Ağustos Ayı Türk’ün zaferler ayı.
1071 Malazgirt’ten bu güne gelene kadar yaşanan tarihi başarıların hepsi de birbirinden önemli zaferler.
Türk’ün Anadolu’ya gelmesi ve Türk’ün Anadolu'da ebediyyen kalması için gelinen nokta son derece önemli.
Bugün öylesine anlamlı bir günki.
26 Ağustos, "Büyük Taarruz"un başlaması ile birlikte 30 Ağustos zaferi ile taçlanan tarihi dönemeç ezelden-ebede kadar yaşayacağımız Anadolu topraklarının Ulu önder Gazi Maraşel Mustafa Kemal Atatürk tarafından Dünya aleme 7 Düvele bir kez daha ilan edildiği gün.
O GÜNDEN, BU GÜNLERE…
Aslında bu konuya girmeyecektim.
Tek kelime dahi yazmak istemiyordum.
Ama böylesine bir gerçeği nasıl gözardı edebiliriz?!
Atalarımızın şanlı kanları ile sulanan “Şuheda sıksan toprağı fışkıracak şuheda” ya rağmen bu ülke şimdilerde göz göre göre vatan haini kaçkınlar tarafından nerede ise istila ettiriliyor…
Türk’ün geleceği karartılıyor, çoluğumuzun, çocuğumuzun geleceğine ne yazık ki ne idüğü belirsiz vatan bilmez, yurt bilmez, kıymet bilmezler ortak ediliyor…
Türk’ün milli geliri onlara peşkeş çekiliyor.
Türk insanı kendi vatanında nerede ise vatansız, geleceksiz bırakılıyor.
Eminim ki şehitlerimiz, gazilerimiz bu durumu görseler savaş meydanlarında değil kahırlarından ölürdü…
30 AĞUSTOS'A DOĞRU…
Sık duyarız Atatürk de, Osmanlı Paşası idi, sözünü. Atatürk Osmanlı Paşası değildi.
O Türk Paşası idi, hiç kuşkusuz, en büyük,
Türk Paşası...
Neden mi?
7 Ağustos 1918 günü Mustafa Kemal Paşamız, Vahdettin ile görüşüp saraydan çıkarken, koridorda Padişahın lütfu ve ulufesi ile paşa olmuş bir takım emekli Osmanlı Paşalarının konuşmaları kulağına kadar gelir:
- Efendim bu Türk askerlerinde hayır yoktur. (Dikkat edin Osmanlı askerleri denmiyor) Bunlar hayvan sürüsü gibidir. Allah insanı
böyle hissiz, böyle korkak sürüye kumandan etmesin ...
Bu sözleri duyan Mustafa Kemâl,
bu emekli Paşaların yanlarına gelir,
alev alev yanan gözlerini paşaların şöyle bir üzerinden geçirdikten sonra:
"Sizler biraz evvel hayvan sürüsüne benzettiğiniz o kahraman Türk,
(Osmanlı demiyor.
Neden demiyor kısaca onuda size
bilgi olarak vereyim. Osmanlı askeri dediğiniz zaman Türk askeri anlaşılmaz. Osmanlının askeri devşirmelerden oluşan yeniçerilerdir). Askeri sayesinde hala sarayda elinizi kolunuzu sallayarak serbestçe dolaşabiliyorsunuz.
Arıburnu' nda, Anafarta' arda, Gelibolu' da, Conkbayırı' nda, Çanakkale' de canlarını verdiler. Şayet onlar vatanları uğruna o gün oralarda şehit olmasalardı, bu gün sizler burada İngiliz, Fransız, Yunan' lıların üçüncü, beşinci dereceden subayları karşısında selâm duracaktınız. Türk askeri en kısa zamanda hem size hem düşmana kim ve ne olduğunu gösterecektir."
Yüksek sesle söylenen bu sözlerden sonra paşalar şaşkın şaşkın bir birlerine bakarlar. Mustafa Kemal Paşa'yı tanımayan paşalardan birisi arkadaşlarına sorar;
Kimdir bu Paşa?
Cevap üç kelimedir: Mustafa Kemâl Paşa...
Şevket Süreyya Aydemir [Tek Adam, Remzi Kitapevi, c.1. s. 311/312].
