Suç işleme şekli, sonucu ve topluma etkisi oranında ceza ile sonuçlanmadıkça, verilen ceza az ya da çok, şekli de ne olursa olsun, adil değildir.
Hele hata, kusur, kabahat, suç ve ağır suç, vatana ihanet şekline bakılmaksızın, uygulanan cezaların adaletsizliği, toplumu rahatsız eder.
Xxx
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gurup toplantısında anlattığı olay Kayseri’de yaşanmış, soruşturdum kimsenin haberi yok. Ya da görmezden gelindi.
Dediğine göre, 16 yaşında bir kız çocuğu, yani çocuk, yani reşit bile değil, “Maskesini usulüne uygun olarak takmadı” diye görevli denetim memurları tarafından 900 lira cezaya çarptırılmış.
Elbette çocuk cezayı ödeyemez, belli ki korkusundan ailesinden de saklamış olabilir ama “Gelir İdaresi Başkanlığı” unutmamış, çocuğun evine ihtar göndermiş.
“Ya cezayı öde, ya da evin dâhil tüm mal varlığını haciz eder, 900 lirayı tahsil ederiz” demiş…
Çocuğun ailesi kimdir, baba ne iş yapar bilemiyorum. Çocuk cezayı ödeyemezse ailesine rücu eder mi, orasını da bilmiyorum bu parayı ödeyebilecek gücü var mı onu da bilemiyorum ama Kılıçdaroğlu’nun dediğine göre esnaf imiş…
Eğer küçük esnaf ise, hatta Pandemi sürecinde işyeri kapalı duruyor ise ve ekonomik olarak sıkıntı yaşıyor, ailesine ancak bakabiliyor ise…
Bu ceza nasıl ödenecek?
Varsa bir evi, 900 lira için satacak mısınız?
Yoksa evine barkına, eşyalarına haciz götürüp tümden kuru tahtaya mı oturtacaksınız?
XXX
“Maskeyi usulüne uygun takmamış” da nasıl takmış sonra?
Burnu mu açıkta kalmış,
Başına mı geçirmiş?
Çenesinin altına mı indirmiş?
Koluna mı takmış?
Ne yapmış?
Sonuçta 16 yaşında bir çocuk, uyarı ile geçiştiremez miydi?
İlla ki ceza mı uygulanmalıydı?
Kocaman adamlar maske takmıyor, kongrelerde maskesiz adamlar cirit atıyor da gücünüz 16 yaşındaki çocuğa mı yetti?
Hadi bakalım “Ho’dri Meydan” diyenlere sesleniyorum, açıklayın, yanlışımız varsa düzeltelim ve özür dileyelim, var mısınız?
XXX
İşin bir yüzü böyle de gelelim ikinci yüzüne…
Kayseri’de yaşandığı söylenen bu olayı, her halde Kemal Kılıçdaroğlu kendi bizzat tespit etmedi. Birisi olayı öğrendi ve kendisine ulaştırdı ki çıktı kürsüden anlattı.
Tamam da Kılıçdaroğlu, kendisine bu olayı aktaranlara bir talimat verdi mi?
“İşin dibini tabanını öğrenin, aslı neymiş bilelim, ona göre çaresine bakalım, vatandaşa yardımıcı olalım” gibi bir talimat vermiş mi?
Diyeceksiniz ki “Kemal Kılıçdaroğlu, ülkenin hemen her yerinde yaşanan bu ve buna benzer olaylara el atsa, her ceza yazılana yardım etmeye kalksa evin yolu mu bulunur?”
Doğru soru…
İktidar boyuna ceza yazdırıyor hem de yüksek rakamlar ile.
Peki, milletin büyük bir bölümü bunu hak ediyor mu?
Evet, ediyor o da başka konu…
Kayseri’de Belediye Başkanlığı CHP’de olsa belki o yolla sorunu çözersin, o da başka bir yönü…
Ama Sayın Başkan…
O zaman il ismi açıklamadan genel bir ifade kullanın da biz de ülke genelinde yaşanan benzer olayların yanına koyup, millete “Görün sizi kimler yönetiyor” diyelim.
Şimdi ben, belki de haddim olmayarak buradan CHP Kayseri İl Başkanı’na ve yönetimine sesleniyorum…
Madem böyle bir olay yaşandı, sorunun çözümüne yardımcı olun ve bu kez Genel Başkana “Sorun tarafımızdan çözülmüştür” diye bilgi verin o da bu kez kürsüden “Bak… Halkın yanında böyle olunur” desin.
Sanırım bu bilgi, sizin dışınızda bir başka kanaldan gitmemiştir. En azından ben öyle düşündüm, yanıldıysam da bilemem.
XXX
Gelelim beklediğim, beklettiğim bir konuya…
TAHİR NURSAÇAN…
Sorduk, sorduk ve de sorduk, cevap vermedin…
Belli ki verecek de değilsin. Vereceğini de sanmıyorum. Bu türden basit sorulara cevap verecek kadar sorumlu ve yürekli birisi olmadığın da kesin.
Ayrıca, başkanlık ettiğin süreç içinde başka ne gibi israfa çanak tuttun onu da bilemiyoruz. Cevap verseydin bilecektik.
Ancak ilk seçimde seni o makamdan edip yönetime gelecek kişiler hesap soracaktır. Sormazlar ise, onlar da görev sürecinde aynı işleri yapacaklardır anlamı çıkar.
Hatta biliyor musun?
Neden cevap vermediğine dair bir başka tahminim de var.
Demişlerdir ki “Bu adam sorar, hatta iyi sorar ve sorarken de acıtır.”
Yok, ben o kadar kendimi haksız çıkacak üslupta yazacak kadar çözmez gazeteci değilim, bilesin.
Ama acıtırım.
Seni acıdı mı acımadı mı?
Ses vermediğini, veremeyeceğini bilerek, bundan sonra da seni takip edeceğim, haberin olsun, bilgi vermedin deme sonra. Şimdilik bu son ama bitmedi. Bitti belleme haa…