“Var ya senin ben…”
Ya da “Ben senin…” diye başlayan cümleleri kurup haykıramamak ne kadar kötü bir şey, insanın psikolojisini bile bozabiliyor.
Ayrıca o kelimelerle başlayan cümleleri kurarak yazıya dökme olanağımız asla yok.
Cümleleri istediğimiz gibi özgüce kurabilmek için, önce “Özgür” olmak gerekiyor.
Biliyorum “Böyle özgülük mü olur” diyeceksiniz ki olmaz…
Ama söyleyin, ömrünüzün içinde hiç mi bu cümleleri kurarak haykırma ihtiyacı duymadınız? En azından kimsenin sizi duymayacağı, dağ başında filan!...
Bakın şimdi anlatayım…
AB Eski Bakanı, şimdinin Prag Büyükelçisi, Bakaracı, makaracı AKP’li Egemen Bağış’ın eşi Beyhan Bağış, sosyal medyadan dikkat çeken bir paylaşım yaptı.
Eşiyle birlikte olduğu bir fotoğrafı paylaştı, altına da “Söyleyecek çok söz var ama bir kerede söylersem yer yerinden oynar... Peyderpey gelecek merak etmeyin, çok doldum, çok yoruldum artık, insanlardan, insancıklardan... Kullanandan, kullandırtandan çok yoruldum... En çok da kendime kızdım... Naif olmanın bile sınırı olmalı... Ama neyse, iyi ki varsın bir tanem, daha evvel de yazdım ya hayatın önsözündeyiz...” yazdı.
Bu paylaşımın içinden kelimeleri seçerek bakarsam, çok ilginç sorular geliyor aklıma…
Sayın çiçeği burnunda taze Sefire Beyhan Bağış’ın paylaşımında “Söylersem yer yerinden oynar”, “…insancıklardan…”, ve “…Kullanandan, kullandırtandan…” diye yazmasına anlam veremedim. Daha doğrusu, anlam verdiğim kısını dağlara taşlara ifade edeceğim…
Benim de söyleyemeyeceğim ya da yazamayacağım şeyler oldu, ama onları söylemek için boş mekân buldum, söyledim. Ama yazamadım o başka.
Şimdi ben buna epey bir şeyler söylerim de tenhada olur ancak…
Neyse, gerçek konumuza geçelim şimdi…
Evet, doğru bildiniz, konu başlığımız, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 büyükşehir belediye başkanını sarayında toplaması…
Ne var bunda değil mi?
Aslında çok da güzel oldu, ülkenin yöneticileri bir araya geldi, eteklerindeki taşları döktüler…
Böyle diyesim geliyor ama diyemiyorum ki…
Erdoğan toplantıda isim vermeden İmamoğlu’na çıkıştı güya…
Yenikapıda sergilenen araçları ve işten çıkarmaları örnek göstererek, kedi döneminde devri sabık yaratmadıklarını hiç kimseyi ekmeğinden etmediklerini söyledi…
Kimsenin ekmeği ile oynamadığını söyledi ya…
Bakalım gerçek öyle mi?...
Erdoğan, 1994 yılında koltuğa oturduğunda, İSTON’dan 139 kişiyi, SUSER’den 1200 kişiyi, Merto A.Ş.’den 45 işçiye kapının önüne koyduğu gibi, 47 bürokratı da Sarıgazi’de prefabrik bir şantiyeye sürdü. Çoğu emekliliğini istedi, emekli olamayanlar istifa ettiler.
Dedi ki “Koltuğa oturur oturmaz, işe öğrencilere hizmet eden vakıf ve derneklere saldırmakla başladılar…”
Aynı kişi, kendi o koltuğa oturduğunda, 18 Eylül 1994 günü, Darülaceze‘de zabıtalar marifeti ile 68 yaşındaki vakıf başkanı Cahit Özdeni’i yaka paşça oradan attırdı. Vakıf Nizamnamesine göre belediye ile ilişkisi olmayan vakfa böylece el koydu.
Tabi kendisinin bu işleri yaptığından bu yana, çok zaman geçti. O günlerde doğan çocuklar bu günlerde 30-35 yaş aralığındalar ve bunları bilmeleri mümkün değil. Bilenlerin çoğu da % 52 içinde olduklarından konuşmazlar.
Biz konuşur ve yazarsak n’olur?
Muhafazan Allah da ne olacağına artık çok bakmıyoruz. Bu kadar da olsa, düşüncelerimizi söylüyor, gerçekleri insanların önün koyuyoruz ki amaçlarının ne olduğu konusunda düşünebilsinler diye…
Dahası da var…
1996 yılında Belediyelerin yetkilerinin artırılması, merkezi yönetimin yetkilerinin azaltılmasını savunurken, bugün tersin yapmaya çalışıyor.
Bu toplantıda kelimenin tam anlamı ile bir de magazin haber var…
Ekrem İmamoğlu’nun oturduğu korluğun bacağı kırılır ve İmamoğlu yere düşer. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, koltuğu kendisinin kırdığını ve ödemek durumunda olduğunu belirtir.
İkinci sandalye getirilir ve İmamoğlu Ekrem, taş gibi bir cevap verir…
“İkinci kez sandalyeye sağlam oturdum Sayın Cumhurbaşkanı…”
Nasıl ama cuk oturmuş değil mi?
Geçtiğimiz hafta daha neler neler yaşandı… Elleri ile havayı tokatlamayı pek seven Devlet Bahçeli var ki her konuda büyük büyük laflar etmesi gerçekten sinir bozucu oluyor…
Neyse, yazabildiklerimi yazdım, yazamadıklarımı dağlara taşlara havale ettim ama çatladılarsa benim suçum değil…
Canınızı sıktımsa affola…