yerine şekerli gazoz açtırılması tam
bir rezalettir…
Haberi veren Alman Bild gazetesi, Türkiye’de uygulanan içki yasağını ve yüksek vergilerle
pahalaştırılan fiyatını ön plana çıkartarak veriyor.
Şampanya patlatmamak hangi zekâ özürlünün fikri bilemiyorum. Ancak uygulama ile dünyaya
rezil rüsva olduğumuzun farkında mıyız acaba?
Bulamadınız mı üç şişe Şampanya?
Piyasada bulamadın ise, git havaalanı free shop’larına, al oradan.
O da olmadı, yarış belli olunca geç Bulgaristan’a al üç şişe Şampanya…
Ama al ve getir de dünyaya rezil olma, gülünç duruma düşürme ülkeyi…
Elbette bunun bir sorumlusu vardır, olmaz olur mu? O sorumluyu da bir açıklamadan
öğreniyorum. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu Başkanı Eren Üçlertoprağı…
Türkiye Otomobil Sporları Federasyonunun sorumlu olan başkanı bir açıklama yapıyor… “T.C.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen Formula 1 DHL Türkiye Grand Prix'sine, 7 hafta gibi
çok kısa bir sürede hazırlandık. T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığımızın destekleriyle 850 kişilik
kadromuzla çok başarılı bir organizasyonu geride bıraktık ve Türkiye Otomobil Sporları
Federasyonu olarak kusursuz bir yarış yönettik.”
Anlaşılan arkadaşın yaptığı çok büyük ve ülkeyi dünyaya rezil eden hatanın farkında değil. Acaba
“Şampanya yok” talimatı, himayelerine sığındıkları T.C. Cumhurbaşkanlığından mı geldi?
Şimdi bu sorumlu hakkında her hangi bir işlem yapılacak mıdır?
Yoksa yaptığı ile kalacak, gelecek yıl yarış yine İstanbul’da yapılacak olursa bu durum
sorgulanacak mı?
Türkiye’de bu işin açıklığa kavuşturulmasının sorumlusu ve muhatabı kimdir?
Merak içindeyim doğrusunu isterseniz.
Bir başka merakım, organizasyonun içinde bulunan Gazeteci Fatih Altaylı bu konuya yazılarında
veya televizyon programında değinecek ve sorgulayacak mı?
Katıldığı spor programında açıkladı. Aynı benim gibi tören sırasında neden köpürmediğini merak
etmiş, tören bittikten sonra öğrenmiş ve bir anlam verememiş. Bugüne kadar tüm yarışlarla
Şampanya patlatılırken bu kez neden yapılmadığını bilmiyor. Hatta ilk yarışta Erdoğan’ın kupa
vermesinden sonra bile Şampanya ile kutlama yapılmış…
Sonuç olarak Allah bu işi yapanlara akıl, fikir ve biraz da ülkeyi düşünebilme zekâsı versin, ne
denir başka?