Devletin başında bulunan kişiye, TCK’nın 299 maddesine giren söz, yazı ve davranışta bulunmak aklımızın ucundan bile geçmez.
Sonucu bellidir, tak içeridesin, çünkü yasanın öngördüğü ceza öyle…
Biz yazanlar ve çizenler, düşünce özgürlüğü çerçevesinin dışına çıkmadan, özellikle toplumu ilgilendiren konularda ve o konuların muhatapları hakkında yazarız.
Bizim işimiz aynı zamanda suç duyurusunda bulunmak değildir. Yazarız, suç olduğuna kanaat getiren C.Savcısı çıkarsa davasını açar. Ya da açsın bana ne deriz, geçeriz.
Ülkemizi 2002 yılından bu yana, iktidarda olan AKP ve kadroları yönetiyor. Başında da bilindiği gib, dünün sakıncalısı, sonranın Başbakanı ve şimdinin de Cumhurbaşkanı ama AKP Genel Başkanlığı ünvanını da beraberinde taşıyan Recep Tayyip Erdoğan…
Elbette yasalara göre suç işlerse, tak diye alıp şak diye içeri tıkmak mümkün değil. En başında TBMM üyrsi sıfatyla dokunulmazlık zırhı vadı, şimdi de Cumhurbaşkanlığı zırhı var.
Tamam da “Dokunulmaz” olması şuç işleme özgürlüğünü beraberinde mi getiriyor?
Kendisine muhalif olanlara her gün çeşitli hakaretlerde bununmasını geçiyoruz, “şahsi şikayete bağlı suçlardır” diye sadece eleştiri hakkımız kullanma yolunu seçiyoruz.
XXX
Osman Kavala isimli bir iş adamı…
Gezi davası nedeniyle yıllarca tutuklu yargılandı ve sonunda beraat etti. Diğer yargılnanlar ile birlikte ama tek tutuklu sanık idi.
Tam tahliye işlemlerinin bitirilerek salıverilmek üzere cezaevine giderken, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan; “Bir manevrayla dün onu (Osman Kavala) beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içerisinde…"
Dedi ve C.Savcısının biri “Tak” diye yakalama kararı çıkardı, çıkardığı mahkeme “Şak” diye tutukladı.
Yetmedi; beraat kararı veren mahkeme heyetinin bir tamamı hakkında HYSK soruşturma yapılmasına izin verdi ve soruşturma başlatıldı, hakimlerin görev yerleri (Galiba) değiştirildi.
Aklıma takılan şu; eğer Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Bir manevrayla dün onu (Osman Kavala) beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içerisinde…" cümlesini o daha cezaevi aracı içindeyken kurmuş olmasaydı…
Soru bir: Osman Kavala yine de tutuklanacak mıydı yoksa diğer sanıklar gibi beraat ettiği için evinin yolunu tutacak mıydı?
Soru iki: Yargı bu cümleden kendine baskı altında hissedip görev çıkarmış olabilir mi?
Soru üç: Eğer yargı etki altında kalarak soruşturma ve tutuklama yolunu seçtiyse, “Yargıyı etkileme” anlamı taşır mı?
Soru dört: Eğer yargıyı etkileme anlamı taşıyor ise, “Anayasayı ihlal” suçu işlemiş olmuyor mu?
Şimdi anayasanın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138 nci maddesine anayasa metninden aynen alarak bakalım…
A. Mahkemelerin bağımsızlığı
MADDE 138- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”
Bu maddeye göre “Anayasayı ihlal suçu” işliyor olursa ne yapılması gerekiyor?
Anayasa Madde 105 uygulanıyor ve o “İmkansız” işlem şöye oluyor.
Madde şöyle başlıyor: “Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir.”
Sonra usuller, sayılar birbirini kovalıyor, iktidarın ağırlığı ile önerge en başında elbette reddediliyor.
Derseniz ki görev süreci bitince hak yerini bulur…
O da çok kesin değil çünkü aynı maddenin son fıkrası da; “Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanır.”
Demem o ki, ondan sonra iktidara gelecek olan siyasi partinin, mecliste üye tam sayısını üçte ikisi oy verirse yüce divana gönderilebiliyor.
Hesap edersek, bugünkü rakmlarla 326 milletvekili iktidar olur. Ama yüce divana gönderme sayısı 390 olunca o iş yatar…
İşin özeti şu…
İstedim ki “Cumhurbaşkanı Anayasayı ihlal suçu işlemektedir” diye suç duyurusunda bulunsam…
Akıllıyım ya hani…
C.Savcısı soruşturma açabilir mi?
Soruşturma açtığından vazgeçtik, cumhurbaşkanlarının yüce divana gönderilmeleri bile Anayasa 105 nci maddesi gereğince mümkün bile değil…
O zaman fazla burnumuzu bu tarafa sokmayalım, sonra ters teper meper filan…
Neme gerek…
En iyisimişimdi biz şu Çin’den yayılan virüse odaklanalım. O daha da ölümcül bir vak’a…
Kapıları pencereleri kapatalım tamam da ya rüzgarla birlikte gelebliyorsa ne yapacağız, çadır mı çekeceğiz ülkenin üzerine?
Maazallah… Allah hepimizi ve dünya insanlığını korusun…