Her vatandaş gibi, elbette biz de gündemi takip ediyor ve özellikle siyasetin konuştuklarını, konuştukları dilin üslubunu takip ediyoruz.
Hemen ifade etmem gerekirse, siyaset tam bir kayıkçı kavgasına döndü.
Hukuk sustu, siyaset hukukun yerine geçti, habire konuşuyor. Olan bitenlere baktığımızda, yetkili C. Savcılarının harekete geçmesi gerekirken, hepsi bekliyor, siyasetçiler konuşuyor.
Bu durum nereye kadar gider ve ülkenin çıkarları bunun neresinde, orasını anlamakta zorluk çekiyorum.
XXX
Ülkemizin öncelikli iki ana sorunu, birisi içeride, diğeri dışarıda… Alt sorunlara değinmiyorum.
İçerideki sorun, ekonomik.
Ülke genelinde çoğunluk ekonomik olarak zor durumda iken, düzeltilmesi yolunda çaba harcayan kimse yok. Üç-beş yerden maaş alanlar mı dersin, iktidarın gözettiği kesim mi dersin, bir elleri yağda bir elleri balda iken, geriye kalanlar borç batağında, işsiz, işlevsiz geleceklerinin ne olacağı konusunda bir fikirleri yok. Ülkenin geleceği hakkında da bir fikirleri yok.
Oysa bilmiyorlar ki ülkenin geleceği, kendi ellerinde ve kararları ile her şeyi yoluna koyabilirler…
Önce ekonomiye değinelim…
Kurtuluş savaşı sonrası Atatürk, İzmir İktisat Kongresini topladığında, Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığımızı kazandığımızı, ancak asıl bağımsızlığın, ekonomik gelişme ile olabileceğinin altını çizmişti.
Elbette tarihi bilmeyenler, bu gerçeklerden habersiz olduğu için, o tarihlerde yapılan tüm ekonomik atılımları, yatırımları, 20 sene içinde üç kuruş paraya satarak, üretimi yok etmişler, işsizliği had safhaya getirdikler gibi dışa bağımlı bir ekonomi haline getirmişlerdir.
Şu bir gerçek; üretmeden ekonomik bağımsızlığı elde etmeniz mümkün değil…
Üretmezseniz, tüketir ve parasız kalırsınız.
Parasız kalınca borç almak zorunda kalırsınız…
“Zorunda” kaldığınızda, alacağınız borç paranın kirası (Maliyeti) çok fazla olur, çünkü ne denirse yapmak zorunda kalırsınız.
Ürettiğinizde ise, satar ve gelir elde eder ve borca ihtiyacınız kalmaz…
Çok basit ifade ile budur.
Takmış kafaya “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diye. Ekonomide böyle bir kural yok. Sen üretimi artırmaya başla da bak enflasyon da döviz kuru da nasıl düşüyor gör.
Yaptırdığın otoyol, köprü, şehir hastaneleri gibi alt yapı tesislerinde akıl almaz anlaşmalarla hazineye getirdiğin soygun düzenini düşündükçe, millet kahroluyor.
Yandaşa destek verirken, garibana kredi veriyor ve onu daha da borç batağına sürüklüyorsun, artık ödeyemiyor.
Ye’demin depoları ağzı beraber doldu, mal koyacak yer kalmadı. Çiftçi, elinden alınan traktörü ve tarımsal aletleri yok olduğunda tarım yapamaz hale geldi. Tarımda kullanılan ithal girdilerin getirdiği maliyet daha başka bir sorun.
XXX
Dış politikaya gelince…
Komşu devletlerin hiç biri ile dostluğumuz kalmadı.
Oysa dış işleri, diplomatik kurallar ve diplomatik dil ile sakin ve çıkarlarımızı koruyacak tavırlar ile çözülebilir.
Kafa tutuyorsun, konuşuyorsun da neyinle?
ABD ne diyorsa onu yapıyorsun.
“Benim savaş gemilerin Karadeniz’e boğazlardan geçerek çıkamıyor, kanal aç” diyor, “İnadına” bir proje yaratıp, güya kendi kararın mış gibi kanal açmaya kalkışıyorsun.
Sormazlar mı, hangi parayla yaptıracaksın diye?
XXX
Değerli okurlar…
Bu gidiş iyiye bir gidiş değil. Elbette bir gün gelecek ve son bulacak ama o zamana kadar ülkeyi sağ salim o günlere getirmeyi başara bilirsek ki başarabiliriz.
Öncelikle kayıkçı kavgasından kurtulmamız ve aklıselim ile hareket etmemiz gerekmektedir.
XXX
Bir başka gereksiz kavga, parti kapatma davaları…
Bakın, bu ülkede Milli Nizam Partisi vardı, kapandı, Milli Selamet Partisi oldu, o da kapandı, Refah Partisi oldu, o da kapandı, Fazilet Partisi oldu, o da kapandı Saadet Partisi oldu. Ve Genel Başkanları hep aynı kişi idi yasaklı olmadığı dönemlerde…
Rahmetli Necmettin Erbakan…
1960 da DP kapandı, yerine Adalet Partisi kurulu, 1980 de Adalet Partisi kapandı, DYP kuruldu. Başlarında emanetçiler hariç Süleyman Demirel vardı.
CHP kapandı, SODEP kuruldu, SHP kuruldu, sonra açıldı tekrar CHP oldu.
HDP’den önce ilk partinin adı DEP idi ve sırasıyla birçok parti kuruldu, kapandı, sayısını da isimlerini de unuttum, en sonunda bugün HDP olarak mecliste gurup kurabilen sayıdaki milletvekili ile legal bir parti…
MHP Genel Başkanını bunları bilmez mi? HDP kapatılınca, yerine anayasa ve yasalar içinde tekrar aynı yolda parti kurulmayacak mı? O zaman MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tabana mesaj verme yolundaki hezeyanları nedendir?
Biz bu şekilde karşı çıkınca, hemen terörist oluyoruz, zillet ittifakının üyesi oluyoruz, ama kendisi konuşmaları ile milleti parçalara böldüğünün farkında değil…
Ayrıca benim Cumhuriyete, demokrasiye, hukukun üstünlüğü ilkesine ve vatan ve bayrak sevgimi sorgulamak kimsenin haddi değil.
O nedenle ağızdan kim ne laf çıkartıyorsa dikkat edecek, değilse aynısı ile cevabını alır…
Ben HDP’yi savunmuyorum. Tavrını da beğenmiyorum. PKK ile ilintisi de kabulüm asla değil. Ancak aklım üstümde, kapatılınca bir başka ad ile yine siyasette olacaklar, onu biliyorum…
O zaman neden bu hezeyan? Anlamak istediğim bu.
Eğer seçim kazanma gayreti ise, yanlış strateji uyguluyorsunuz, bilin…
Değilse tavır, provakatik tavırdır…