Arif Nihat Asya…
Kayseri’de Erciyes’i geriden gördükten sonra…
“Dağ parçası kubbeler ufaktan, iriden
Gel, haşmeti gör yandan, ileriden, geriden;
Bir mucize devrinde Sinan, Erciyes’i,
İstanbul’a dikmiş, getirip Kayseri’den”
Diyerek, Mimar Sinan’ın da Kayserili olduğunu hatırlatmak suretiyle, Erciyes’i o muhteşem Süleymaniye Camisine benzetmiş. Sinan’ın Erciyes’i ilham alarak Süleymaniye Camisini projelendirdiğini var saymış…
Gerçek midir değil midir pek bilinmez ama Erciyes dağının haşmeti ile Süleymaniye Camisinin haşmetli görünüşünü benzetmek de boş değil…
Arif Nihat Asya’nın bir de “Bayrak” şiiri var…
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.”
Dörtlüğü ile başlayan ve…
“Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!”
Diye bitirerek bayrağımızı anlatan…
Bir de…
“Bir bayrak rüzgâr bekliyor…” şiiri var.
Şöyle der o şiirinde…
“Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgâr bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgârını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgâr bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?”
Anlayarak okumuş ve içinize sindirmişseniz eğer…
Burada sözü edilen “Şehitler tepesi” ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın tarif ettiği “Şehitler tepesi” aynı değildir.
O şehitler tepesi ki, Çanakkale’de vardır, geçit vermez düşmana…
O Çanakkale ki “Geçilmez”dir, aklı ermeyen Binali Yıldırım’ın yapacakları köprü ile “Çanakkale geçilmez dediler. Ama şimdi Çanakkale dünyanın en uzun körüsüyle geçilecek” deme cehaletini gösterdiği…
Oysa Çanakkale, enine değil, boyuna asla geçilmedi bundan sonra da geçilemez.
Bir başka şehitler tepesi ki Dumlupınar’da…
O tepe ki Yunan askerlerini Anadolu’ya geçmelerini engellemiş ve şehitler vermiştir. O tepede şehitlerimiz, vatan toprağını beklemeye devam etmektedirler.
Eğer dikkat ederseniz, ülkemizdeki “Şehitler tepesi” olarak anacağımız tepelerin hepsi, vatan savunması için canlarını feda eden o aziz şehitlerin yattığı topraklardır.
Suriye savunması için “Vatan savunması” diyebilir miyiz?
Kaldı ki oralardaki “Vatan Toprağı” saydığımız “Süleyman Şah” türbesini, savunamayarak “…bir gece ansızın…” alıp da kaçtığımız halde…
Evet…
“Şehitler tepesi boş değil…”
Ancak sizin sözünü ettiğiniz tepeyi biz bilmiyoruz.