Bugün konumuz iki…
Birincisi saygı ve nezaket…
İkincisi ise “CÜBBELİ” diye bildiğiniz marifeti kendinden menkul hoca…
Birincisinden başlayalım…
Eski CHP Yalova Milletvekili ve Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Türk Tabipler Birliği ve MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili açıklamalarına, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Çapınıza
bakmadan MHP ve liderine dil uzatan sizin gibi siyaset bukalemunları teker teker temizlenecek” diye
cevap verdi.
Semih Yaşçın isimli bu zatın, MHP içinde Genel Başkan Yardımcısı olarak temel görevi, partisinin şurasına
veya burasına gelen eleştirilere, açıktan hakaret ederek ve hatta karşı karşıya gelince bir adama
söyleyince cinayet bile işlenebilecek cümleler kurarak hakaret ederek cevap vermektir.
Şimdi bu kişinin ağzını ve tarzını burada tarif etmeye kalksam mideniz bulanır inanın.
Ne var ki her zaman aynı şeyi yapar ve karşı taraftan da cevabını, nezaket kuralları içinde alır ve kıçının
üstüne oturur.
Bu kişinin siyaseten bir özelliği filan yoktur da bu tür görev her halde MHP’ye çok gerekli ki, bulmuş
getirmiş ve oraya oturtmuşlar.
Kendi tarzında cevap verenleri de hemen mahkemeye vermeye yeltenirler, çünkü yürek de yoktur
bunlarda…
İşte Muharrem İnce’ye verdiği cevaba, Muharrem İnce, tam ir siyaset adamına yakışır incelikte ama kaya
gibi sert cevap vermiş, şöyle…
“Hepimizin elinde akıllı telefonla var, artık akıllı fabrikalar var. Akıllı telefonların, fabrikaların ve
şirketlerin olduğu bir dönemde akıllı siyaset lazım… Siyasi tartışmaların içerisinde mizah var mı, bir zekâ
kırıntısı var mı diye bakarım. Bir siyasetçi, başka bir siyasetçiyi taşı gediğine oturtmalıdır. İçinde şaka,
mizah ve zeka olmalıdır, onu köşeye sıkıştırmalıdır, gülümsetmelidir. Bunlar varsa siyaseten cevap
veririm, bunlar da akıllı siyasettir. Yoksa kaba sözler, artık eski model siyasetçilerin işidir. Kaba ve çirkin
sözlere cevap vermeye gerek duymuyorum. Zekâ ve mizahı kullanarak, taşı gediğine oturtacak şekilde,
karşıdakini sarsacak şekilde, onu düşündürtecek şekilde bir açıklama olursa cevap veririm. Kaba sözler
benim işim değil.”
Taş gediğine öyle bir oturmuş ki, delik melik bırakmamış tıpa gibi kapatmış…
Değerli okurlar…
Bir toplumda saygı ve nezaket eğer kalmamışsa, o toplumun ahlaki yapısı da giderek çöküntüye uğramaya
başlar ve sonunda ne ahlak kalır ne nezaket ne de saygı, sevgi…
Hele bunu “Millet adına” ve milletin onayı ile konuşmakla görevli siyasiler yaparsa…
Benim yaşım, artık “İleri Yaş” denilecek seviyelerde ve hele bizim kuşak, siyaset sahnesinde böyle
konuşmalara son yıllar hariç, hiç tanık olmadı.
İktidar ile muhalefet veya şöyle diyelim, tüm siyasi partiler arasındaki diyaloglarda saygı ve nezaket ön
planda idi ama bu kural içerisinde öyle ifadeler olurdu ki insanı gülümseterek kıç üstü oturturdu.
Ne sakil kaçardı ne içinde hakaret içeren kelimeler olurdu.
Muharrem İnce’nin de dediği gibi, zekâ fışkırır, hiciv içerir, hem de gülümsetirdi.
Şimdi bakıyoruz, özellikle yetersiz (Eski ifade ile kifayetsiz) siyasilerin ağzına, sokak çocuklarının mahalle
arasında kendi aralarında konuştukları ama belli yaşa geldiklerine unuttukları söylemlerde bile olmayan
sözlere tanık oluyoruz.
