Daha içlere, Mimarsinan Mahallesi’nden Argıncık Yazısı’na ilerledikçe insanın yalnız gezmekten çekineceği uçsuz bucaksız bir arazi karşınıza çıkardı. Buralarda eskiden at yarışları yapılır, şenlikler düzenlenirdi.
Bu anlattıklarım çoğu 30-40 senelik mâzi. O kadar uzaklara gitmeyi bırakalım 20-25 yıl önce Sivas Caddesi’nde parmakla gösterilecek kadar katlı binalar vardı. O zamanlar yoklukla birlikte tutuculukta da çoktu. Örneğin Kayseri’nin yerlisi olan hanımlar kareli çar giyerlerdi. Çarsız kadın yok denecek kadar azdı. Manto giyenler çok nadirdi, zenginlere mahsustu. Entari ile gezen olursa mahalle çocukları “Tankü tankü etekleri firankü”diyerek onlarla alay ederler, cinletirlerdi. Palto ve kasketsiz erkek yok denecek kadar azdı.
Çocuklara alınan her şey üç dört yıl sonrası hesaplanarak alınırdı. Her çocuk babasının ceketiymiş gibi giyer gezerdi. Bir ceket en az üç sene sonra tam bedenine uyar hale gelirdi. Ekonomide o yıllardan sonra gelişmeler başladı. Rahmetli Osman Kavuncu, belediye başkanı...
Kayseri’ye sanayi bölgesi yapılıyordu. Yıl 1955...şimdi eski Sanayi adını verdiğimiz sanayi bölgesine esnaflar gitmek istemediler. Şehre uzak olduğunu düşünüyorlardı. Müşteri gelmez diyorlardı. Kavuncu, esnaflara söz verdi ve sözünde de durarak şehirden sanayi bölgesine günlerce ücretsiz otobüs çalıştırdı.
İnsanlar anlaşmaya başlayınca da çok cüzi rakamda da beş kuruşa bilet sattırdı. Sanayi demek kazanç kapısı demek oldu. Çok kısa zamanda büyük değişmeler yaşandı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Esnafa büyük imkanlar sağlayarak herkesi dükkan sahibi yaptı.
Tamamı 450 bin liraya , 450 lira peşin 450 lira taksitle tüm esnafı şehirden kaldırmış oldu. Örneğin Kazancılar Çarşısı’nda bakırcılar bakır döver, çevresinden geçen herkes bakırla çekiş sesinin nağmelerini dinlerlerdi.
Diğer tarafta sobacılar, tenekeciler, marangozlar, hepsi şehir merkezinde idiler. Sanayi hem esnafları bir çatı altında topladı, hem de esnafa para kazanma kapısı araladı. Herkes para, Görgü ve bilgi sahibi oldu. Çağ değil bence çağlar atladı.
Çağ diye biz eskiden banyo yaptığımız kapı arkasındaki salonda, holde bulunan akıntısı olan yere denirdik.
Çağdan banyoya, paytondan taksiye, iskenbiden sobaya, kaldırımdan asvalta, gramofondan teyibe, radyo, televizyona, bilgisayara geçtik, çok kısa bir zamanda milletçe, memleketçe ihya olduk. Allah’ım bu millete yokluk, darlık, felaket, ve musibet vermesin. Her şey bir gün geçer gider geriye bir tek şey kalır oda sadece; İnsanlık…