Liste:
EKMEK VE GÖZYAŞI
Yalnız seyyah bir Arap
Açgözlü, gönlü harap.
Dağarcık dolu ekmek,
Çok sevdiği bir köpek…
Çölde yol gidiyormuş
Köpeği ölüyormuş.
Feryat figan ağlarmış,
Göğsünü yumruklarmış.
Demiş ki bir dilenci:
— Niçin ağlarsın zenci?
Arap demiş: —Arkadaş
Yoldaşımdı karabaş.
Hırsızı kovalardı,
Hem bana av yapardı.
Ölüyor aha şurda,
Beni bıraktı darda.
— Neydi hayvanın derdi?
Hayatı sona erdi!
Arap demiş: — Aç kaldı
Ölüm açlıkla geldi.
Dilenci demiş: —Sabret
Sonra Allah’ı zikret.
Sabredene ihsan bol
Biraz metanetli ol.
Dağarcığında ne var?
Dolmuş ağzına kadar?
Arap demiş: — Ekmeğim,
Azığım, yiyeceğim…
Dilenci demiş: — Sefil!
Biraz merhamet gafil…
Acımadın mı cana?
Ekmek verseydin ona
Böyle yalnız kalmazdın,
Oturup ağlamazdın.
Arap demiş: — Akılsız!
Boş konuşma şekilsiz.
Gözdeki yaş meccani
Bedava ekmek hani?
Ona demiş dilenci:
— Toprak başına zenci…
Gözyaşı kandan gelir
Üzüntüyle su olur.
Etmedin mi hiç merak,
Ekmeğin aslı toprak.
Beyhudedir gözyaşın
Bilsin akılsız başın.
Ekmek için kan dökmek,
Boş yere çile çekmek…
BİR KEMİKAT DA GÖR!
Bir müritle Mevlâ’na,
Yürürlermiş yan yana.
Kenarda birkaç köpek
Sırt sırta dayamış pek,
Sarmaş dolaş yatarmış.
Mürit hayran bakarmış.
Demiş: — Bakın sultanım.
Ben şunlara hayranım.
Ne güzel bir kardeşlik,
İnsanlara ibretlik!..
Mevlâ’na gülümsemiş,
Müride şöyle demiş:
— Aralarına kemik
At da gör sen kardeşlik,
Nasıldır belli olur!
Bu muhabbet son bulur...
Ahmet KARAASLAN
31/12/2003 – TALAS
DEVE İLE FARE
Uzun kuyruklu fare,
Bir deveyle sefere,
Yola çıkıp gidermiş,
İçinden şöyle dermiş:
“Ay kocaman şu deve,
Yalnız gidemez eve.
Ben büyük kılavuzum,
Şu deveden yavuzum…
Önüne bir su çıkmış,
Fare geriye bakmış.
Boğulur suya dalsa,
Şimdi ne yapacaksa!..
Deve demiş: — Hayrola,
Niçin gitmezsin yola?
Suya dal da geçelim,
Yolumuza gidelim.
Fare boynunu bükmüş,
Derin sudan çok ürkmüş:
—Yahu koca bir ırmak,
Ölürüm boğularak!
Vallah çok derin bir su,
Korkuyorum doğrusu…
Deve demiş: — Geç şöyle,
Ben bir bakayım hele.
Görelim ne kadarmış
Beni de boğar mıymış?
Deyip dalmış ırmağa,
Su çıkmış diz kapağa.
Deve demiş ki: — Güdük,
Övünüyordun hödük!
Derin sandığın ırmak,
Dizime çıktı ancak!
Korkacak ne var bunda?
Bir karış su sonunda…
Fare tir tir titremiş.
— Ey büyük üstat, demiş.
Küçük bir su da size,
Fark vardır dizden dize.
Siz kolay geçersiniz,
Bana göre bir deniz...
Deve dayanamamış,
Fareyi azarlamış:
— Boyundan büyük işe,
Ahmak olan girişe.
Öyle titreyip durma,
Beni de fazla yorma!
Daha küstahlık etme,
Öğünüp kibirlenme.
Kişi kendini bilmeli,
Gururunu yenmeli.
Ahmet Karaaslan (Dedem Korkut)
29/08/2000 KAYSERİ
EŞEK GİTTİ
Tek başına bir derviş,
Yola çıkmış gidermiş.