Umuyorum ve diliyorum ki genç kuşak, bunları örnek almazlar, hele genç siyasiler…
XXX
Gelelim ikinci konuya…
"Cübbeli Hoca" olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü'nün "Selefi dernekler silahlanıyor" iddiasında gelişme
oldu... Ünlü'nün SÖZCÜ'ye yaptığı "Savcılar beni çağırırsa silahlanan 150 derneğin ismini vermeye
hazırım" çıkışının ardından İçişleri Bakanlığı'ndan açıklama geldi. Bakan Yardımcısı Ersoy iddialara
kayıtsız kalmalarının mümkün olmadığını, terör ve istihbarat birimlerinin tahkikata başladığını belirtti.
Aslında İçişleri bakanlığı önce bu kişiden başlamalı incelemeye.
Çünkü bu kişinin kıyafeti, kıyafet kanununa aykırı… Kah başında fes, kah sarık, üzerinde bol mintan,
cübbe ve şalvar, çenesinde Suudi Arabistan’da bile zor göreceğiniz, anca din tacirlerinde bulunan sakal…
Ayrıca son zamanlarda kılıç taşır gibi elinde baston tutuyor, tutma şekline dikkat ederseniz…
Ama kıyafet kanununa muhalefet eden o kadar çok kişi var ki, aklımız almıyor bir türlü. Kim koruyor, kim
görmezden geliyor bilemeyiz…
Sorduğunuzda “Peygamber Efendimiz zamanında böyle giyilirdi” diyorlar, sözüm ona sünnet-i seniyeye
uyuyorlar.
Oysa Peygamber Efendimiz Türk toplumuna gelseydi ve yaşasaydı, zamana göre modern görünüşü tercih
ederdi.
Ayrıca bu gibilerin giyim tarzı, o dönemin giyim tarzı da değil ne yazık ki…
Burayı da geçelim…
İçişleri Bakanlığı, “Cübbeli” denilen zatın televizyondaki açıklamasından hemen sonra, hiç vakit
kaybetmeden kendisini almalı, sorgulamalı, ne biliyorsa dinlemeli ve anında, gizli olarak soruşturmaya
başlamalı, eş zamanı baskınlar yapmalıydı.
Böyle düğüne gider gibi, davul zurna ile soruşturma mı olur böylesi bir konuda…
Sözü edilen şey, bazı tarikatçı bozuntularının, yurt genelinde isyan çıkarmaya hazırlandıkları yönünde…
Bunu şakası olmaz, açıktan “Ben geliyorum, sen saklan” davranışı içinde de olmaz.
Acaba bakanlık, bu soruşturmayı hangi şartlar altında ve hangi şekilde yapuoyr, merak ediyorum
doğrusu…
Şu anda bilinen ve göz önünde açıkça yapılan şey, bir takım tarikat görüntüsü altındaki gurupların yurt
genelinde gösterdikleri çalışmalar…
Ne yaparlar, ne derler, kimleri ne şekilde kandırıp kendilerine bağlarlar, bilemiyoruz.
İktidar biliyor mu?
Bu gurupların hemen hepsinin amacı, FETÖ ile aynı, değişen hiçbir şey yok…
O nedenledir ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kastamonu nutkunda boşuna “Arkadaşlar, efendiler ve ey
millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En
doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Dememiştir…
Siyaset, günlük işleri yerine getirirken, ileriye doğru ülkeyi yüceltecek kararları almayı bilmektir.
Bugünden ileriyi görebilme sanatıdır.
Bugün böyle bir şey görüyor muyuz?
Ben göremiyorum ne yazık ki…
Çünkü ileriyi görebilecek ne yetenekli siyasetçi var ne de o gözle düşünecek, akıl ile düşünebilecek kişiler
var.
“Gençlik geliyor” mu diyorsunuz…
Gençliği yetiştirmekten bile aciziz, nereye geliyorlar, nereye gidiyorlar, belli değil…
Kayıp bir kuşak yetişmek üzere, eğer önlemler alınmazsa.