SAYGI VE MİNNETLE…
26 Ağustos, "Büyük Taarruz"un yıldönümü idi.
Bugün 30 Ağustos
Öngörüsü yüksek bir devrimci ve sezgileri güçlü bir devlet adamı olan Mustafa Kemal Atatürk'ü, İsmet İnönü'yü ve Kuvayi milliyecileri saygıyla anıyoruz.
Yaşadıklarımız Atatürk'ü her gün doğruluyor!
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ!
Tek emir vardı!
Tek parola vatandı!
“Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır.
O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı şehit kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.”
22 gün 22 gece sürdü.
Dünya’nın en uzun süren Meydan Muharebesi oldu.
Öyle kanlı bir savaştı ki, Mustafa Kemal bu savaş için ; “Melhame-i Kübra” yani “Büyük Kanlı Savaş” ifadesini kullandı.
13 Eylül 1683’de Viyana’da başlayan geri çekiliş 238 sene sonra Sakarya’da Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde durduruldu.
Artık Türk orduları için taarruz vakti gelmişti.
EN ÖNEMLİ İLKESİ…
Bağımsızlık, en önde gelen Atatürk ilkesidir.
Millî Mücadele adını verdiğimiz büyük olay, her şeyden önce bu ilkenin gerçekleşmesi için yapılmış, sonunda başarıya ulaşmıştır.
Çünkü esas olan, bağımsızlığına kastedilen Türk milletinin saygın ve şerefli bir millet olarak yaşaması idi; bu esas da ancak milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla sağlanabilirdi.
Bu nedenle Millî Mücadele’nin parolası, "Ya bağımsızlık ya ölüm!" olmuştu.
TARİHE DAİR BİR ALINTI…
Hep merak etmişimdir...
Acaba Gazi Paşa, geceleri başını yastığa koyduğunda gözlerinin önüne ne gelirdi?
57. alay içinde güzel türkü söyleyen o askerin parçalanışı, Filistin çöllerinde açlıktan ölen o arkadaşı, Bitlis'te gözü önünde toprağa yığılan dostu, canı pahasına savunduğu Çanakkale'den geçip İstanbul'u işgal eden gemiler, Sakarya meydanlarındaki kan ve acı o sahne, suikast girişimleri...
İçinde yaşlılar, çocuklar, kadınlar ile dolu ve ateşe verilmiş camiler, okullar, harabeye dönmüş yüzlerce köy, yol kenarlarındaki hendekler içinde kılıçtan geçirilmiş bebekler...
Büyük Taarruz, 30 Ağustos deyip geçiveriyoruz; fakat farkında değiliz... 450 km boyunca taarruz eden askerlerin ve Gazi Paşa'nın Yunan kovalamacasında gördüğü manzarayı hiçbir millet görmemiştir.
Bir ordu düşünün ki düşmana taarruz ettikçe düşman kaçıyor ve önündeki evleri yakmaya, insanları katletmeye devam ediyor.
Taarruz eden asker, oradan geçerken hanımının ve ufacık yavrusunun yanmış, kesilmiş, paramparça edilmiş cesetlerini görüyor ve gözyaşları içinde taarruza devam ediyor...
İzmir'e giren süvarilerin yüzlerine dikkat ettiniz mi?
Hiçbiri gülmüyor.
Alt üst olmuş bir psikoloji içinde gözlerinin önündeki manzarayı ve kalplerindeki acıyı hayal edemeyiz.
Buna rağmen çelik gibi bir irade ile verilen emirden azıcık bile çıkmıyorlar. Asayiş asla bozulmuyor.
30 Ağustos'ta bu oldu.
Gazi Paşa başını yastığa koyduğunda, akli dengesini yitirmek için sayısız sebebi varken, o akıl ve o iradeyle devlet kurmuş, yönetmiş ve kalkındırmış.
Çobandan pilot çıkarmış.
Kağnıdan, uçak üretmiş.
Ona bu gücü veren, aklını yitirmemesini sağlayan bir tek şey olabilirdi:
Yüksek vatan ve millet sevgisi.
Ancak yüksek ilke, yüksek ülkü sahibi bir insan bunca yaşananlardan sonra sağlıklı kalabilirdi.
Önünde yanmış cesetler duruyor ve aklından, yüzlerce yıl milletin kanını emen kapitülasyonları kaldırmak geçiyor, geçebiliyor!
Böyle bir irade bahşedilmiş bir irade değildir de nedir?
30 Ağustos kutlu bir gün değildir de nedir?