Ayasofya’dan söz açılmışken…
Aziz Nikola namı diğer Noel Baba...
Bazı kişiler, yılbaşı kutlamaları için hala aynı şeyleri sorup duruyor ve “Noal Baba”ya ve süsleme çamlarına akıllarını takıyorlar.
"O kadar kesilen çamlar, ağaçlar var. Allah aşkına Müslüman kültürüyle ne alakası var. Noel Baba bizim neyimiz olur? Bizim dinimizle, inancımızla, itikadımızla en ufak bağlantısı yok. Bu konularda hassas olmamız gerekiyor."
Diyebiliyorlar…
XXX
Meseleyi, cümleler halinde açalım...
"O kadar kesilen çamlar, ağaçlar var. Allah aşkına Müslüman kültürüyle ne alakası var?"
Ağaç kesmenin elbette "Kültür" ile bir ilgisi yok. Doğrudan insan ahlakı ve değerleri ile ilgisi var. Baktığınızda, yılbaşında evlerde kullanılan "Çam" ağaçlarının hemen hepsine yakını plastik malzemeden yapılan şeyler. Süslemeler de öyle... Canlı olanlar da bazılarının yaptığı gibi kökü, püskülü, can damarları ile yerden sökülen ve sonra da bir tarafa atılan şeyler değil. Kökü duruyor, budanan dalları oluyor.
Siz asıl rant için tarumar edilen ormanların hesabını sorun önce…
XXX
Gelelim Noel Baba konusuna...
Nasıl ki biz "Osmanlı torunu" değilsek, köklerimiz Orta Asya Türklerine dayanıyorsa, Noel Baba, asıl adıyla Aziz Nikola da bizim bir şeyimiz olmaz. Ancak rivayete göre özellikle çocukları sevindiren, onlara istedikleri şeyleri "Hediye" olarak getiren, zulüme karşı çıkan kişiliği ile "Efsane" olarak bilinir.
Diğer yandan Noel Baba ya da Aziz Nikola, Türkiye Cumhuriyeti Sınırları içindeki Antalya ilinin sahil ve turistik kenti Demre ilçesinde doğduğu bilinir. Çağının gereği Hıristiyan dinine mensuptur. Bugünlerde yaşamış olsaydı belki de "Müslüman" olabilirdi. Elbette "İnandığı değerler" bunu gerektirebilirdi...
Cümleye devam edelim: "Bizim dinimizle, inancımızla, itikadımızla en ufak bağlantısı yok..."
Doğru...
Demre'li olması dışında ve özellikle dinimiz, itikadımız açısından bizimle bir bağlantısı yok. Olamaz da, çünkü Noel Baba'nın yaşadığı dönemde "İslam" dini yoktu daha. Çünkü İslam dini, 7. yüzyıl başında yayılmaya başladı. Peygamberimizin 6 ncı yüzyılın son çeyreğinde doğdu, 40 yaşında iken, yani 610 yılında Cebrail Aleyhisselam geldi Alak Sures, 1. Ayettei kendisine tebliğ etti… “Yaradan rabbin adına oku” dedi ve vahiy süresi başladı. Bu bakımdan 4. yüzyıllarda yaşamış olan Noel Baba'nın "İslamiyet" ile bir yakınlığı olmaz. Davranışlarına bakmak gerekir...
Davranışları, bugünün doğru, kurana ve sünnete uygun davranışlar olup olmadığına bakmak gerekir. Zulüme karşı çıkması, çocukları sevmesi, sevindirmesi bizim inançlarımıza uygun değil mi?
Kafayı "Çam ağacı" konusuna takıyorsanız…
Gerekçesi ne olursa olsun, günümüzde yaşadığımız ağaç katliamlarına da aynı şekilde karşı çıkmanız gerekmez miydi? Şimdiye kadar ağaç katliamları karşısında bir şey dediğiniz de biz mi duymadık? Kaldı ki o çam ağacı görüntüsündeki şeyler plastikten yapılma süsleme malzemeleri, "Gerçek ağaç" niteliğinde olanlar da kökünden sökülen değil, budanan dallardan ve bununla beraber sayısal olarak da katledilen ağaçların yanında devede kıl kalır...
