Hacıkılıç Mahallesi eşrafından, rahmetli dedem Arabacı Mustafa Emmi, Enstitü Caddesi üzerindeki
evinin ön bahçesinde, çamların altındaki köşesinde, yonu yastıkları ve ortasında köşe minderi,
oturmuştu…
Önünde (Şimdi bende olan) antika bakır mangalı ve kesme şişeli nargilesi…
İşten çıktım, geldim yanına oturdum, “Mangalda bir kahve yapayım mı dede sana” dedim…
O güzel gülüşü ile “Yap bakalım” dedi. Ben dedemin erkek torun olarak ilk gözağrısıyım, çok
severdi…
Cezveyi mangala sürdüm. O ara dalmışım galiba ki “Hayrola oğul, bir derdin mi var?” diye sordu…
Şaşırdım, hiçbir derdim yoktu. Memurdum, yakında askere gidecektim, ne derdim ola ki?
“Yok dedem yok, bi derim yok” dedim.
Üsteledi, “Borcun filan mı var bir yerler?”
Yaşım kaç, nereye borcum olacak, ne masrafım var ki, aldığım maaş, şükürler olsun yetiyor…
“Yok dedem, borcum filan yok, gayet iyiyim, yorgunluk, dalmışım işte” dedim. O gün uzak bir köye
gidip gelmiştik, yorulmuştum doğrusu…
“İyi” diye devam etti, “Borç bini geçmesin, geçti mi ödenmez…”
Dedemin bu lafı, kulağıma küpedir…
XXX
Haberlere göre, ABD ilaç şirketlerine devletin 2,3 milyar dolar borcu varmış ve ABD Ankara
büyükelçisi, edep ve adap dışı ifadeler ile “Borcunuzu ödeyin” diyor…
Kullandığım ilaçlar dışında, eczanem ile ilişkilerimden öte bir ilintim yok. Bu işler nasıl olur
bilmem…
Eğer ilaçlar ABD şirketleri tarafından Türkiye’ye normal ithalat kuralları içinde geliyorsa, böyle
bir borcun olması olanaksız. O zaman aklıma takıldı, bu ne menem bir borçtur ki 2,3 milyar doları
bulmuş da ödenmemiş?
Konuyu en ince noktasına karar bileceğini bildiğim eczacı arkadaşımla sohbet ettim…
Anlattığını özetle size aktarayım…
Amerikan İlaç şirketlerinin hemen hepsinin Türkiye’de ofisleri varmış. Bazılarının ise üretim
yerleri…
Devletin açtığı ilaç ihalelerine katılır, devlete ilaç satarlar mış.
Bu ilaçlar bu güne değin uzun vadelerde ödenmiş ama ihalede fiyatları da uzun vade esasına göre
verildiğinden şirketlerin zarar etmesi söz konusu değilmiş. Ödemenin gecikeceği bilindiğinden
fiyatları da en uzun vade düşünülerek hesap edilir miş…
Özel ilaç depoları ise zaten ticari kurallar içerisinde ABD merkezli ilaç şirketler ile alışveriş
ederlermiş ve bir sorun da olmaz mış…
Böyle bir alışveriş olduğu için de yıllarca sorun olmamış.
Hatta ecza depoları bile devletin kurumlarına ihale ile verdikleri ilaçlarda da aynı yöntemi
uygularlar mış…
Yani satan razı, alan razı halidir bu…
O zaman sormazlar mı adama, “Ulan büyükelçi, edepsiz büyükelçi, hem fiyatını kat kat artırarak
verdiğin ilaç parasının gecikmesini neden gündeme getiriyorsun ki?”
Sorarlar sormasına da, sen dış politikada abuk-sabuk işler görür de saygınlığını yitirirsen, bu
devirde en güzel silah, ekonomik sıkıştırmadır. Topa tüfeğe ne gerek…
İktidarımız hala dışa karşı sallayıp duruyor, “Vururum haaa… Kırarım haaa… Bize diz
çöktüremezsiniz haaa…”
Pazartesi saat 13,52 itibariyle dolar kuru olmuş 7,7910 lira, sen hala ekonominin pik noktasında
olduğundan dem vuruyorsun…
Böyle bir dış politika ve böyle bir ekonomi ile dışarıya ve aynı zamanda içerideki muhaliflerine
sallamaya devam edersen ki ediyorsun, sonun zaten geldi, çabalama..
Dışarıdakiler seni ciddiye almıyor bile…
İçeride ise muhalif sesleri susturma çabası içindesin…
Halk TV’yi karattın, n’olacak?
TEVE1 var alternatifi, FOX TV var haber alınabilecek, yandaş olmayan…
SÖZCÜ gazetesi başta olmak üzere birçok haber kaynakları var…
Devletin Anadolu Ajansının ya da TRT’nin verdiği haberlere millet itibar mı ediyor sanıyorsunuz?
Etmiyor, yandaşları da itibar kaybetti, hem de tabanınızda bile…
Trollerinizin yüzüne bile bakan yok, adam yerine koyulmuyor.
Gördüğünüz gibi, silah çekmeden ekonomide geldiğimiz nokta ile sıkıyorlar bize.
Gücün ne kadar kaldı?
Ne kadar sürdüreceksin?
Ne zaman vazgeçeceksin milleti “Pik noktasındayız” diye aldatmaktan?
Gaziantep’te fabrika açılışı yapmışsın, senden önce 2-3 defa açılışını yapış arkadaşların ki o
fabrika 45 yıldan beri çalışıyor muş…
Bilerek mi yapıyorsun yoksa etrafın seni kandırıyor mu?
Malum, kandırılmakla tanınıyorsun da…
Şu konuyu iyi bilmek gerekir…
Dış politika, mahalle ortasına çıkıp yapılmaz.
Ağır durup batman döveceksin derler ya, öyle olur.
Ortalık yerde bağırıp çağırarak dolaşır ve bu tavrını da her gün tekrarlarsan, saraydaki şaşa da
itibarını kurtarmaz….
İstanbul’da kullanılan saraylar da öyle…
İtibar dediğin şey, zamana benzer, bir kez kaçtı mı düzen tutmaz bir daha…
Hadi, diyebiliyor musun ABD’li ilaç şirketlerine ve elçisine “Alın lan paranızı da kesip de oturun
yerinize” diye?
Bir devlet için 2,3 milyar dolar ne ki, öde kessinler seslerini…
Tabi hazinen yani kasan müsait ise…