Gündemimiz, “Söke söke” sökmek…
Her ne kadar “Sökme” işi öyle basit, sıradan bir iş görünse de, çok kolay değildir sökmek.
De ki neden…
Diyeyim…
Başlarsınız sökmeye, sökersiniz, sökersiniz ve sonunda söktüğünüz şeyin en sonuna gelirsiniz ve o noktada eğer elinizde kalan ucuna sahip olamazsanız, söktüğünüz ne varsa hepsini kaybedersiniz…
Ayrıca, söküm işleminin sonunda elinizde kalan şey, gözünüz gibi baktığınız, birlik ve beraberlik içinde sahip çıktığınız çıkmak zorunda olduğunuz vatanınızın toprağı ve egemenliğinizin korunmasına dayanırsa…
Ve tutamaz da elinizden kaçırırsanız…
Buraya kadar tamam da geldiğiniz son noktayı hiç düşünmediniz mi?
Sökmek kolay, çektin mi ucundan ardı gelir, ama ya sökerken, söktüğünüz taraf kördüğüm olursa!
Eylemlerin ve söylemlerin sonunun nereye kadar uzanacağını düşünmeden dangadanak kapıp koyuvermek, en azından “Devlet adamı” sıfatına yakışmaz.
Neyse, geçelim burasını. Allah hiç birimizin ve devletimizin kıvrağını açmasın…
XXX
EGEMENLİK KAVRAMININ ÖNEMİ…
Gelelim asıl “Söke söke” alma kapışmasına…
Bilindiği gibi, Kanal İstanbul hakkındaki inatlaşma sonunda ortaya Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya atılan söz bu…
“Söke söke alırlar…”
Söze karşı evvel emirde vermek istediğim cevap şudur…
1 Temmuz’da emeklilere zam yapıp, aynı gün, doğal gaz ve elektriğe, akaryakıta zam yaparak geri almaya çalışmak nedir?
Aynı gün kısa çalışma ödeneğini sonlandırdığınızda işten çıkarmaların hızla başlayacağını ve birçok çalışanın daha işsiz kalacağını, işverenin çalışanlarını “Söke söke” işten çıkaracağını hiç düşünmediniz mi?
İşte “Söke söke alma” eyleminin en güzel örneği bu. Bir taraftan verirken, öteki taraftan emekliden ve emekçiden, dahası milletten, karşı çıkamayacakları bir güç ile “Söke söke” geri alıyorsunuz.
Kanal İstanbul projesinin özeline geldiğimizde…
Bu projeyi geçelim, henüz hesapları yapılmamış, fizibilitesi çıkarılmamış, bir hayal uğruna “Çılgın proje” olarak ortaya atılmış bir düşünce.
Ayrıca “Temelini attık” diye ifade edilen köprünün de Kanal İstanbul ile ilgisinin olmadığı anlaşılmış iken.
XXX
Evet, “uluslar arası Takim Kurulu”nu kabul eden ülkeyiz. O kurulda, Türkiye’den de 3 hukukçu bulunmaktadır.
Eğer tahkim kurulu bir karar verirse, uymak zorundayız.
Peki, tahkim kurulunun verdiği karara uymak zorundayız, o karara göre “Söke söke” birileri bir şeyi Türkiye Devletinden alabiliyor ise…
AİHM’de verilen kararlar da aynı derecede bağlayıcı kararlar, neden o mahkemenin kararlarını tanımıyor ve uygulamıyorsunuz?
Bu bir çelişki değil mi?
Ancak, iktidarın belki bilmediği veya milletin bilmesini istemediği bir gerçek var.
Tahkim Kurulu, önüne gelen davayı esastan incelerken, ortaya konulan sözleşmenin tüm sürecini gözden geçirir. Konuya esas olayın, proje aşamasından, ülkenin ihtiyacından, ihalenin yapılma usul ve esaslarından ve yapılan işin maliyeti ile sonunda ortaya çıkan ve bugün diğer benzer projelerde yaşanan ödeme şekline bakarak devletin haklı olup olmadığına bakar. İşin içinde yolsuzluk, yağma, çıkar var mı, usule uygun yapılmış mı?
Ayrıca Tahkim Kurulu, olayı irdeledikten sonra, aleyhine dava alçılan devletin “Egemenlik haklarını” da göz önünde bulundurur.
Bağışlasın, adını öğrenemediğim bir akademisyen, bu konuda şunları ifade etmektedir…
“Egemenlik kavramı… Uluslararası hukukta egemenlik çok önemlidir. Uluslararası yatırım hukukunda da çok önemlidir hatta en temel teamül hukuku ev sahibi devletin egemenliğidir. İşte bu egemenlikten dolayı hukuki ve politik riskler olmaktadır.”
Bu noktada ülkedeki siyasi yapıya, hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanıp uygulanmadığına, yabancı yatırımcının ve devletin haklarının egemenliğe dayalı iç hukuk kuralları içinde korunup korunamadığına ve ilgili devletin siyasi yeterliliğine de bakar. İstikrarlı yönetim var mı, ona bakar.
Bu şartlarda yaptığınız yatırımların tamamı, yanlış ve devlet aleyhine sözleşmeler ile yapılmıştır bugüne kadar. Devletin egemenlik hakları da ihlal edilmiştir.
Örnek mi?
Hepsini geçelim, şehir hastaneleri artık devletin değil, tüccarın malı. İçinde çalışanlar da tüccarın malını kullanan ve devletten maaş alan doktorlar ve sağlık görevlileri. O sağlık görevlileri “Çalışmıyoruz” derlerse n’olacak, zorla mı çalıştıracaksın?
Ama, sağlık ekibi olmaması nedeniyle çalışmayan hastane için verdiğin hasta garantisi nedeniyle tüccar, devletten parasını almaya devam mı edecek?
Şöyle diyor aynı akademisyen bu konuda…
“Örneğin… Belirsiz bir hukuk düzenini içinde yabancı yatırımcı istemez ya da uyuşmazlık çıktığında acaba sahibi devlet olarak Türk hukuku mu uygulanacak ya da şehir hastanelerinde yaptığımız bazı yanlışlıklarda olduğu gibi İngiliz hukuku da uygulanacak mı?”
Demem o ki…
“Söke söke” ne yazık ki alamıyor. Sökmeye başlamadan, tahkim kurulu ipin başı ile sonuna kadar olan tüm sürece bakıyor, sonra da nerede örgü yanlış yapılmış, ona göre neyi nereden sökeceğine bakıyor, karar veriyor.
Belki devletten alırlar ama, devlet de yanlış yapandan söke söke alır sonunda.
Yani… Sökerken milletten sökmeye benzemez bu iş, akıllı olun…