Karşı çıkanlar keşke şöyle deseydi...
"Yeni yıl kutlamalarında ahlaki değerler dikkat edin. İsraf içinde olmayın. Dostlarınızı ve özellikle çocuklarınızı sevindirin, onlarla zaman geçirin, çünkü Allah, ahlaksızlığı da sevmez, israfı da..."
Böylesi daha doğru ve isabetli olurdu...
Sonuç itibariyle bir yanlış değerlendirme olan yılbaşı kutlaması, bize göre Hz. İsa'nın doğum günü kutlaması değil. Kaldı ki Hz. İsa'nın doğum gününün ne zaman olduğu belli değil. Bazılarına göre (Gregoryen takvimi) 24 Aralık gecesini 25 Aralığa bağlayan gecedir, bazılarına göre (Julyen takvimi) 6-7 Ocak gecesi...
Yeni takvim yılına "Merhaba" demenin, iyi dileklerde ve davranışlarda bulunmanın, ahlaki değerleri ön plana çıkaran davranışlar içinde olmanın ne zararı var?
Dahası, böylesi davranışları ne zamandan beri İslam dini reddediyor?
Bana göre bu türden söylemler, insanlar arasında ayrımcılık olur ki o da İslami inanış ve itikat açısından doğru olur mu, onun cevabını da kendilerine sormalılar...
Son cümleye gelirsek; "... Bu konularda hassas olmamız gerekiyor."
Hassas olacağımız o kadar çok konu var ki bu konu zurnanın son deliği...
XXX
Gelelim şu Ayasofya’nın ibadete açılması konusuna…
Öncelikle şunu ifade edelim, Ayasofya, yapılışı itibariyle bir cami değil, “Azize Sofia” adındaki bir kişi adına yapılmış kilise ve 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Minareleri inşa edilmiş ve içindeki ikonaları ve freskleri kapatılarak cami haline getirilmiştir.
Ayrıca şunu da ifade etmek isterim ki kilisede de namaz kılınır bana göre. Çünkü İtalya’ya gittiğimde, arkadaşlarla birlikte Roma’da gezerken, bir kilisede nikâh töreni varmış, girdik içeri o töreni izledik. Bu arada namaz vakti geldi, arkadaşlarımızdan biri “YAv… Namaz vakti geldi” deyince, kıbleyi tayin ettik, ceketlerimizi yere serdik ve seferi niyetine namazımızı orada kaldık. Şimdi bizim orada kıldığımız namaz kabul olmadı mı? Kaldı ki hiçbir Hıristiyan bize “Burada namaz kılınmaz, ne işiniz var burada” demedi veya müdahale bile etmedi…
Bir başka husus, Peygamberimiz, inananlara “Yeryüzünü size mescit kıldım” dediğini biliyoruz. Demek ki “Temiz” olan her yerde namaz kılmak mümkündür.
Denebilir ki “efendim, kiliselerde resimler var, onlara karşı namaz kılınmaz…”
Yani o resimler, “Put” olarak kabul ediliyor akıllarında. Din konusunda güvendiğim bir kişi, “Onlar önce kafalarındaki putları temizlesinler” dedi.
Bir de şu ayete dikkatinizi çekerim…
Bakara Suresi 115. Ayet: “Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.”
Demek oluyor ki yeryüzünün her tarafı namaz kılmak için uygundur. Kıbleyi tayin et, namaza dur ve Allah’ın huzuruna çıkmaya hazır ol.
Allah’a inananlara, O’na uyanlara ve O’na karşı kulluk görevlerini yerine getirenlere karışmamak, araya girmemek, bu arada da Peygamberimizin uygulamalarına da dikkat etmek gerekir.
Kurcalamak, üzerinde zıplamak yerine, doğru öğretiler ile insanları aydınlatmak daha iyi bir çözümdür.