Özel bir tarih anlatımı
________________________
Türklerin Asya kültüründen mülhem dünya algısına-kavrayışına medeniyet dememe üzerine oturan her türlü anlayışı şu anlamıyla ilk etapta reddederek meseleye dibace yazmak isteriz. Türk kültür seviyesi seromonici (ceremonical) olmayan, netlik ifade eden törensel kalfalığı reddeden her türlü bağımlı kişiselliği bir tarafa iten yapısı ile antik kavimlerin üzerine oturan Roma geleneği ve Roma geleneğinin üzerindeki genleri ile varlık iddiasını kolaylıkla savunabileceğimiz Grek medeniyet anlayışı üzerinden ayrılır. Yalnız bu ayrılık öylesine kolay bir araya gelmediği gibi öylesine kolay bir ayrılığa da razı olmaz. Grek-Roma topraklarını yönetmenin belli cürümleri vardır. Cürüm üzre medeniyet değeri tesisi ise bize özgüdür.
19. yy perspektifinde gelişen judeo-christian veya western christian (Ortodoks-Katolik) daha da ötesi Roma-Germen medeniyet ailesinin tüm insanlığı Atlantik kutbu veya kuzey Atlantik paktı (NATO) kimliği üzerinden dizayn etme çerçevesi insanlığın tek boyutlu oluşuna çalışanlar için anlamlıdır. Ama bizim için değildir.
Bütün bu anlatımların ardından devlet içindeki eğitme sahasını siyasi kabiliyet haline dönüştürmüş bu manasıyla, sanayi devrimi sonrası dış merkezli teknolojiyi içeride yönetme kimliği üzerinden medeniyet algısı-westernist- buyurganlığı yapmayı- -20.yy’da yeni tarifli- Türk kültür kimliği üzerine geçirmeyi başarmışlara biz sadece sizin ‘farkındayız’ diyoruz.
Kendine özel arkaik yaftalar silsilesini elitism merakıyla Oğuz kimliğine giydirme gücüne ulaşan Türkiyelilerin skolar (scholar) skolastik bilgeliğini bu çerçevede noktalamak –işaretlemek-beceri hanemizdedir…
Medeniyet bilgisi hiçbir kavmin modülerasyonuna (modular) uyarlanma zorbalığını kabul etmez. Bu anlamıyla medeniyet çerçevesinden Türk kimliğini kovma alışkanlığı bizim (1) akademisyenlerin bilgelik miyarı gibidir. Bu çerçevede, Fatih’in Türk kültür damarından gelerek İstanbul’u fethetmesi, kimi zaman Türk Medeniyetinin sözde kaba-sabalığı ile kimi zaman da, Fatih’in kesinlikle Türk gibi görünen ama mutlak surette judeo-christian kadın damarının (2) beslediği biri olarak sunulmasına mazeret teşkil ettirilmektedir. Böylesi bir fetih Türk’e özgü olamaz mantığı skolarizm rağbetindedir. (yurt dışı merkezli bir çok konferansın konusu)
Bu haliyle Türk Medeniyet kimliğini onca değişimci-gelişmeci, tedricenci ama hareketli karakter yapısı ile reddedip yalnız be yalnız devrim kimliği (Marksizm) markası üzerinden anlayıp bizi insanlık ailesinin mana kimliğinin dışına itmeye çabalayanlar skolarist her duruşu reddetme maksadımızı şimdi anlarlar.
Ezcümle Türkler üç anlamıyla medeniyetin kurucu miftahıdır.
A-a-:Türkler insanîdir
Türk milletinin insancıl oluşu onun insanlık ailesine kattığı değerler nispetinde her değerle ölçüşebilecek popüler kimliktir. Çünkü Türkler savaşı ve barışı insanlığın adil bölüşümü adına kullanmaya o kadar istekli hareket etmişlerdir ki, bu konuda hiçbir zorlama, zorbalık ve geri dönüşümcü bağımlılıklara bel bağlamamıştır.
Marks öncesi Marksizm kabiliyetiyle tarih okuyuşunu eş zamanlı farklı kıta olayları ile benzeştirerek anlatım yapmak, yani Asya toplum kimliği ile İnka-Anglo/Sakson deveranını (karşılaştırmalı tarih) benzeşme kavramları üzerinden okurken -Osmanlı yabguluğu- (8) kimliğine benzeştirmek doğru bir anlatım olmasa gerektir.
