Elinin başparmağını avucunun içine kıvırıp, siyasi İslam hareketinin önemli akımlarından biri, ayrıca terör örgütü olan “Müslüman Kardeşlerin” Rabia işaretini millete “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” diye kakalamaya çalıştı…
Oysa beş parmağını beşini birden açıp önce “Tek adam” dedikten sonra söyleseydi, hem Rabia işareti olmaz, Müslüman Kardeşlerle ilişki kurmamış olur hem da daha gerçekçi olurdu…
AKP olarak iktidara gelmeden önce de, AKP olarak iktidara geldiği günden bu yana bir tülü içini doldurup millete açıkça ifade edemediği “Dava” acaba ne gibi bir “Dava” idi, giderek daha da milletin anlayacağı boyutlara gelmeye başladı…
Kısaca hatırlatmak gerekirse…
Mısır’da 3 Temmuz 2913 Tarihinde Müslüman Kardeşlerin, Mursi’yi desteklemek üzere “Rabiatü'l Adeviyye Meydanı'nda” kullandıkları bir işaret idi.
Çünkü Muhammed Mursi, Cemal Abdunnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek'ten sonra Mısır'ın dördüncü cumhurbaşkanı oldu.
Bir çok Müslüman ülkesinde kullanılmaya başlayan ve logo haline getirilen işaretin renkleri Sarı-Siyahtır. Sarı rengi, Kudüs’teki Mescidi Aksanın kubbesini, siyah rengi ise Kâbe’nin siyah örtüsünü temsi eder…
Yani işaretin bize kakalamak istenen söylemi ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
“Tek” olanlara baktığımızda aslında “Tek adam” yanlışlığından başka bir yanlışlık yok.
Devlet de tek, millet de tek, vatan da tek ve bayrak da tek…
Ancak “Tek” olanlar, “Tek Adam”ın dilediği zaman teklikten çokluğa dönüşmesini istediği şeyler için geçerli değil…
Sivil toplum kuruluşları, eğer Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı desteklemiyorsa, destekleyecek şekilde parçalara bölünebilir.
TÜSİAD, Türkiye’deki belli başlı ve üretimi ile istihdamı ile en önde bulunan sanayici iş adamlarının kurduğu “Fikir Kulübü” gibi bir oluşum, siyaset ile ilgi değiller ama ülkenin özellikle ekonomisi hakkında görüş bildirmek, en tabi görevleridir, haklarıdır…
Bunu da bu zamana kadar açıkça, çekinmeden yaptıklarına tanıklık ederiz…
Elbette AKP iktidarı, ekonomik gidişat karşısında kendisine karşı olan bu kuruluşu hedef aldı, alamadı, cesaret edemedi belki ama bir “Bölme” harekâtı yapması gerekiyordu…
Kısaca TÜSİAD olarak bildiğimiz, açılımı ile Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği, 1971 yılında İstanbul merkezli, endüstri ve hizmet kuruluşlarını temsil eden önde gelen gönüllü Türk sermayedarlarınca kurulmuştur…
Yani, ülkede vergi yükünü kaldıran da, istihdamı artıran da üretime yön veren de, ihracatı yapan da bu sermayedar guruptur.
Ama…
İktidara gelmeden önce başlamıştır parçalamaya…
O derneğin adı MÜSİAD’dır…
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği, 5 Mayıs 1990'da bir grup Türk iş insanı tarafından kurulmuş sivil toplum örgütü.
Aslında “Müstakil” yerine “Müslüman” diyecekler ama olmadı. Ancak kime sorsanız “Müslüman” olarak algıladı ve anladı…
Ayrıca her ne kadar “Müstakil” olduklarını söyleseler de göbek bağı ile AKP’ye bağlı bir kuruluştur.
Cumhurbaşkanı’nın Hendek’teki fişek fabrikasında yaşanan patlamadan sonra, MÜSİAD başkanı olan patronunu “Birkaç kez” aramsı bundandır. Yoksa Taksim olayları sırasında Divan oteline sığınan gençlere kucak açtı diye KOÇ ailesine neler dediğini ve yaptıklarını biliyoruz…
XXX
Tüsiad’ı Müsiad’ı geçtik, eğer isterlerse, daha çok çeşit “Sanayici İş Adamları” kurabilirler, kurdurabilirler. Parça parça kurulanların da zaten bir etkisi olmaz…
Baroları da geçtik, “Kararlıyız” diyerek yapacağını yapacak ama sonucunun ne olacağını kendi de pek bilmiyor, bir şekilde Ayasofya’nın ibadete açılması gibi yine arkadan dolanıyor.
En son “Kararlı” olduğu ve yine bildiği gibi yapmaya çalıştığı, sosyal medya hesaplarını kapatmak ya da en azından iktidara karşı muhalif fikirlerini bu kanaldan ortaya koyan gençleri korkutmak, yıldırmak.
Yapar mı?
Yapmasına yapar da hesapsız kitapsız, ilerisini göremeyen bir kişinin icraatı olur.
Sosyal medya hesabını kullanan nüfusun büyük bir çoğunluğu gençler. Artık ülkede hemen herkesin elinde milyonlarca “Akıllı telefon” varken ve gençlerin hepsi de sosyal medyayı bu telefonlar ile kullanıyor, takip ediyorsa, onları bir şekilde engellemek demektir…
İşte bu noktada söylediğim “Hesapsızlık” ve Öngörüsüz” uygulama yapılmaya çalışıyor.
Öngörülemeyen ise, gençlerin önünü kesmenin ne kadar iktidarları açısından tehlikeli olduğunu görmemeleridir.
Başta “Vatan savunması” olmak üzer, ülkenin geleceğini oluşturan gençleri bağlamaya ve kendi emellerinize alet etmeye kalkarsanız, bendi yıkılmış baraj suyu gibi her yeri yutar geçer.
Örneğini 1957’den sonra DP’nin uygulamalarında gördük, 1960’lı yılların başında yoğunlaşan gençlik hareketi, o iktidarı yok etmeye yetti…
Kendilerine karşı yapılan ve herkesin üzerine basarak kabul ettiği ahlaksızlıklar, muhaliflerine karşı yapıldığında sessiz kalmak…
Sosyal medya ile oynama ama hakaret varsa, herkes için adil davranarak kural koy. Muhalif sesleri, fikir özgürlüğünü susturmak, iyi sonuçlar vermez…
Toplumun şah damarına basmak, hiçbir akıllı iktidarın göze alacağı bir iş değildir.
Ben öyle sanıyorum ki 2023 yılına kadar bir erken seçim beklenmek, safdillilik olur. O zamana kadar iktidarını sürdürecek, yasaları kendi lehine değiştirecek, mümkün olursa kimseyi adil bir seçime sokmayacak, bu yolla da sanıyor ki iktidarını devam ettirecek…
Elbette düşüncelerinin hepsi de ham hayalden öte bir şey değil.
Çünkü son uğraştığı konular, toplumun sinir uçlarıdır…