Senden medet (Yardım) umduk. Bulduk can bir arkadaş, dertleşir de biraz olsun sakinleşiriz dedik amma sen bizden daha da dertli çıktın be Rıfkı…
İstedik ki kafayı seninle dağıtır, oraya buraya çaldakıl olmayız. Ama sen ne yatın? Dizi seyretmeye başladın sohbet saatinde…
Neyse, yalnız başımıza, başımızın çaresine bakacağız gari…
Bak mesela…
ABD Dışişleri Bakanlığı Danışmanı John Sitilides adında adam, Türkiye'de yaşanan son gelişmeleri Amerika'nın Sesi'ne değerlendirmiş. Türk toplumunun referandum sonuçları yüzünden iyice bölündüğünü söylemiş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde daha önce bu kadar kesin hatlı bir bölünme yaşanmadığını belirtmiş…
Duuuur, daha bitmedi…
“Ülkenin yarısı Erdoğan'ı çok severken yarısı ondan nefret ediyor. Bu fark eskiden bu kadar belirgin değildi ancak referandum sonrası bu bölünme daha da ortaya çıktı. Amerika'dan baktığımızda benim endişelendiğim konu, ülkenin tekrar bir araya gelemeyecek kadar siyasi açıdan bölünmüş olması. Bu siyasi bölünme Türkiye iç politikasını önümüzdeki dönemlerde daha da istikrarsız bir hale getirme potansiyeli taşıyor.”
Demiş
Siz ne diyorsunuz?
Muhtemel cevabın birisi şu; “Halt etmiş, nereden çıkarmış…”
Muhtemel ikici cevap da şöyle: “Tam da üstüne basmış, çok doğru…”
Her iki cevabın da temel kaynağı Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan…
Neden?
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi için TBMM’ne 18 maddeden oluşan bir teklif verildi. Teklif, yeterli çoğunluğu mecliste alamayınca, millete başvuruldu, halk oylaması yapıldı.
Yapılan halk oylamasında evet oyları % 51,4, hayır oyları ise % 48,6 çıktı. Yani millet, karpuz gibi ikiye bölünmüştü.
2018 yılında Genel Seçimlerle birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yapıldı. Bu seçimde yapılan ittifaklar sonucunda ortaya çıkan sonuç şuydu.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın oyları % 52,6, muhalif kanadın toplam oyları % 47,4 çıktı…
Göründüğü gibi ülke bir kez daha açık ve net şekilde karpuz gibi ikiye bölünmüşlük görüntüsü verdi.
Şimdi deyin bakalım elin Amerikalısı yanlış mı demiş?
Şimdi bu sonuçları Rıfkı’ya sorup da analiz etmesini söylesem, “Sen Ömer Hayyam’ı bilmez misin?” diye cevap verse hiç şaşırmam doğrusu…
Ömer Hayyam’ın dörtlüğünü hatırlatıyor…
“Cellâdına âşık olmuşsa bir millet, / İster ezan dinlet, ister çan dinlet / İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet / Müstahaktır ona her türlü zillet!”
Ben bu dörtlüğü Ömer Hayyam’ın diye biliyorum ama başkasına yakıştıran da var. Konumuz edebiyat değil, geçelim o tartışmayı…
Dörtlükte anlatılmak istenen doğru mu, ona bakalım biz…
Halk oylaması ve Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, aslında bu gerçeği gün gibi açık ve aydınlık bir şekilde ortaya koyuyor.
Doğrusu üzülerek belirtmek gerekirse, millet “Diyarbakır Karpuzu” gibi ikiye bölünmüş durumda. Ha, neden Adana Kapuzu değil de Diyarbakır?
Diyarbakır karpuzun büyüklüğü, milletin büyüklüğünü temsil etsin diye öyle dedim.
Elbette ülkenin ve dolayısıyla milletin böylesi bir bölünmeden kazançlı çıkacağını düşünmek açıkça aptallıktan başka bir şey değildir.
Ancak ”Kazançlı çıkan” bir kişi ve bir kesim var, zaten onların ısrarlı çabaları sonucu, ülke coğrafi olarak, millet de düşünce olarak ikiye bölünmüş görüntüsü veriyor.
Ancak Amerikalının bilemediği bir gerçek var…
Doğru ve Ortadoğu ülkelerindeki iktidarlar, iki şeyin aşırı kullanılması sonucu iktidarlarını sürdürmekte zorlanırlar ve ummadıkları bir zamanda “Bölünmüşlük” görüntüsü veren millet, bir anda doğrulur ve tek yumruk ve tek gövdeye dönüşür.
Türkiye bunu yaşadı ve deneyimli…
Belki bir kez daha yaşıyoruz.
Belki bir kez daha cellada âşık olmuşluk görüntüsü veriyoruz.
Ancak bizi “Bölünmüş” olarak görenlerin bilmediği bir gerçek daha var ki, Amerikalı sen de oku…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki…
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”
Anlatabildik mi bilmem…
Dip Not: HDP, Sine-i Millete dönme fikrinde, yapılan düşünce tartışmaları sonunda vazgeçmiş. Kararın doğru olduğunu düşünüyorum…