Kavurucu bir güneş,
Yollar tenha, yokmuş eş.
Ne pulu, ne parası
Allah’ın fukarası…
Çok açmış ve susuzmuş,
Üç gündür uykusuzmuş.
Bir köyün kenarında,
Işık görmüş yakında.
Burası bir tekkeymiş,
Şansına güzel şeymiş…
Canı çorba istemiş,
Sıcak yatak düşlemiş.
“Tekkeyi kim beklerse,
Yer çorbayı, isterse...
İşte tekke önümde,
Yârenlerim içinde.
Şimdi beni görürler,
Sıcak çorba verirler.
Bir de uyku çekerim,
Sabah yola düşerim…”
Avlusundan içeri,
Girerken görmüş biri.
Bir odaya almışlar,
Dervişler toplanmışlar.
Konuşmuşlar bir süre,
Sormuşlar misafire:
— Hele anlat sultanım,
Ne var, ne yok bakalım?
Nerelerden gelirsin,
Ne tarafa gidersin?
Susuzluğun, açlığın
Var mı cepte harçlığın?..
Konuk demiş: — Kardeşler,
Başımda pek zor işler…
Sizin gibi dervişim.
Söylerler işitmişim.
Uzaktaki şehirde,
Bir akrabam ölmüş de,
Oraya gidiyorum.
Açlıktan ölüyorum!
Ne pulum var, ne param
Ne bir lokma nafakam…
Bir tas sıcak çorbaya,
Yatakta uyumaya,
Hastayım bitiyorum,
Yesem, yatsam diyorum…
Dervişler bir odaya,
Toplanmışlar oraya.
Biri demiş ki: — Canlar,
Ne yemek, ne ekmek var!
Bize gelmiş bir konuk,
O anlamaz ki yokluk.
Ne yiyip, ne içecek,
Yola nasıl gidecek?
Bir şeyler yapmalıyız,
Onu doyurmalıyız...
Demiş ki başka biri:
— Doyuralım fakiri.
Onun merkebi var ya,
Satabilsek kadıya,
Çok yiyecek alırız,
Ziyafet hazırlarız.
Hepimiz de doyarız,
Azık bile koyarız…
Kabul görmüş öneri,
Ahıra girmiş biri.
Merkebi alıp gitmiş,
Onu kadıya satmış.
Ekmek, sebze, meyve, et
Daha bir sürü paket…
Hazırlanmış yemekler,
Yanında içecekler.
Herkes yiyip doyunca,
Bütün gece boyunca
Misafirle dervişler,
“Hu” çekerek dönmüşler.
Konuk geçmiş kendinden,
Çok mest olmuş keyfinden.
Muzip dervişin biri,
Demiş ki: — Ey serseri:
Eşeğin gitti senin,
İşte oldu haberin...
Tüm dervişler gülmüşler,
Hep birden söylemişler:
— Gitti ahırdan eşek,
Geldi et ile ekmek…
Bunu bir âdet bilmiş,
Kendisi de söylemiş:
— Gitti ahırdan eşek,
Geldi et ile ekmek...
Çekilmiş odasına,
Dayanıp arkasına
Hemen uykuya dalmış.
Tüm efkârı dağılmış…
Sabah içmiş çorbayı
Ele alıp torbayı:
— Ey derviş kardeşlerim,
Çok teşekkür ederim.
Ne güzel ağırlandım,
Kendimi evde sandım.
“Yolcu yolunda gerek”
Size veda ederek,
Zor olacak ayrılmak.
İstiyorum ağlamak...
Gece dans edip sektim,
Geldi ayrılık vaktim,
Hani benim merkebim?
Getirip verin canım…
Biri demiş: — Sultanım,
Yiğit kardeşim, canım.
Gece sana söyledik.
Eşeğin gitti dedik.
Hiç itiraz etmedin,
Sen de bizle söyledin…
Biz eşeğini sattık,
Sana yiyecek aldık.
Çok açtın ve susuzdun,
Bizden yiyecek umdun.
Oysa biz de çok açtık,
Bir lokmaya muhtaçtık.
Senin karnın doyunca,
Bağırmıştın çılgınca...
Konuk demiş: — Haklısın!
Bana Allah acısın…
Tek nefsimi dinledim,
Sizleri düşünmedim.
