Türkiye Tarihi açısından faiz gelir-ler-inin bu denli büyüdüğü başka bir tarih gösterilemez. Bunun sebebi gayet açık. Faize yapılan itikadî itirazların zayıflaması ve faiz uygulamasının arka plandaki toplumsal temellerinin tarih önünde haklı çıktığına dair görüş… Ardından bu iddiasının haklı çıktığı konusundaki güven hissi…
****
Gayri safi milli hasılanın bu denli yüksek bir seviyede olduğu düşünülürse bunun akabinde söylenecek her sözün bir akreditesi olması gerekir. Mesele şudur: Türkiye iyi yoldadır ve bu yol kendi içinde tutarlı ekonomik verilere kavuşmuştur. Bu tutarlığın içinde faizin fetva tarihi açısından yaşadığı süreç ise bizim için önemlidir.
****
Binlerce yıllık bir faiz-riba (ribaat’ül iktisadiyye) sisteminin dinlere ve bölgesel faktörlere göre değişen yapısına modern ekonomik sistemde adapte olmak için girdiğimiz evrenin başlangıcında neler oldu? Bugünkü hafıza-ı beşer konuya çok tutarlı bakma taraftarı olmadığı için konunun uzağında kalır. Mithat Paşa’nın “Memleket Sandıkları’nın”, “Emniyet Sandığı’na’ dönüşmesi akabinde yaşananları ve malum Osmanlı Bankası sürecini konuya dahil etmeden, meseleyi faizin şimdiki ulusal gerekirliliğine veya uluslararası kimliğine dair sözümüzü –bizde- yenilemek ister miyiz?
Türkiye İktisat Tarihi (1) bazı akademisyenlerin konuyu kendi siyasi anlayışlarının içinde anlatma çabalarını dışında, faiz konusunda üç farklı zamansal niteliğe sahiptir. Bunların ilki, faizin Bizans-Roma sisteminin bir gerekliliği olarak ele alındığı Selçuklu-Beylikler dönemi ulema içtihatlarına dayanır;-ki, şöyledir: “Türkiyye’de sahip olunan her met’anın kendi içinde bir değer kesbettiği malumdur, bu malumun icabiyyetine uyarak deriz ki, Millet-i İslamî, faiz konusunda Selçukî idaresi içinde ki kullar arasında diyar-ı Rum ahaliye uygun olduğu için Millet-i İslamî onların faizle ilgili anlayışlarına müdahale etmeye…” bu ifadelerin anlamı şudur: Türkler, gayri Müslimlerin kendi içinde faiz içeren ticari kurallarına uygun davranmaya davet edilir. Yok, eğer ben bu çağrının mugayiri bir davranış sergileyeceğim diyen varsa o Millet-i İslamî içinde serbesttir. Bu içtihatın ardından devletin devletleşme sürecinin başladığı Fatih döneminde durum değişir ve Fatih’in ünlü kanunnamelerinde denilir, -ki (özetle) Rum ahalinin,(2) faizle ilgili ticari faaliyetleri serbesttir, ama Müslümanlarla ilişkilerinde faizli alış veriş yapmaları halinde Müslüman faiz adını kullanarak gelir elde edemez ama kar payı alır. Bu içtihat Tanzimat dönemine (1839) kadar devam etmiştir. Tanzimat’ın konuya bakışı ise şudur; (3) Batı sistemine doğrudan faiz üzerinden bağlanma adına Kırım savaşı cevazını verenlerin hayatta olduğu dönemde -ki, bir idari sistem olarak İslami hiçbir kuralı tanımadan doğrudan Osmanlı topraklarını Batı iktisadi sistemine açmıştır ve bugünkü dönemin de baş sorumlusudur.- Batı kimliği adına bize ne demiştir? Modern ekonomi sistemine adapte olmadan talancı ve ganimetci Osmanlı ticari sistemi ayağa kalkamaz, bu cümleyi söylediler ve söylemeye ısrarla devam ediyorlar. Ganimetci Doğu’nun yerini talancı Batı’nın aldığını bile bile hatta kapitalist ekonomi sistemi diye ağız dolusu laf etmelerine rağmen yine talancıları sözüm ona ganimetçilere karşı –psikolojik olarak- destekliyorlar.
****
Modernizmin egemen olduğu bugünkü hayatımızda artık siyasi ekollerin tamamının faiz konusunda söyledikleri pragmatizm ağırlıklıdır. Ciddiyetten uzaktır. Yine de söyleyelim ki, Batı sisteminin dışına çıkıldığı takdirde Türkiye iktisadi hayatının felç olacağına dair görüşler (hadi yapında görelim misullû çıkışlar...) kendi içinde mantıklı bir çıkarımda bulunmuyorlar.
-----------------
2) -ki Diyar-ı Rum kimliği küçültülerek ‘ahali’ haline gelmiştir.)
3) Ahmet Cevdet paşanın daha sonraları şerh koyacağı üzere ki, dediği şudur: Müslümanlar kendi içinde faiz alış verişi yapamazlar. (el münkir’ül adaleti minel adalet’ül münkiratû/yani kafirin adaletine sığınan kafirin adaletince yönetilmiş olur.)