Aslında bugün iki ayrı konum vardı ve belki de ilk kez Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a övgüler düzme derecesinde icraatının doğruluğuna katıldığımı ve teşekkür ettiğimi yazacaktım.
Lakin bir haber okudum, önce dilim durdu gözüm baktı. Gerçekten millet olarak aklımızı ya yitirdik ya da bu yazacağım konudaki kişiler gibi olmayan aklımızı kiraya verdik.
Tamam, taraf olduğunuzu, hangi güçler tarafından üretildiğinizi açıkça ortaya koydunuz da bu kadarı da olmaz ki birader. Esas size soralım, siz kimsiniz ve kimin sırtından nemalanıyorsunuz?
Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Genel Başkanı Ziya Sözen ile 15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Gazileri ve Terör Mağdurları Derneği Genel Başkanı Abbas Gündüz, ortaklaşa basın açıklaması yapıyorlar…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı CHP milletvekilleri sürekli şehitler ve gaziler üzerinden siyaset yaparak şehit aileleri ve gazileri üzdüğünü gerekçe göstererek yapıyorlar basın açıklamasını ki şöyle…
“15 Temmuzdan sonra şehit ailelerimiz ve gazilerimiz için başlatılan yardım kampanyasından toplanan paraların nerede olduğunu, KHK ile kurulan şehit gazi vakfının adresini bulamadıklarını, vakfın nerede olduğu yönünde hükümet yetkililerine sorular sormaktadırlar. Biz şehit aileleri ve gaziler CHP'ye böyle bir görev vermedik, bizim adımıza bu soruları sorma yetkisi vermedik. HDP ile kol kola yürüyen CHP’nin, 15 Temmuz hain alçak darbesine tiyatro diyen CHP Genel Başkanının, her ortamda FETÖ’cüleri ve PKK’lıları savunan CHP milletvekillerinin biz şehit ailelerini ve gazileri savunmasını istemiyoruz. Çünkü biz şehit aileleri ve gazileri için paradan çok daha değerli, maddiyatla ölçülemez mukaddes değerlerimiz vardır. CHP bizim için toplanan paraların nerede olduğunu araştırarak bize şirin görünme çabası içerisindedir. CHP bilmelidir ki, FETÖ ile PKK ile PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile arasına mesafe koymadıkça biz şehit ailelerinin ve gazilerimizin ismini ağzına alarak kirletmesini istemiyoruz. CHP, HDP ile kol kola yürüyerek, 15 Temmuz darbesine tiyatro diyerek, CHP’li vekiller PKK’lıların mezarlarına giderek şehitlerimizin aziz hatıralarına saygısızlık etmiştir. Allah’a şükürler olsun ki biz şehit ailelerimizin ve gazilerimizin haklarını savuna bilecek güçteki sivil toplum örgütleriyiz. Bizim CHP’nin yardımına, savunmasına ihtiyacımız yoktur. Biz kurulan vakıfla ilgili, vakıfta toplanan yardımlarla ilgili devlet büyüklerimizle sürekli iletişim halindeyiz. Bize konuyla ilgili olarak sürekli bilgi verilmektedir. Bizim CHP'den tek beklentimiz şehitlerimizin adını, gazilerimizin adını ağzına almasın.”
Şehit Aileleri şunu iyice anlasınlar…
Adı geçen kişilerin eline, hangi kaynaktan verildiği açıkça belli olan metni, sizlerin adına ve sizlere adeta ihanet edercesine “Basın açıklaması” diye çıkmış okumuşlar.
Deniyor ya “Toplanan paralar nerede” diye. İtin önüne kemik atar gibisinden bir kısmının nerede olduğu belli oldu.
Başkaca diyeceğim yok Rıfkı, söz sende istediğini söyle…
XXX
ÖVGÜLERE GELİNCE
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanına övgüler düzme derecesinde icraatının doğruluğuna katıldığım iki konuya gelince…
Birincisi, termik santrallarına takılması gereken filtrelerin 2,5 yıl ötelenmesi hakkında TBMM’de kendi partisi ile MHP milletvekillerinin çıkarttığı kanunu veto etmesi.
Son derece doğru bir karar kendisine alenen teşekkür etmeyi borç biliyorum…
Ancak, şeytanın avukatlığını da yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum. “Şeytan avukatlığını” çok sevmem ama bazen o münasebetsiz dürtüyor…
Kanunun TBMM sürecinde, bu kanundan “Tek adam”ın haberi yok muydu? Vardı kendi de sürenin uzatılmasına karşıydı. Nasıl oluyor da kendi karşı olduğu bir şeye partisinin milletvekilleri “Heee…” diyorlar ve süreyi uzatıyorlardı?
Haksız mıyım bu soruyu sormakta?
Elbette haklıyım, hatta işin içinde bir dümen olduğuna inanacağım neredeyse. Şöyle ki, ”Siz kanunu çıkartın da ben veto edip de hem veto etmenin keyfini çıkarayım hem de tabana selam sarkıtayım…”
Demiş olabilir mi? Yok daha neler değil mi? İnşallah değildir…
XXX
İkinci teşekkürüm…
Bugün (Dün) NATO toplantısı yapılacak ve NATO üyelerinin cumhurbaşkanları, başkanları, başbakanları katılacak ve önemli bir toplantı olacak. Hem de Türkiye üzerinden…
Edinebildiğimiz bilgilere göre Ankara'nın Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü YPG'ye karşı verdiği mücadelede daha fazla destek alamadığı takdirde, İttifak'ın Baltıklar ve Polonya için yaptığı plana destek vermeyeceği yönünde ki bu bir siyasi pozisyondur ve Türkiye son derece haklıdır…
ABD Savunma Bakanı Mark Esper, Türkiye’nin İttifak’tan beklentisinin aksine terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin “Terör örgütü” olarak tanımlanmasına destek vermedi. Gazete haberlerine göre Londra’ya giderken konuşan Bakan Esper, “Türkiye’ye mesajım şudur, bu müdahale planlarında yol almamız gerekiyor ve bu, onların kendi özel kaygılarıyla engellenemez”demiş…
Bütün dünya, Birleşmiş Milletler ve NATO teşkilatı ve ne kadar uluslararası teşkilatlar varsa bilmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bağımsız, bağlantısız ve özgür bir ülkedir. Ülkemizi ne taraftan gelirse gelsin, saldırılara karşı korumaya kararlıyız ve kararlılığımızı görmek isteyenlere de cevabımızı vermeye hazırız. Bu konuda hiçbir devletin endişeleri olmasın. Tarih, bu türden kanıtlarla doludur, dönüp baksınlar. Birçok kereler batının da Ortadoğu’nun da ihanetine uğramamıza rağmen ayakta kalmayı bildik.
Atatürk, “Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” derken,
İsmet İnönü de bir başka Amerikalının densizliğine karşı¸ ”Yekdiğerine karşı ahdi vecibelerini, taahhütlerini istediği zaman reddeden devletlerarasında bir ittifak tasavvur edilebilir mi?”demiş ve uyarmıştı…
“Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir… Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur.”
Doğru olan bu ve batılı ülkelerin dayatmalarına karşı çıkılması yönünde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a katılıyor ve bir kez daha teşekkür ediyorum…
Bir endişemi ifade ederek…
Dış ilişkilerde yüksek perdeden konuşulmaz, hakaret açıkça edilmez, ince geçişler yapılır, sakin olunur, diplomatik dil kullanılır. Dahası Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den örnek alınır, dışişleri ehliyetsiz ellere bırakılmaz…
Dediğim gibi, yine de destekliyor ve teşekkür ediyorum…