Öyle basit anlatıyor ki…
Karadeniz’in tuz oranı yüksek, Kanal İstanbul ile Marmara’nın tuz oranı düşük suyu ile karışınca ortalama bir tuz oranı ortaya çıkar mış!...
Eğer konu hakkında bilimsel bir yanınız yok ise inanmanız mümkündür.
Ben inananlardan değilim ve açtım sordum bir bilenene…
Karadeniz’in suyu ile Marmara’nın suyu “Kanal İstanbul” aracılığı ile birbirine karışırsa, Marmara denizinin suyunun tuz oranı n’olur?
Cevap verdi: De ki bir litre sudaki tuz oranı % 10, öteki bir litredeki tuz oranı da % 5 ve karıştırdık. İkisi birleşince ortaya çıkacak sudaki tuz oranı, basit bir matematiksel cevabı var. Ortalamasını alırsın % 7,5 tuz oranı olur…
Peki, Marmara’da tuz oranı bu hesaba göre ne olur ki?
Karadeniz’deki deniz suyunun miktarı, ekolojik ve kimyasal yapısı ile Marmara denizindeki suyun miktarı ile ekolojik ve kimyasal yapısını karşılaştırdığında oraya çıkacak sunucu bilmek o kadar kolay değil. Sonucunda bir doğa felaketine bile neden olabilir…
Peki, Panama kanalı? Bir benzerliği olacak mı?
O kanalın yapısı ve işleyişi ile Kanal İstanbul adı ile yapılmaya çalışılan kanalın yapısı ve işleyişi aynı değil. Hem de hiç değil.
İkinci irdelenmesi gereken konu, yapım süreci, maliyeti, yapım tekniği ve yapıldıktan sonraki ekonomik değerlendirmesi…
Geçen TBMM’de konuşmacı (AKP’den tabi ki) Boğazlardan geçen gemi sayısını verirken, gelecek yıllarda geçen gemi sayısının 70-80 bin civarında olacağından söz ediyordu.
Ki hatalı bir hesaplama…
İstanbul Boğazına alternatif yaptınız, Çanakkale Boğazını ne yapacaksınız?
Soruyu sorduktan sonra ekonomik geleceğine devam edelim.
İstanbul boğazında yoğunluğu oluşturan gemi trafiği, petrol tankerlerinin çokluğundan kaynaklanmaktadır. Ticari gemi trafiğinin petrol tankerleri ile karşılaştırmasında sayısal bir çoğunluğu yoktur.
Tankerler, genellikle Rus petrolünü taşırlar. Oturursunuz boğazın manzaralı bir yerine, geleni geçeni seyredersiniz. Gördüğünüz şudur. Karadeniz’e giden gemilerin altındaki “Kırmızı” bölüm çoktur. Yani gemiler genellikle boş Karadeniz’e geçer. Marmaray’a geçenlerde ise o kırmızı bölüm neredeyse yoktur, çünkü gemiler doludur.
Petrol, gelecek zaman içerisinde boru hatları ile taşınacağından, petrol taşıyan tanker gemlerinin geçişlerinde azalma olacaktır. Hatta 2019 yılında aylar halinde hangi tip gemiden ne kadar sayıda geçtiğine bakarsanız şayet, tanker gemilerin sayısında azalma, dolaysıyla da gemi geçişlerinde de azalma olduğunu göreceksiniz.
Demek oluyor ki gelecekte boğazlardan geçen tanker sayısında çoğalma değil, giderek azalma görülecektir.
İkincisi…
Gemilerin boğazlardan geçişlerinde her hangi bir ücret ödemeleri Montrö boğazlar sözleşmesine göre söz konusu değildir. Söyler misiniz adam neden çok yüksek miktarda ve dolar olarak ücret ödeyip de Kanal İstanbul’dan geçsin?
Buna cevap veriyorlar…
Diyorlar ki Süveyş ve Panama kanalından neden geçiyorlar ücret ödeyip de?
Bir gemi, Panama kanalından geçmez ise, Güney Amerika’yı dolaşması gerekir. Kaybedeceği zaman ve maliyeti, Panama kanalından geçerken ödeyeceği maliyetin çok üstünde, neden tercih etmesin.
Aynı şey, Süveyş Kanalından geçenler için de geçerli. Akdeniz’e gelecek gemiler, Süveyş kanalını kullanmaz iseler, Afrika’nın güneyini dolaşmak zorunda kalırlar, zaman ve maliyeti, kanal ücretinin çok üstündedir…
Türkiye olarak kanalı yaptık, gemileri bu kanaldan geçmeye zorlayabilir miyiz?
Montrö sözleşmesine göre mümkün değil.
Gemiler, Karadeniz boğaz girişindeki bekleme süreçleri ile kanaldan geçme maliyetin hesapladıklarında hangisi verimli ise ona bakacaklar elbette. Çok yüksek maliyetli bir Kanal İstanbul’dan geçiş ücretinin de az olmayacağı şimdiden belli iken…
Her halde boğaz köprülerin fiyatları gibi olmayacaktır.
Yayın görüşe göre ki ben de aynı görüşteyim, bu kanal “Yapalım da buradan gelir elde edelim” amacına yönelik değil.
Birincisi, altında yatan ve milletin bilmediği çıkarların olduğu gerçek…
Katarlının ANASI bile güzergâhtan arsa kapatıyorsa… Hatta 2012 yılında bu yana Tapu Kayıtları incelenmeli ki, el değiştiren arazi ne kadar ve kimler almış.
İkincisi ise, bu kanaldan geçmenin Montrö anlaşması ile ilgili bir tarafı olmayacağından, Amerikan Deniz Gücü’nün Karadeniz’e, Rus Deniz Gücü’nün Akdeniz’e Montrö sözleşmesindeki kayıtlara uymadan geçmeleri mümkün olacaktır.
Fal bakmak gibi olmasın ama askeri deniz güçlerinin denetimsiz seyirleri, Karadeniz ve Akdeniz’deki dengeleri değiştireceğinden, her iki denizin de suları ısınacak demektir. Hem de altına yakılacak cehennem ateşi ile…
Türk Milleti olarak iki sıcak denizin arasında kalmak işimize gelir mi?
Son bir soru; yapılacak Kanal İstanbul’un maliyeti ne kadar, finansını nasıl ve hangi koşullarda karşılayacaksınız, milletin omzuna binecek yük ne kadar olacak?
Örneğin, gemimiz olmadığı halde, köprülerdeki gibi sırtımıza yük binecek mi? Yani mesele sadece suyun tuz oranı konusu edilecek kadar basit bir konu değil.