Bugün bir alıntı ile devam edeceğiz.
İster adına tarihi bir kıssa, ister menkibe, ister tevatür ne derseniz deyin.
Tarihimiz bu ve benzeri tablolarla dolu.
Birçoğu kahramanlık ile ilgili.
Bazıları da ister istemez dönemin yolsuzluklarına, uğursuzluklarına dair şüphesiz.
Önemli olan bu tür hayal mahsulü de olsa gerçekte olsa toplumun ders alabilmesi.
Zira tarih kendisinden ders alınmadığı için tekerrür eden hatalarla dolu.
Dün öyle idi.
Bugün yine böyle.
Büyük ihtimalle yarında öyle olmaya devam edecektir.
ŞAM VALİSİ ESAT PAŞA
Esad Paşa El-Azim (Arapça: 1706 - Mart 1758), 1743'ten 1757'deki görevine kadar Osmanlı yönetimi altında Şam valisiydi.
Şehirde ve Suriye'nin diğer yerlerinde çeşitli mimari eserlerin yapımından sorumluydu.
CV'si epey yüklü olan Paşa menfaatlerini korumak için Osmanlı Devleti’ne karşı bedevîlerle iş birliği yaptı. Bu davranışları sebebiyle bir süre sonra Şam valiliği ve hac emirliğinden azledildi. 1757 yılı Ocak ayında kendisine, valiliği Halep Valisi Râgıb Mehmed Paşa’ya terk etmesi emri verildi. Ancak Esad Paşa azline tepki göstererek görevden alınmasını engellemek için birtakım entrikalara girişti; Şam’da çatışmalara sebebiyet verdiği gibi hapishanelerdeki bütün mahkûmları da serbest bıraktı. Bununla birlikte azil emrine uymak zorunda kaldı ve 21 Ocak 1757’de Halep valiliğine tayin edildi. 25 Eylül 1757 tarihinde Sivas valiliğine getirilip yine aynı yıl Rusçuk’a sürüldü.
Geride bıraktığı serveti ise daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’ni bir hayli meşgul etmiştir.
Uzun uzadıya başka ayrıntıya girmeye gerek yok sanırım.
ESAT PAŞA’DAN BİR KISSA…
Rivayete göre Şam valisi Esat paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır.
Büyük sıkıntıya düşer.
Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder.
Bu tavsiye üzerine Esat paşa danışmanlarına “Böyle bir vergi koyarsak ne kadar gelir elde ederiz?” der
"Elli veya atmış kese altın elde ederiz" derler.
Bunun üzerine Esat Paşa "Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi nasıl ödeyecekler?" diye sorar.
"Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam” diye cevap verirler.
Esat Paşa “Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar.
Danışmanları sessizliğe bürünür.
Ertesi gün Paşa müftüye bir davet göndererek “Gece gizlice buluşalım” der.
Müftü gece paşanın yanına gelir.
Paşa "Müftü efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim" der.
Bunu duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar.
İstanbul’a haber vermemesi için paşaya 1000 mecidiye vermeyi teklif eder.
Paşa kabul etmez.
Müftü iki katını teklif eder.
Paşa yine kabul etmez.
Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonraki gün Esat paşa Kadı efendiyi davet eder.
"Kadı efendi! Rüşvet aldığın ve makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize bilgi ulaştı" der.
Bu sefer Kadı efendi paşaya yalvarmaya başlar.
"Aman efendim beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek Müftü efendi gibi Esat paşa ile pazarlığa başlar.
Kadı ile de 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonra sırasıyla defterdar, karakol komutanı, esnaf ağası ve büyük zenginleri tek tek davet eder.
Bu operasyonun sonunda Esat paşa tam 200 kese mecidiye altını toplar.
Arkasından danışmanlarını çağırır "Şam halkına vergi koyduğumu falan duydunuz mu?" diye sorar. "Hayır paşam duymadık" derler.
"Bakın hiçbir vergi koymamama rağmen 50 yerine 200 kese mecidiye altını topladım" der.
"Bunu nasıl yaptınız Paşam?" diye sorduklarında “Kuzuların derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” der.
Buradan çıkartılacak ders mi?
Vatandaşların derisini yüzmek yerine yolsuzluk yapanların ve hırsızların yünlerinin kırkılacağı günleri görmek dileğiyle…