Yine bugün iki konumuz var…
Birincisi, sağlıkta şiddet…
İkincisi ise Eğitimde çökme…
Elbette birincisinden söz edeceğim önce…
Yer Türkiye…
Koordinatlara göre harita Ankara ili Keçiören mevkiinde bir yeri gösteriyor ve araştırdığımızda o
noktanın “Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi” olduğunu şıp diye buluyoruz.
Konuya bakıyoruz…
Kavga çıkmış, iki kişi silahla yaralanmış ve bu hastanenin acil servisine getirmiş, doktorların eline
bırakmışlar…
Doktorlar, hemen ikisine de müdahale etmeye başlamışlar…
Ne yazık ki silahla yaralı olanlardan biri orada vefat etmiş ve doktor, dışarıda bekleyen yakınlarına haber
vermek için acil dışına çıkıp “Başınız sağolsun” demiş…
Hepsi bu…
Yakınları ne yapmışlar?
Doktorların üzerine yürümüşler, sanki doktor silahla vurdu da öldürdü. Ama ne fayda, acil servisin
kapısına dayanmışlar…
Televizyonlarda gördüğümüz kadarıyla, acil servisteki hemşire ve doktorlar, sedyeler ile kapıya barikat
kurmuşlar, kapıdan içeri dalmalarının önüne geçmişler…
Şimdi ben merak ediyorum, bu saldırı sırasında diğer yaralı da ölseydi, sorumlusu kim olurdu?
Ben doktor dayısıyım, başka branşlarda sağlık çalışanı yeğenlerim, yakınlarım var. Eniştem var doktor.
Bunlara böyle bir saldırı olsa ben ne yaparım, ne düşünürüm?
Elbette iyi şeyler düşünmem de, bazıları ateşe benzin ile gitmeyi pek seviyorlar.
Sağlık çalışanları günlerdir bağırıyorlar, “Ölüyoruz” diyorlar, Devlet Bahçeli denilen efendi, onları terörist
ilan ediyor…
Yetmiyor…
Ağzı bozuk bir yardımcısı var, başkanını eleştirenlere hakaret etmeyi marifet ve hatta insanlık
sayabiliyor.
Bir başkası, Kılıçdaroğlu’nun Türk Tabipleri Birliğini ziyaret ettiğiniz ve ziyaret sırasında da siyah kurdele
taktığı için, “Türk Tabipleri Birliğini ziyarete giden Kılıçdaroğlu’nun yakasına takılan siyah kurdele,
kendisini hangi kirli güçlere teslim ettiğinin utanç nişanesi olarak hafızalarda yer edecektir" dedi…
Sormak gerekir kendisine, daha dün Erdoğan’a İP GÖSTEREN Devlet Bahçeli, şimdi kendini hangi güçlere
teslim etmiş olabilir?
Konuyu takip edeceğiz, saldırganlara ne oluyor bakacağız…
Ayrıca bu ve daha başka olaylarda kime hizmet ettiklerini anlamadığımız MHP Genel Başkanı ve
Yardımcılarına da bir kese içinde yeşil bir toz hediye göndereceğiz, sonra rengi kırmızı olan…
Tam da bu arada TTB tarafından delegelere gönderilen e-posta ile 26 Eylül’de 72. Büyük Kongre’nin
yapılacağı yer olan CerMODERN’in sözleşmeyi tek taraflı feshettiği duyuruldu. İlginç olan bir diğer yanı,
CernModern’in mülkiyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait.
Bu nedenle kongrenin yeri Bilkent Otel ve Konferans Merkezi’ndeki açık alan olarak değiştirildi.
XXX
İkinci konuya gelirsek, eğitim…
Velilerin yürekleri ağzında çocuklarını okula gönderiyorlar ve okula giden çocuklar, kendilerini
koruyamayacak yaştaki ana ve ilkokul öğrencileri…
İşin bir ilginç yanı da, okul idareleri, velilerden kayıt sırasında istedikleri malzemeyi temin etmek devletin
görevi iken, sanki IBAN numarası verir gibi veliden istiyor, vermeyenin de kaydını yapmıyor veya zorluk
çıkarıyor…
Bugünkü koşullarda istenilen malzemelerin parasal değeri, ödenecek gibi değil, veli zaten işsiz, ya da para
yetiştiremiyor.
Eğitimde bir diğer konu, çöküş şöyle…
2020-2021 eğitim öğretim dönemi kaosla başladı... Olumsuz bilgiler ayyuka çıkıyor. Milyonlarca
öğrencinin girmek istediği “Eğitim Bilişim Ağı” sistemi çöktü. Sisteme giriş yapamayan öğretmenler ve
öğrenciler “Çok kalabalık” uyarısıyla karşılaştı.
Veeeee…
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yaşanan sıkıntı ile ilgili, "Bu bizim için aslında olumlu bir haber. Talepte
sıçrama oluştu" dedi.
Burayı anlamadım, olumlu olan şey nedir?
Sistemin çökmesi mi yoksa iyi ki başında çöktü önlem alalım anlamında mı?
Eğitim konusundaki diğer bir sorun…
İktidar ve atanmış bakanları kanımca başka ülkelerde yaşıyorlar. Türkiye’nin en ücra köşelerinde pırıl
pırıl zekâlı çocuklara derslik ve öğretmen vermediği gibi, sisteme erişimin öyle kolay olmadığını
göremiyorlar…
Çocukların elinde bilgisayar var mı, televizyonları bu sisteme uygun mu, nasıl bağlanacaklar biliyorlar mı?
Diyelim ki her şey var… Bir evde kaç çocuk var, her biri başka sınıfta ise nasıl ayrı ayrı bağlanacaklar?
Türkiye’de eğitim sistemini deneme tahtasına çevirdiler. Yapıyorlar, olmadı bozup yeniden yapıyorlar. Bu
şartlar altında da öğrenci gereği gibi yetişmiyor…
Bir de bu sene salgın çıktı, 7 aydır bugün için ne yapılacağının programını yapmadıkları, uygulamada
ortaya çıktı…
Velinin iki kaygısı var…
Birincisi, çocuğu salgın hastalıktan korunabilecek mi?
İkincisi, bu nesli “Kayıp” mı sayacağız?…
XXX
Bir özür borcum var…
Eski zamanlarda matbaalarda “Müsahhih” yani yazıları orijinali ile karşılaştırıp yanlış tertip edilenleri
veya yazım ve imla hatalarını bulup düzelten “Düzeltmenler” vardı. Yazıp verirdiniz yazınızı ya da
haberinizi, gazetenin provası üzerinde okuyup, yanlışları bularak düzeltirlerdi… Şimdi gazetelerde bu
görevi yapan yok. Ben yazıyorum, iki kez gözden geçiriyorum, düzeltmeleri yapıyorum, buna rağmen
ertesi gün gazetede çıkıyor ki, tapaj yani yazım hatası var, bazen de imla hatası. Bazen konuyu anlaşılmaz
ediyor, bazen yazdığınızın anlamını değiştiriyor…
Şimdi yazılarımızı gönderdiğimiz gibi alıp, kopyalayıp yapıştırıyorlar. Bu nedenle yanlışlık olduğunda
özür dilerim.
24 EYLÜL 2020
İBRAHİM PEKBAY