A-b-:Türkler medeniyet ailesine dahildir
Türk milleti insanlık ailesinin her dönemde şerefli bir üyesi olmuş ve bunu bütün boyutları ile kendi üzerine düşen görevlerini ifa ederek yerine getirmiştir. Yani, Türkler açları doyurma, açıktakileri koruma, tüccarlık ve ticaret işlevselliğine bel bağlama, takas ve üretim gücüne saygı duyma, güzel sanatlar, farklı toplumların kabiliyetlerini kendi obasında büyük bir iyi niyetle uygulama, farklı milletleri kendi kültürü üzerinden anlama ve bu karşılaşma sonrası doğan iletişimi, kendi hanesine yeni bir anlayış olarak yazma meselelerinde medeni olmanın bütün gereklerini gerek İslam öncesi gerek İslam sonrası yaşadığı ve yaşattığı devlet kimliğinde anlatmıştır. Türk’ün devletiyle milleti tercihsiz bir bütündür. Çin, sinic kimliği tamamen bunun dışındadır. (anlatacağız...)
Türklerin coğrafyanın en ağır sistemlerinin(3) geçerli olduğu birçok geçiş topografyasında kendi sosyal kabiliyetini işleterek barışcı toplumlar yönetmesini, kültür kesitlerinin net olduğu coğrafyalara kendince adlar vererek (Demir Kapı- Khorsa kapı) geçiş güzergâhlarını yönetmeye çalışmasını anlamalıyız.
Alper Tunga’nın, Saka milliyetçiliğinin bile Efrasiyap olarak Pers kabiliyetine dahil edilme bilinci işlemesini, İslamlaşmamış kendi toplumunun önüne ‘’ İslam oldum’’ kabiliyetini ilan edecek bir Abdülkadir Satuk Buğra kabiliyetini burada dile getirmeliyiz, ve elbette Ural havzası, Kafkaslık anlayışının, Pehlevice dil seddine karşı ciddi ve vurucu öğeler geliştirerek kendini ön Asya’ya kuzey Avrupa’ya, Akdeniz Anadolusuna atma kabiliyetini görmeli, Türk Medeniyetinin vahiy kimliği ile buluştuğu anda dahi tanrıdan Allah’a geçerkenki haliyle vurduğu üst duruşunu medeniyetin taraflarına ibrar etmeliyiz.
A-c-: Türkler kimliği sorusuna kimlik arzı
Türkler kimdir sorusu cevaplanamazlığı çerçevesi içerisinde ciddi bir meleke arz eder. O da, Türklerin tasavvur dışı (beklenemezlik) olma halidir. Türkler neden tasavvur dışıdır sorusu tarihin en kanlı iklimlerinde yaşamış olması haliyle açıklanabilir. O da bu kanlı gömleğe rağmen hâlâ her türlü vasatı idare ediyor, yönlendiriyor ve başarıyor olması ile anlatılabilecek bir yeteneğe sahiptir. Türk Medeniyet kabiliyeti bu anlamıyla gerçek anlamda vahyin kendisine yüklediği her türlü sorumluluğu-ağırlığı önüne çıkan muharrefâta ilan edecek kadar güçlü ve bir o kadar da imanı dehaletine almış bir anlayıştır. (Türk imanı) Yani Türkler her halükarda İslam öncesi ve İslam sonrası Türk olmayı başarmış, imanının miladını kendi kabiliyetinin en üst noktasına ulaştırarak İslam-Türk Medeniyeti kavramlarını bir bir hikmetine –var olma ilmiyle- bina etmiştir.
Nizam-ı âlem eğer bir hukuk sistemi değilse nedir? Bir adalet değilse ne ile açıklanır? Bir kanun çerçevesine insanlığı oturtma hedefi gütmediği iddia edilirse ise konu nasıl anlatılır? Tanrıcı medeniyet (civilisation pieuse) çeşitliğinin en üst anlayış birliği olan ilayı kelimetullah (i’lâ-yi kelimetullah) bize bunu anlatmaz ise neyi anlatır ve biz fethimizi insanlığın vahiy de, vahiy hakikati üzerinde kurmamışsak neyin üzerin-d-e kurabiliriz?
Bilakis Ceyş’ül muharrik veya Ceyş’ül ahrâr, Ceyş’ül kebâiriyûn,(9) Ceyş’ül bediîye, kabiliyetlerimizi biz çağın önünde asırlarca ibraz etmemiş isek –ki etmişiz- bu ibraz edemeyişi, bize karşı yalan-la (olarak) sunmaya yeltenen her türlü ittifak ve müttefik alaşımlı medeniyet kulvarı ve akademisyonu bağımlı uydurmacalığıyla bizi anlamadı, anlamayacak. Onların anlamamasını ise biz anlıyoruz.
Türk Medeniyeti teknik kimliğini her halükarda kime, neyi, nasıl söylediğini anlatmaya bütün ısrarı ile bu çağda ve gelecek çağda da devam edecek, bilinmeli…!