Dünyada “saf dil” yoktur. Saf dil, “kabile dili” olup dillerin en ilkelidir. Her dil, ihtiyacına göre başka dillerden kelimeler ve terimler alarak kendisini zenginleştirebilir. Bu normaldir. Normal olmayan, milli dillerin kendilerine has ayrıcalıkları ve kimlik belirtileri olan kaideleri (kaidenin sözlük anlamı :Usul, nizam, yol. ‘Her şeyin bir kaidesi vardır buna uymalıdır”) vardır. Bütün edebiyatçı yazarlarımıza göre, Türkçenin de kendisine göre başka dillerden farklı kaideleri vardır ki, bu kaidelere uyulmadığı takdirde, bu giderek dilimizin kimlik kaybına uğrayarak yok olmasına yol açar.
Günümüz itibariyle Türkçemiz, 1980’ li yıllardan itibaren yoğun olarak “Dillerin Katili” denilen İngilizcenin etkisi ve işgaline girdiği için, bu dilden Türkçe karşılıkları ola ola İngilizce kelimelerin alınması ana problemi ve hastalığı yanında, son yarım asır içinde ise bu sefer de İngilizceden dilimizin imlası ve gramerine (dil bilgisi) uymayan kaideler veya usullerin alınmaya başlanması, dilimizin geleceğini daha büyük bir tehlike içine sokmuştur.
Dilimizin milli kimliğini bozmaya yönelik milli kültür, milli dil bilinci ve İslami hassasiyetlerini kaybetmiş vatandaşlarımızın yanında, bir kısım gayrimüslim vatandaşlarımızdan da bilinçli olarak kaynaklanan İngilizceden alınarak dilimize sokulmaya başlanan 9 kaide şunlardır:
1- Dilimizde bağlacımız “ve” yerine “&” nin kullanılmaya başlanması:: “Süt & et ürünleri” gibi.
2- Dilimizde çoğul eklerimiz “-ler, - lar” yerine “s” nin kullanıma girmesi : Bir örnekleme “Ali’s İnşaat” gibi.
Yine İngilizceye benzetmek yanında, kendi kişisel zevkine göre dilimizi bozmaya yönelik, ne anlama geldiği bilinmeyen eklerden olarak “Takssi’m & Caffe Waffle”, “Saloon Saç’a”, “Lezzet Dönerci’mmm” gibi işyeri isimlerinde geçen “m” ve “a” eklerinin kullanılması hatası.
3- -Dilimizde “ -den beri” nin kovularak yerine “since” nin alınması: “Güneş Kuruyemiş Since 1951” gibi. Doğrusu, “1951’den Beri Güneş Kuruyemiş” dir.
4- Dilimize girmiş İngilizce kelimeleri aslı gibi yazma hatasıı: Dünya’da yazıldığı gibi okunan tek dil Türkçedir. Bu, dilimizin diller içinde en üstün özelliklerinden birisidir. Bu sebepten, dilimize yabancı dillerden giren kelimeler , kendi ses uyumumuza göre uyarlanarak alınır, yazılır ve konuşulurlar. Bir örnek, dilimize İngilizce aslından giren “Group”, ses uyumumuza uygun olarak “Grup” yazılır ve okunur. Söz gelimi bir işleri ismi olarak işyerinin alnına “Güneş Group” yazmak yanlıştır. Doğrusu “Güneş Grup” tur.
5- İngiliz dilinin kaidelerinden olarak, pekiştirmeli belirtme sıfatı “The” yı Türkçe kelimelerin başında kullanılması hatası: Bir çok işyerinin ve şirketin ismi başında kullanıldığı halde, “The Akdeniz…..”, “The Kayseri…..”, “The Adana….” demek dil kaidelerimize aykırıdır olup, Türkçeyi “İngilizceye benzetmek” anlamına gelir.
6- Yine dilimiz kaidelerinden birer edat eklerinden olarak “-nin, -li,- den” yerine geçirilmek “of” un kullanılmaya başlanması: Yaşanan bir örnek, yemek yeme yeri olarak bir Müslüman mahallesinde “Nohut of Pilav’s” ismini işyerinin anlına yazmak yanlıştır. Geleneğimizden olarak doğrusu , daha çok el arabasında satılan “Nohutlu Pilav” dır.
7- İngilizce ve Türkçe kelimeleri birleştirerek, dilimizin imlasına aykırı “melez” kelimeler üretmek özentisi: Bir örnekleme çeşidi: “Güzellife Perde” gibi. Doğrusu, “Güzel hayat Perde” dir.
8- Türkçe kelimeleri İngilizce kelimelere benzetme özentisinden kaynaklanan dil hastalığı: Bir örnek, sözlükte “mahalleler, yerler” anlamına gelen “mahal” kelimesini “shell’ benzeri İngilizceye benzeterek “mahall” şeklinde yazmak ve bunu işyerleri isimlerine de taşıyarak kullanmak: Yaşanan birkaç örnek: “Mahall Düğün Salonu”, bir inşaat şirketinin adı “ArvenMahall” gibi.
9- Türk alfabesinde olmayan harfleri kullanmak: Çoğunlukla kullanılan bu harfler W, X, Q, Ʌ, Я, Ǝ harfleridir. Birkaç örnekleme çeşidi: “ Yıldız Qent Yapı”. “Doğrusu . “Yıldız Kent Yapı”, “HƎrif giyim”, “KɅRɅKɅYɅ Sarraf”. Bu yabancı harflerin kullanılması, 1 Kasım 1928 tarihli Alfabe Kanunumuza aykırıdır. Savcılar buna, “kamu davası” olarak müdahale edebilirler.
Dilimizi milli kimliğinden sıyırarak yok etmeye ve onun yerine giderek başka bir dili koymaya yönelik bütün bu uygulamalar, işin esasına bakılırsa nihai tahlilde Anayasamızın “Türk milletinin dili Türkçedir” maddesini aykırıdır. Bundan sapmak da bir savcılık müdahalesi konusudur.
Bütün bu kötü uygulamaların bir benzeri Fransa’da olsa idi ne olurdu? 1664 yılından beri Fransız dilini geliştirmek ve korumak için kurulan Fransa Dil Akademisi bunlara hemen ve acilen müdahale eder, doğrularını yazdırırdı.
Maalesef bizde ise, ne vatandaşlarımızda ne bürokraside ne yargıda ve üstelik de ana görevi dil olan Türk Dil Kurumu’nda bu duyarlılık yoktur. Hele, “uluslararası bir proje” olarak vatanımızın bölünmek istenilmesi karşısında “MİLLİ BEKA SORUNUMUZ” dan bahseden ve buna göre tedbirlerini alan hükümetlerimizin , “toprak, vatan kaybetme” sorunu kadar ve hatta ondan daha da önemli yaşamaya devam ettiğimiz “dilimizi kaybetme sorunumuz” dan da bahsetmemeleri ve onu koruyacak tedbirler almamaları büyük hatadır. Toprak kaybedilebilir, ama dil kaybedilmediği sürece vatan tekrar kurtarılabilir, istiklal yeniden kazanılabilir. Ama, milleti millet yapan milli dil kaybedilirse, her şey kaybedileceğinden bir daha ne vatan kurtarılabilir ne de istiklal kazanılabilir. 26 Kasım 2020