Bizde bir söz vardır bilirsiniz…
“Soysallı’nın devesi gibi gezip durma” derler de bellidir kaynağı ve nedeni.
Kayseri’nin Develi ilçesine bağlı köyün adıdır Soysallı, deve vardır bu köyde ve Sıulran Sazlığı çevresindeki alanda otlarlar. Yapı itibariyle “Ot”ların arası biraz mesafelidir. Bir o ottan, bir öteki ottan derken epeyce gezerler de benzetme bundandır…
Bu şekilde gezmek tozmak, nafile gezmelerdir, bir faydası yoktur anlamındadır.
XXX
Benzer bir söz daha vardır, Aklıma geldi yazarken de ben Kayseri’den başka yerde duymadım bu sözü…
“Yorazın iti gibi ne geziyorsun” denilir.
Yoraz kimdir, nasıl gezer de demişler bu sözü, bilmiyorum. Ama merak ettim bir küçük araştırma yaptım.
“Yorazlar”, Konya ilinin Ilgın ilçesine bağlı bir mahalledir. Ilgın’a 14 km mesafedeymiş. Eskiden köy statüsündeymiş ama yeni çıkan belediyeler yasasına göre mahalle olmuş. Bağlı bulunduğu ilçeye 14 km uzaklıkta bir mahalle. Tabi bu mahalle olma durumu, hemen tüm illerde ve ilçelerde var, geçelim burasını…
Kaynaklara göre, adını kurucusu “Yorazoğlu” adlı kişiden alır…
Tarihi bilgisinin arkası uzun da içinde “İT”e rastlayamadım, nedir it ve gezmesi acaba?
Peki, bunları neden anlatma gereği duydum, gelelim oraya…
XXX
CHP Yalova eski Milletvekili Muharrem İnce, "Biz birkaç milletvekillik bir parti kurma derdinde değiliz. Önümüzde ki süreçte yüzde 50 artı biri alacak bir siyasi yapı oluşturacağız. Ben de çok kısa süre içerisinde istifa edeceğim" demiş.
Der, ağzı torba değil ki büzesin, ayrıca istifa etmek de demokratik haktır, eder.
Ayrıca, CHP'den istifa eden Mehmet Ali Çelebi, Hüseyin Avni Aksoy ve Özcan Özel'in kendisinin kuracağı partiye katılacağını söylemiş.
Eee… Bunu da söyler, ne var bunda? Değil mi ama?...
İstifa etmişlerdir, ederler, haklarıdır da kimse bir şey diyemez.
Ali Babacan da, Ahmet Davutoğlu dai Meral Akşener de, Fatih Erbakan da partilerinden istifa ettiler ve yeni parti kurdular.
Doğu Perinçek mesela, ha bire parti ismi değiştirerek siyasi dünyada gezer durur, gezme diyen mi var?
Elbette edebilirler, değişebilirler, yeni parti kurabilirler, yeni partiye katılabilirler. Bunların hepsi de demokratik kurallar ve koşullar içinde en doğal haktır, hiç kimse bir şey diyemez.
Sonucunu halk değerlendirir ve takdir ve tekdir eder, hepsi bu…
Tamam da hiçbir şey de mi demeyeceğiz?
De kardeşim, de…
Ağzını tutan mı var, istediğini de. Nasıl olsa millet alıştı isteyenin istediği gibi konuşmasına, sende de diyebildiğin kadar. Sınırlayan da yok, önüne geçen de yok, ağzını tıkayan da yok. Sadece küfür içerikli söylenme, Cumhurbaşkanı’na TCK’nın 299. Maddesine çarpılacağın söz etme, istediğin gibi istediğine, istediğin şeyleri söyle gitsin…
XXX
Dün yazmıştım ya, tarihi okurken dikkat edeceksin diye.
Hele siyasete başpehlivan olarak güreşe soyunuyorsan, siyasi tarihi ezbere bileceksin arkadaş, yoksa başarılı olamazsın…
Örneğin ABD…
Sanıyor musunuz ki ABD’de iki parti var da bir ondan bir ötekinden “Başkan” seçilip duruyor?
Hayır… ABD’de o kadar çok siyasi parti var ki, belki en çok siyasi partisi olan ülke ABD ama “Başkanlık Seçimine girecek kadar” etkin ve yetkin değiller. Ancak demokratik koşullar içinde özgürce düşüncelerini yayarlar ve orada kalırlar. Amerikan halkı siyaset konusunda maceraya ve gereksiz davranışlara girmeyi pek sevmez. Bir Cumhuriyetçi Parti vardır onlar için bir de Demokratik Parti, hepsi bu…
Örneğin geçen süreçte Doland Trump Cumhuriyetçi Partiden “Başkan” iken Joe Biden Domokratik Partiden “Başkan” seçilmiştir.
Dahası, her ikisi de partilerinin Genel Başkanı değildirler ve çoğu kimse bu partilerin Genel Baskanının kim olduğunu bilmez bile, onlar sadece partinin yöneticileridir.
Yeniden ülkemizin siyasi tarihine bakarsak…
Ülkede ana iki akım vardır, biri cumhuriyetçi partidir, öteki muhafazakâr partidir. Diğerleri, yönetimle anlaşamayan ya da partilerinde istedikleri etkinliği yaratamayanların kurduğu partilerdir ki haklılıkları olsa bile bir yere varamazlar…
Bir de “Uç” söylemli partilerimiz var, onların da esemesi bile okunmaz… Örnek vermeye bile değmez. İdeolojik parti sıfatındadırlar, millet onlara itibar etmez bile. Etraflarına toplayabildikleri kitle, sadece seçmenin en fazla % 1’i kadardır…
XXX
Hal böyle olunca, ayrılmak, parti kurmak v.s. siyasette gereksiz davranışlardır.
Beğenmediğin bir şey mi var, partinin içinde söylersin, mücadele edersin, kabul görürsen de başarılı olursun. Yok eğer olmuyorsa, çekilir köşene oturur, tarihe kayıt düşmek için hatıralarını yazabilirsin.
Siyasette “Dingil tepe” gezmek, gezene de fayda etmez, millete de fayda etmez.
Yine bir deyim söyledik değil mi? Açıklayayım, “Uç noktalarda gezmek” demek oluyor. Fazla sağa sola sapmanın bir faydası yok, olmaz demektir. Ve de o kadar gerçek bir sözdür ki, bugüne kadar hiç ters bir durum görülmemiştir.
Denilebilir ki “efendim, ADALET PARTİSİ, ANAP ve AKP başarılı olmadı mı?”
Haklısınız oldular da onların başarılı olduğu süreç bugün yok. Dahası, bugün ikisi de yok, sadece izleri var. Ötekinin de geleceği belli değil.
Görelim bakalım gelecekte mevlâm neyler, neylerse de bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de güzel eyler kuşkunuz olmasın…
XXX
SORUYA DEVAM…
OSB Başkanı Tahir Nursaçan Bey’e…
Neden “Cumhuriyet Odası” değil de “Osmanlı odası”?
Merak etmeyiniz, her yazımın sonunda bu soruyu sorabilecek kadar yerim var, olacak, olduracağım…