Medeniyet izmihlali-İnkılap alaşımı-Söz saikası
--------------------------------------------------------------
A----Yaşanmışlık meselesi kültürün konusu olduğu kadar, değildir de. Yaşadıktan sonra terkedilen anlamıyla anlatsak meseleyi, ciddi oranda konunun yaşanmışlığı çatışık haliyle öncüllenebilir, yine de.
Bu minvalde, Türkî değerlerin -mesela töre kimliğinin- değişkenliğine rağmen yaşanıyor olması ki, - töre ‘en değişmez’ olarak ünlüdür- başlıca kültürel kavram olarak öne çıkar, lakin töre (moeurs) gönyesini kendi kendine ebeden tutar da bütün değişkenleri kendine değgin değişmez kılar. Ve hali sürer.
Kültürün değişkenlik kabiliyeti konunun can damarıdır. Kültür değişiyorsa, değişecekse ve buna elverişli ise neden kültürel mücadele vardır veya kültürel mücadele savaşlara nedensellik vasıtasıdır? Öyledir? Gerçekten içinden çıkılmaz bir problemdir bu. Bu anlamıyla kültürel manalı-başlıklı her kitap, konunun anlamsalını karartma görevi görür. Marks’ın kültür anlayışı nedir? Ne olması gerekiyorsa odur mu? Siyah bir elbise, uzun sakal, gece çok likörlü horlamalar ama ardından havra olmaması ve talmud eskizi (esquisser) önemli mi sizce? Bence değil. İnsanlık ailesi deyince acayip sinirlenirdim eskiden hatta Türkçe yazmalarda -sel-sal, ekler-asyonuna acayip tıkanırdım. Mao’da takarmış kendince, tabi sesli müzik meselesine veya oratoryoya değil, bilakis müziğin varlığı meselesine takarmış herifçioğlu. Bu aletler neden var dermiş? Şundan dolayı var cevabını vermeden köylü tabakasını haklayı verirmiş, burjuva kalıtsalını yani; eşittir konu: Çin-Kültür-Devrimi…
Değişim konusunda kültür kavramının norm olduğunu iddia eden hatta gelenekle/görselliği normalin dışında söz kabiliyeti yetersizliği ile karıştıranlar, karşı devrim sunumunda Marks üzerinden kültür bileşimlerini anla-t-makla kendini vazifeli görmeleri nicedir vukuattandır? Diyeceksiniz, evet öyle, hem diyeceksiniz bu ne haldir? Çift cevap hakkı.! Eydaşlık ettiğim onca kelamım ey de ey… İmdi, kelamın incesine geldi mesele… Ne diyor bak dostum dediğimiz onca yazarın içselleşmemiş halinin kaviskârane memleket dışılığını kültür bileşenlerinde yani, teknoloji ve medeniyet kimliğini, ayniyetten saymalarını geçtik, bir de, söz saikasını delik deşik etmelerine söyleyeceklerimiz, bizi içinden çıkılmaz bir derekeye koydu. Neymiş o?
Kültürde devamlılık esasmış, (hay aksi!) medeniyet her kültür öğesini emerek büyütürmüş. İyi de, ya biz? Kültür medeniyeti besler ama medeniyet kültürü yok eder mi? Bizim medeniyetimiz ve bizim devler gibi kültürümüz, yenilir mi medeniyetin egemen batıcı kollarına!? Bizim bunca devrimsel emeğimiz ne olacak diyecek birileri çıkmış mı? Ortalarda işte, görüyorsunuz var birileri. Kültür mü diyorlar? (Onlar), medeniyetin sencileyin faslına mı kürek çekerler talancı aslına mı? Onlar kültürden taraf mı medeniyetten mi? Her ikisinden de tarafız demeleri neyi ıskalama teşebbüsüdür? Kültürü… İzmihlale nasıl da tutkunlar! Anlamayanlara müjde bir mesele saikası olarak böyle konuşmayı yeğlerken kültür değişimlerini yeniden okusalar da anlamayacaklara verecek hiçbir cevabımız bu kertede yoktur. Eleştirmek için didindikleri ama bir türlü künhüne vakıf olmadıkları -yazarlara has- kültür kavramının söz konusu yazarlarda ki, karanlık izdüşümünü özetle anlamamak için anlamı gizlemek meselesini onlar bilemez, biz biliriz; Bu nevzuhûriyetmiş işte onların konusu: Anlatmamak. Karartmak. Gizlemek. Özet dedikte bazen dilimiz sürçer külliyatımıza girmiş olan onca üçlü kültür normunun sizinle harf harf buluşma iklimine kadar. Veysiyyet’ûl veysî, ey muhtacın ihtiya-ccı..! Kültüre abanan medeniyet kaideleri size bizden hamle hamle ‘gelecektir’… Bekleyin.