Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1995 yılında yaptığı bir konulmada aynen şunları ifade etmişti…
"Saygı duruşu sap gibi durmaktır. Saygı duruşu yerine dua edilmeli. Sap gibi durmanın manasını anlayamıyorum."
Yine il başkanı olduğu dönemde de; ''Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanında ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma dinim Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.''
Diyerek iktidara geldiği günden bu yana “Davamız” diye yürüttüğü mücadelesinin ne olduğunu, amacını anlatmaya çalıştık ama kimseye anlatamadık…
Ettiği yemini destekleyecek bir gurup her zaman Türkiye’de var ve bunlar din adına din ticareti yapan ama din ile ilgisi olmayan şeytanlardır.
Daha da iddialı bir şey söyleyeyim, devletin Cumhuriyet yapısını ve niteliklerini değiştirmeye yönelik mücadele eden ne kadar kim varsa, hepsi de din tüccarı ve şeytandır.
Bu kadar iddialı mıyım?
Eğer birileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dini kurallar üzerine oturtmaya ve şeriat hükümleri diyerek dayatmaya kalkarlarsa, onların mücadelesi gibi bizim de elbette mücadelemiz olacaktır.
XXX
Yazıma “Uyan Türkiye” diye devam etsem bir faydası var mı ola?
İnanın duyarlı insanlar zaten uyanık da geri kalanının uyanmak bir yana, uyumaya devam etmek için rahatsız edilmeme konusunda ısrarları olacaktır.
Anadolu İlahiyat Akademisi, eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun danışmanlığında, 2020 yılı nisan ayında “Değerlerden Pratiğe Ortak Bir Fıkıh-Hukuk Politikası” başlıklı bir çalıştay düzenleyecek miş.
Çalıştayın gerekçesi, “Pozitif hukuk yapılarının ülkenin ve dünyanın ahlak krizini aşmaya yetmemesi” imiş…
Akademi, üstlendiği misyonu: “İslam’ı ilk ve esas kaynaklardan hareketle doğru bir şekilde anlamak, duygusal ve geleneksel olarak sahip olunan dini duyarlılığı bilgi ve bilinç ile buluşturmak, din eğitiminde, öğrenmeyi öğreten bir yaklaşımla, öğreneni, eğitimin pasif öğesi olmaktan kurtarıp öznesi haline getirmek, hayatı ve olayları Müslümanca okuyan ve düşünen, üretken, özgüven ve sorumluluk sahibi bireyler yetişmesine ön ayak olmaktır” diye belirliyor.
Akademinin vizyonu da şu imiş: “Din eğitiminde, İslami kişiliği oluşturacak usul ve yöntemlerin gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkı sağlayan, İslam’ı kaynağından öğrenmiş bilinçli bireyle yetiştiren öncü ve örnek bir kurum olmaktır” diye belirtilirken, ilkelerini de şöyle sırlıyorlar: “İlahi vahiy, nebevi sünnet, kollektif akıl ve kişilikli birey.”
Ayrıca Akademi, ilahiyat ve sosyal bilimler alanında çalışma yapmak isteyen öğrencilere yönelik lisans ve lisansüstü destek programları uyguluyor.
Bütün bu çalışmalarda iyi niyet aramak mümkün değildir ve açıkça ifade edeyim ki şeriatın ayak sesleridir.
XXX
Değerli okurlar…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözünü esas alıp inancımıza da sapa sağlam sahip çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sonsuza kadar korumaya çalışıyor ve bunun için mücadele veriyoruz.
Elbette din konusunda rehberimiz Kuran-ı Kerim’den başka bir şey olamaz. Ayrıca Peygamber Efendimizin bize kadar ulaşan ve doğruluğu onaylanmış uygulamaları da rehberimizdir.
Ama din tüccarları, istismarcılar, yani şeytanlar ne yapıyorlar?
Din’i ve insanların inançlarını kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya çalışıyorlar.
Elbette bunda başarılı olacaklarını düşünmüyorum. Yeri ve zamanı gelince milletimiz, din duygularımızı istismar eden din tacirlerini ve şeytanlarını başımızdan savmayı bilecektir.
14 Aralık 2019 gün ve 30978 sayılı resmi gazetede yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar” ile şeriatı hukukunu, hukuk sistemimizin içine bir şekilde soktular.
Benzer davranışların çoğalması devam edecektir. Çünkü yemin etmişler ve “Davamız” dedikleri davranışları ile de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni şeriat ile yönetilen şekle sokmaya çalışacaklardır.
Vazgeçmeleri mümkün değil.
Dün de vazgeçmediler, bugün de vazgeçmediler, bundan sonra da vazgeçmeyecekler. Ancak millet olarak uyanık olduğumuz zaman, bilinmelidir ki asla başarılı olamayacaklar.
Bir zaman gelir onlar giderler ve gelenler ile doğru yolda ilerleriz.
XXX
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, inadım inat diyerek “Kanal İstanbul”un temelinin atılacağını ifade etmektedir.
Ey millet…
Şunu çok iyi anlamanız gerekir ki “Kanal İstanbul” projesi, gerek maliyet açısından, gerekse işletme açısından verimli bir proje değildir.
Ayrıca…
Ömrünü Marmara, boğazlar ve Karadeniz’in yapısı ile ilgili çalışmalara adamış bilim insanları, projenin bilimsel olarak uygulanmasının sakıncalarını anlatıyorlar.
Hukuk alanındaki kişiler ise, kanalın hukuki geleceğini, Montrö anlaşmasına etkilerini ve bu anlaşmanın bir şekilde zedelenmesinin ülkeye vereceği zararlarını anlatıyorlar…
Lütfen dinleyin…