Tarih öyle bir kaynaktır ki doğru kullanırsan bir taraftan seni doğruya ve güzele yönlendirirken, öteki taraftan da enerji üreten kaynak gibi faydalanmanızı sağlar.
Tarih, geçmişten geleceğe aktarılabilen “Değerli” bir kaynak olmasına rağmen, eğer önem vermezsen ve kendi çıkarları uğruna ve karşındakilerin aleyhine kullanırsan, bumerang gibidir. Döner dolaşır, gelir ve seni ezer, çarpar, dağıtır geçer…
Okuduğun niyetine göre ihtiyacına cevap verse de yanlış ve maksatlı okursan vay ki haline…
Düzgün bir bilgi kaynağıdır…
Bugüne kadar olmuş tüm olaylar, tarih içinde gerçekleşmiş doğrulardır.
Bilgi verir, öğüt verir, hatta kullanmayı bilirsen enerji bile verir.
HES Santralı gibi, Rüzgâr Santralı gibi, Güneş Santralı gibi elektrik enerjisi bile üretir de, dikkat etmezsen döner seni çarpar ve öldürür maazallah…
Tarih okurken dikkat etmezsen eğer Termik Santral gibidir, bir taraftan ürettiği enerji ile fayda verirken, diğer taraftan da doğanın dengesini bozacak kadar kötü etki yapar.
Tarih, unutmamak üzere yazılır ve asla kaybolmaz.
Doğrular da oradadır, yanlışlar da oradadır.
Toplum, asrın en kötü hastalıklarından biri olan “Unutma” hastalığına düşse bile, tarih asla unutmaz, çünkü yazılıdır. Unutanların yanında unutmayanlar da vardır…
Ayrıca tarih de doğa gibi acımasız olabilir.
Nasıl ki ekolojik dengeyi bozunca, coğrafi yapıyı bozunca, doğa kendi gücünü gösterip cezasını veriyorsa, tarih de yanlış yapmaya başlarsanız döner de sizi vurur…
XXX
Yıllarca Cumhuriyet’in kurucu unsuru CHP ve liderleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü için tarih çarpıtılarak karşı propaganda (Yaymaca) olarak kullanılmıştır.
Ancak kullanan herkesi, yüksek voltaj elektrik ile uğraşırken çarpılmış gibi çarpmıştır.
XXX
2015 yılındaki "600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi" diyen eski AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu, tarihi yanlış değerlendirdikten sonra kendi tarih oldu ama sözleri de tarihte kayıtlı kaldı…
Yıllarca “O’nlar bugüne kadar ne yaptılar? Buzdolabı yoktu, bizim zamanımızda oldu” derken…
Kendisi 1954 doğumlu olmasına rağmen “Tek partili dönemde ilkokulda okudum” derken…
Cumhuriyet dönemindeki sanayi kuruluşlarını satıp, yerine bir sanayi kuruluşu dahi koymamışken…
Geçmişte yaşanan acı olayları her zaman kendi lehinde propaganda aracı olarak kullanırken…
Ve bunların hepsini de tarih bir bir yazarken…
Elbette 2002 yılından bu yana tüm olayları da en ince ayrıntılarına kadar yazıyor…
Örneğin; Süleyman Soylu ile Numan Kurtulmuş’un AKP Genel Başkanı ve Başbakan olduğu tarihlerde Erdoğan hakkında söyledikleri sözler ile AKP’ye katıldıklarından bu yana Erdoğan’ın nasıl savundukları tezadı da tarih sayfalarında kayıtlı duruyor…
Ahmet Davutoğlu’na söylemediğini bırakmayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Haziran seçimlerine kadar Erdoğan hakkında sarfettiği tüm hakaretamiz sözler ile bugünkü sözlerini de tarih kaydediyor.
Kısacası, söylediğiniz her söz, attığınız her adım, yaptığınız her eylem tarihte yazılı duruyor.
Belki bir gün gelir sizi “Vezir” eder, belki de “Rezil” eder.
Dedim ya…
Tarih de yeri gelince kendisine ihanet edenleri acımasızca cezalandıran doğa gibidir. Raconu keserse, önüne hiçbir şey geçemez…
XXX
Ayrıca tarih, dünü nasıl yazdı ise, 2002 yılından bu yana yaşananları, ülkenin her alandaki durumunu, 2020 yılında yaşanan salgın hastalık sırasında iktidarın tutumunu da gerçekleri ile yazacaktır…
Gün gelecek, “2020 yılında tüm dünyada yaşanan Korona virüsü salgını sırasında iktidar, pandemik olayı iyi okuyup yönetemedi. Toplum her alanda çok çekti, fakirleşti, işlerini kaybetti. Çiftçi ziraat aletlerinin, tarım alanlarının icra yoluyla satışına engel olamadı. Halk ve küçük-orta ölçekli esnaf aldığı banka kredilerini ödeyemedi, icralık oldu, bir dilim ekmeğe muhtaç oldular” diye yazılacak ve konuşulacak…
Dedim ya, yerine gelince tarih de insafsızdır, cezalandırır, hatta çarpar…
XXX
BASIN YAYIN ve HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRÜ!...
Birçok makam ve kurumlarda, “Müdürlük” ya da “Büro” seviyesinde Basın Yayın ve Halkla İlişkiler adı altında birimler vardır…
Birimlerin yerel ve ulusal basında kendi il, ilçe ve kurumları ile ilgili yayımlanan haber ve köşe yazılarını izleyip, günlük olarak “Makama” sunmaları temel görevleridir.
Eger bu birimlerde çalışanlar, kendilerinden bilgi almak için arayan özellikle Genel Yayın Yönetmeni, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ya da Köşe yazarlarını, kendilerini tanıttıkları halde tanımıyorlar ve Lâyüs'el (sorumsuz) davranış sergiliyorlarsa, görevlerini gereği gibi yapmadıklarının kanıtıdır.
O zaman da bizlerin, “İdarecileri” basına karşı ilgisiz davranmakla suçlamamız yersiz ve insafsızlık olur.
Öte yandan “Makam”, bilgi akışının sağlıklı yapılmadığını fark edip de gereğini yapmıyorsa ve bizler de gereğini yapıyorsak, bu kez onlar da bizi suçlamamalıdırlar…
Ancak böyle bir ortamda şunu çok iyi biliyorum, hiçbir makamın yazdığım bu uyarı yazılarından yine haberleri olmayacaktır. Çünkü görevlileri görevlerini yapmayacaklardır.
Öyleyse yazdıklarımıza kızmayın lütfen, kusur, kabahat, suç bizde değil…
Haaa… Sizler bizleri “Adam” yerine koymaya bilirsiniz, anlarız ama bizim derdimiz siz değilsiniz. Bizim derdimiz de görevimiz de vatandaşı bilgilendirmek ve uyarmak, doğruları bilmesini sağlamaktır.
Biz görevimizi her koşulda yaparız…
Çünkü biz gazeteciyiz, bilin demek istedim.
XXX
SORUYA DEVAM…
OSB Başkanı Tahir Nursaçan Bey’e…
Neden “Cumhuriyet Odası” değil de “Osmanlı odası”?
Merak etmeyiniz, her yazımın sonunda bu soruyu sorabilecek kadar yerim var, olacak, olduracağım…