Birileri Ayasofya’nın (Aya Sofiya) ibadete açılmasını kutluyorlar ya. Tamda bunun düşünürken aklıma şöyle bir soru takıldı…
İslamiyet ve ibadet, camiye sıkıştırabilir ya da tıkıştırılabilir mi?
Dürüstçe ifade etmek gerekirse, soru ve şekli doğru mu değil mi orasını da bilemedim. Belki 24 Temmuz 2020 Cuma günü açılışındaki şaşa ve hutbedeki “Lanet” olayı bizi soruyu yanlış sormamıza da neden olmuş olabilir.
Cevabını da aslında bilmiyorum ve cevap verecek bilgiye de sahip değilim açıkçası. Ne desem ters tarafa gitmesi kaçınılmaz.
O nedenle sordum…
Benim dostum, yılların can kardeşim Erciyes Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana bilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Pazarbaşı’nı aradım ve soruyu aynen düşündüğüm gibi sordum.
İslamiyet ve ibadet, camiye sıkıştırabilir ya da tıkıştırılabilir mi?
Dediğim gibi, sorunun doğruluğundan da emin olmadan…
Bana cevap verdi, apaçık, net ve yanlışımı da ortaya koyarak…
İşte cevabi yazısı, noktasına ve virgülüne dokunmadan…
“1. Bu soru, cevabını içinde barındıran önyargılı bir soru, başka bir deyişle burada sorulan bir soru yok, reaksiyoner bir cevap var. Bunu bir soru olarak kabul edip de cevaplandırmak için her türlü dini argümanı kullansanız, soruyu soran kişiyi ikna etmeniz de mümkün değil! Çünkü onun dediği doğrudur, bize düşen de bunu kabul etmektir!
2. Dini kavramlar ve sembollerden söz ederken, kullanacağımız sözcükleri dikkatle seçmemiz gerekir; saygı, edep ve hikmet ifade eden kibar ve estetik dil kullanılması önceliğimiz olmalıdır. Bu cümlede, “tıkıştırma” sözcüğü, argo, alaya alıcı, son derece çirkin ve küçümseme ifade eden bir sözcüktür.
3. Eğer bu konuda soru sorulacak ve Kur’an ve Sünnet çerçevesinde verilen cevap da saygıyla karşılanacaksa, o takdirde soru şöyle sorulmalıdır: “İslam dininde ibadet etme, namaz kılma yeri, cami ile sınırlı mıdır?”
Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Her dinin bir mabedi vardır: Sinagog, kilise ve cami. Bunlar, her inancın somut sembolleridir ve yaşanan yerlere kimlerin sahip olduğunu gösteren tapulardır, kültür ve medeniyet eserleridir.
İslamiyet’te Camii, toplumun hayat kaynağıdır. İslam, ilkelliğe geçit vermez, tek başına yaşamayı, bireyselciliği öncelemez, insanların birlikte yaşadığı, ilkeleri olan bir toplumsal hayatı önerir. İnsanlık tarihinde bütün peygamberler insanların toplum halinde yaşadığı ve her dönemin şartlarında merkezi konumu olan yerlere/şehirlere gönderilmiştir. “Cami”, insanların belli amaçlar için bir araya toplandığı yer anlamındadır; toplumu ve medeni hayatı temsil eder. Bu bakımdan Hz. Peygamber, cemaatle kılınan namazı önemli görmüştür.
Seküler anlayışta cami, sadece namaz kılınan yerdir ve din, hayata ve topluma ilişkin bir söylemi, müeyyidesi olmayan, Allah ile kul arasındaki bir ilişkidir. Bu söylem önyargılı, güdüleyici, kişinin inanç dünyasını nefsine kilitleyen, hapseden bir yanılgıdan ibarettir.
Camiiler, sosyalleşmenin gerçekleştiği mekânlardır. İnsanlar burada birbirlerini görür, birbirinden haberdar olur, karşılıklı sevgi ve saygıları artar, dert, sıkıntı ve mutluluklarını paylaşır, yardımlaşma duygusunu geliştirir. Camiler, ilim ve irfan yuvalarıdır ve asırlar boyu da bu işlevini de sürdürmüştür.
4. İslam dininde bütün yeryüzü, evren ibadet yeridir, Allah’a kulluk gece-gündüz, yatarken, ayakta iken, otururken, her mekânda ve her anda yapılabilir. Yahudilikte olduğu gibi havra/sinagog, Hristiyanlıkta olduğu gibi kiliseye bağımlılık söz konusu değildir.
Bununla birlikle cami, Müslüman’ın olmazsa olmazıdır, kutsalıdır. Kâbe’yi temsil eder, ona yön tutar. Ecdadımız bu bilinçle yaşadığı yurtlarda mimari, sanat ve estetiğini, kısaca İslam Medeniyetini taşlara kazımıştır, Allah’ın tekliğini ve yüceliğini temsil eden minarelerini göklere yükseltmiştir.
Not:
İbrahim ağabey, bu konuda söyleyecek söz çok, ben ayet ve hadis referansları vermeden öz bilgi sunumu yaptım, bu kadarıyla yetindim.
Böyle bir gündem oluşturduğunuz için Allah sizden razı olsun. Engin, ufuk sahibi, gönlü iman ve irfan dolu benim güzel ağabeyim, ellerinizden öperim.”
XXX
Bilim adamının sözünün üzerine söz söylenmez, sadece öğrenilir ki öğrendim ve öğrendiklerimi de okurlarımla paylaşma ihtiyacını duydum ve paylaştım.
Peygamber Efendimize ilk vahi yolu ile inen ayeti hatırlayınız…
Alak Suresi, 1. Ayet…
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!”
XXX
Okuduk ve yanlışa düşmekten kurtulurken, aynı zamanda bilgi sahibi de olduk…
Allah razı olsun…