Bazen dostlar arıyorlar. Onlar da bana Kayseri’den cereğinen laf uzatıyorlar.
O görüşmelerin birinde “Abi hayırdır Rıfkı ile küsmüsünüz, hiç ortada yok da” dedi…
Rıfkı ile küsülür mü cancağızım, ben kimim ki iki muhalefet etti, gerçekleri yüzüme yüzüme söyledi diye küseyim de muhabbet ederken attığı gülücükleri güle benzeteyim?
Yok, küs filan değiliz, sadece çivisi çıkmış siyaseti konuşmaktan hoşlanmıyor Rıfkı, o kadar…
Hatta geçenlerde zorladım biraz, sinirlenir gibi oldu, “Bu milletin önünden de arkasından da gidilmez, ne çabalayıp duruyorsun” diye bana döndürdü lafı. Neymiş efendim, kendisini peygamber ilan eden soytarının cenazesini izlememiş miyim? Görüntüleri tahlil etmemiş miyim? O Cenazesine katılan insanlar Allah’a şirk koştuklarının, küfre daldıklarının farkında değiller miymiş? Neymiş o puta tapar gibi davranışlar?
Dedim ki “Yav Rıfkı, nidecen, herkes istediğine inansın, hesabını verecek olan kendisi değil mi?”
Uzun uzun yüzüme baktı, “Her şey bozuldu da ahlaki değerler de gitti. Elbette isteyen kendi inancını istediği gibi yaşar ama inandığı inancı nedir, ona bakmak gerek. İnsan sakalı var diye bir soytarının peşine düşer mi be birader” dedi.
Ben ses vermeyince tekrar yüzüme baktı, “Dindar nesil yetiştireceğiz derken dinsiz nesil yetişti. Ahlak unutuldu, Diyanet denilen kurum, Emevilerden beter oldu. Millete sahte din ile dinden geçinen iktidar satıyorlar…”
“Aman dur” diyebildim can havliyle, baktım çizmenin koncunun üzerine çıkıyor, evde seybine (Başıboş) gezmesini de elinden alırlar da kafese tıkarlar diye korktum doğrusunu isterseniz.
Akşam muhabbete başladık ya, kazaya gelmeden devam edelim istedim “Başka bir konuya geçsek Rıfkı” dedim, hiç ikilemedi.
“Tamam,geçelim, mesela Hattat gurubuna ait yılan hikâyesine dönen‘Diamond of İstanbul’ projesine gelek mi?”
Nereden çıkarıyor bu konuları anlamıyorum ki, “Yok gelmeyelim Rıfkı, aklımızın erdiği bir konu değil imar işleri, geçelim…”
Yüzüme anlamsız anlamsız baktı, “Neden? Ben aptal mıyım ki?”
Aldık mı başımıza belayı, “Yok Rıfkı, o n’eşeeel söz öyle, rica ederim…”
Rıfkı taşı gediğine yerleştirdi, “Sen aptal olabilirsin ama ben değilim…”
“Tamam” dedim, baktım olacak gibi değil, “Anlat dinleyelim…”
“Nesini anlatayım yahu… İş kabak gibi ortalık yerde duruyor. Mahkeme durdurmuş, adama zorla parsel aldırmışlar, arsaları bağışlatmışlar. Ardından ruhsat vermişler, şimdi de ruhsatı Cumhurbaşkanlığı vermiş. Ruhsat verme işi cumhurbaşkanlığına mı kalmış?”
Ne diyeceğimi bilemedim, “Rıfkııııı… Gadalarını alayım, kölelerin olayım yav, başka tatlı bir konuya geçsek ha, ne dersin?”
“Olmaz” dedi Rıfkı, “Sen diyabet hastasısın, tatlıya geçemeyiz.”
Siyasetçileri de geçti mübarek, lafı nasıl da dolandırıyor…
Bütün muzipliği ile ve adeta sırıtarak yüzüme baktı, “Kayserispor’a gelelim mi?...”
“Hadi len oradan sen neden bileceksin sporu, Kayserispor’u” dedim cevap hazır…
“Neden, ben gamalak mıyım ki?”
Vay anasını sayın seyircileri, “Kayseri lehçesini de öğrenmişsin Rıfkııı… Ankara’da doğdun, Ankara’da büyüyorsun ne iş?”
Yine bütün muzipliği ile “Dedim ya, ben gamalak mıyım ki?”
“Tamam lan, gamalak değilsin, de bakalım gamalak ne demek?”
Kıkır kıkır gülüyor yaaa…
“O hooooo… Bir sürü anlamı var, ağaç çeşidinden tut da bir çeşit benim gibi kafeste yetiştirilen kekliğe kadar ama benim kastettim tembel, uyuşuk, yorgun kimseanlamında… Bu biiiir, ikincisine gelince yine ağzını dağıttın, demiyor muyum sana, bana lan deme diye?”
Tepemin tası attı bu sefer ”Tamam lan, demeyeceğim sana bundan sonra lan diye, gir şu kafese, bugün akşam sana dizi mizi yok, otur orada…”
Baktım yine kıkırdıyor, merak ettim sordum, “Şimdi neden kıkırdıyorsun, son söz sana…”
Kıkırdamaya devam ederken cevap veriyor, “Sen benim cumhurbaşkanım mısın ki kafesime tıkıyorsun, ben kendim girerim” demez mi arkadaş…
Tamam, bir muhabbet kuşunuz mutlaka olsun, adamın dalgasını dağıtıyor eve varınca da Rıfkı biraz fazla mı ne…
İnşallah Rıfkı sayesinde başımıza bir iş gelmez diye düşünüyordum ki, kafesin içinden ses verdi aklımdan geçeni okurcasına…
“Ben kuşum, bana bir şey olmaz, sen kendi derdine yan…”
E ben ne diyeyim Rıfkı sana… Muhabbetini sevmesem, dayanılacak gibi değilsin hani…