Kişinin “Sanatçı” kimliği ile anılabilmesi, sanıldığı kadar kolay bir şey değildir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konudaki ifadesi ile anlatmak istediği şey, çok önemlidir.
“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik (Sahip) olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
Sanat ve sanatçı neden bu kadar önemli?
Çünkü sanatçının çokluğu ve sanatın çeşitliliği ile o ülkenin gelişmişliğini ölçebilirsiniz.
Kişi eğer “Sanatçı” ise, uğraş verdiği sanat dalı ile düşüncelerini, ahlaki değerler sınırı içinde kalmak koşulu ile özgürce yapabilen kişidir.
Sanatın ve Sanatçının, şu ya da bu amaçla engellenmesi, sanatından alı konulması, suçlanması, asla kabul edilmemesi gereken şeydir.
XXX
Ne yazık ki son günlerde bu konuda değişik şekillerle sanatçı ve sanatları üzerinden değerlendirme yapılmaktadır.
Oysa onların, yaptıkları sanat üzerine, yine ahlaki değerler ile ve o sanatla ilgili bilgi sahibi olarak değerlendirmek gerekir.
XXX
Geçtiğimiz süreçte Sezen Aksu olayını yaşadık…
Bu konuyu yazmıştım, kısaca hatırlatmak gerekirse…
Şarkısında “…cahil Havva ile Âdem’e…” demişti de, dili koparılmaya kalkışıldı, olay dinsel boyuta çekildi.
Oysa bugün 84 milyon nüfus içinde Havva’lar da var Âdem’ler de…
Ve hiç biri de “Hazret” unvanını taşımıyorlarsa, nasıl oluyor da konu Hz. Havva ile Hz. Âdeme vardırılıyor, anlamak mümkün değil.
Kaldı ki sanatçının, uğraş verdiği sanatından ötürü, dilini ya da bir başka organını kesmeye kalkışmak, kimsenin haddi değildir. Hukukun içinde de böyle bir şey yoktur.
Hani bir başka ses sanatçısı Sibel Can’ın seslendirdiği şarkıda olduğu gibi…
“Bu devirde kimse sultan değil / Hükümdar değil bezirgân değil / Bu kadar güvenme hiç kendine / Kimse şah değil padişah değil.”
Dahası, Hz. Havva ile Hz. Âdem, şeytana uyup bir cahillik etmişler ve cennetten kovulmuşlar iken.
“Dil koparma” tehdidine Sezen Aksu, “Sanatçı” kimliği ile cevap verdi ve kendi açısından olay kapandı. Bakalım “koparma” görevini üstlenenler için de olay kapandı mı?
XXX
Şimdi Tarkan’ın dağdan yuvarlanarak düşen koca bir kayanın etkisi gibi toplum üzerinde etki eden, gündeme oturan şarkısı var.
“Geççek…”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim propagandası sırasında, yoldan geçerken bir gen çocuğun “Her şey güzel olacak” dediği ve bu sözün de seçim sloganı olarak kullanıldığı gibi…
Tarkan’ın “Geççek” şarkısı da muhalefet milletin bir bölümü tarafından siyasi ortamda kullanılıyor ve kullanılmaya da devam edilecek gibi görünüyor.
Şarkının sözleri ne amaçla yazılmıştır, onu yazarı olan Tarkan bilecektir ama…
Sözler, Türkiye’nin seçime doğru yol alırken, içeriği tam da millete bir umut verir gibi dilden dile dolaşacak gibi görünüyor.
İktidar, Sezen Aksu için yaptığı hatayı, umarım burada tekrar etmez.
Ancak söylemek istediğim bir şey var ki o da şu…
Sanatçıyı, sanatı ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama yaptığı sanatın “İçine tükürmek” gibi bir söylemde bulunamazsınız. Dahası “Ucube” olarak da niteleyemezsiniz. Sanatçı, sanatını özgürce düşündüğü gibi icra eder ve ortaya koyar.
Değerlendirme yapmak istiyorsanız, edep ve ahlak içinde değerlendirirsiniz ve dahası o sanattan da bir miktar da olsa anlıyor olabilmeniz gerekir.
Eğer sanatçının yaptığı eser, toplum tarafından kabul görmüyorsa, zaten o zaman içerisinde unutulur gider.
Bakın bakalım geriye doğru tarihe…
Unutulmayan o kadar sanat eseri göreceksiniz ki, belki bu şarkılar da bir gün unutulmayanların listesine girecek ya da saman alevi gibi yanıp sonunda sönecek.
XXX
Değerlendirme yaparken biz insanlara düşen, edep içinde değerlendirme yapmaktır.
Dil koparmak ya da hakaret etmek, sanatçıya karşı bizim işimiz değildir.
Çünkü “Sanatçının” olmadığı bir dünya, kapkaranlıktır.
Aynı mezarda yatar gibi…