Bu bana bir ders olsun,
Hakkım da helâl olsun.
Ahmet Karaaslan (Dedem Korkut)
14/02/2000 - KAYSERİ
SERÇE İLE AVCI
Bir avcı tuzak yapmış,
Tuzak serçeyi kapmış.
Onu eline almış,
Serçe de dile gelmiş
Demiş ki:— Âdemoğlu,
Kanadım, kolum bağlı,
Çok koyun, sığır yedin.
Hiçbir fayda görmedin.
Onlarla doymadın ki.
Etimde ne var sanki!
Beni bırak gideyim,
Sana öğüt vereyim.
İlkini avucunda,
İkinciyi şu damda,
Üçüncüyü de dalda...
Avcı “pekiyi” demiş,
Serçe şöyle söylemiş:
— Olmayacak bir şeye,
Kim söylerse söyleye,
Sakın ola inanma.
Tatlı sözlere kanma.
Avcı kuşu bırakmış,
Kuş damdan ona bakmış:
— Geçmiş gitmiş şeylere,
Kapılma hayallere.
Yaşadığın zamanın,
Bulunduğun devranın,
Kıymetini iyi bil,
Kederlenme, daim gül…
Kuş uçup çıkmış dala,
Demiş ki: — Ah budala!
Bilseydin avucunda,
İnci vardı karnımda.
Tam yüz dirhem kadardı,
İşine çok yarardı...
O ne büyük servetti,
Yazık elinden gitti!
Seni de, soyunu da,
Yaşatırdı dünyada.
Kısmet değilmiş artık,
Yüreğin yırtık pırtık...
Avcı dizine vurmuş,
Şapkasını savurmuş:
— Ah sana nasıl kandım,
Öğüdüne aldandım!
Bilemedim o anda,
Servet varmış karnında.
Kuş demiş ki: — Vah sersem!
Ne kadar öğüt versem,
Yine sana yaramaz.
Söyle bana utanmaz!
Kaç dirhemlik bir kuşum?
Etim ne, nedir budum!
Hay zavallı derbeder,
İnci bende ne gezer!..
Avcı gözünü silmiş,
Serçeye şöyle demiş:
— Kurban olayım sana,
Güzel kuş söyle bana.
Neydi üçüncü öğüt?
Şahit olsun bu söğüt,
Sözünü tutacağım,
Ne dersen uyacağım...
Serçe demiş ki ona:
— Hiç ders olmadı sana.
İki öğüt vermiştim,
Hiç üzülme demiştim.
İkisini tutmadın,
Aklını kullanmadın.
Benden öğüt bekleme,
Üçüncüyü isteme...
Ahmet Karaaslan (Dedem Korkut)
24/03/2002-TALAS
ÜÇ ÖKÜZ İLE KURT
(Mevlana menkıbelerinden şiirlerim)
Üç öküz bir arada,
Otluyorken merada,
Bir kurt bunları görmüş,
Yemeye karar vermiş.
“Önce düşman edeyim,
Parçalayıp yiyeyim.
Böl, parçala sonra yut!
Bundan başka yok umut...”
Her gün takip edermiş
Fırsat kollar gidermiş.
Bir gün gelmiş çayıra,
Öküzleri ayıra.
Otlarlar ayrı yerde,
Kara öküz ilerde.
Varmış onun yanına,
Kast eylemiş canına:
— Ey öküzler bakınız,
Şu bön arkadaşınız;
Yakışmıyor çayıra.
Bunun rengi kapkara.
Razı olursanız siz,
Ben de onu ücretsiz,
Çayırdan ayırırım,
Sizleri kurtarırım.
Size kalır çayırlar,
Dereler ve bayırlar...
Onlar çok memnun olmuş,
Fırsat vermeden dalmış.
Yıkıp yere yatırmış,
Dişlerini batırmış.
Üç gün geçmiş aradan,
Yine gelmiş dereden.
Sarı öküze gitmiş
Kurnazca sözler etmiş:
— Hey boz öküz şuna bak,
Arkadaşın çok ahmak!
Rengiyle övünüyor,
Seni küçük görüyor!
Gelme de imdadına,
Bakarım icabına...
Sana kalsın çayırlar,
Sular, dere, bayırlar...
Sarı öküz sevinmiş.
Gülmüş ve neşelenmiş.
Ona kalmış tüm otlak (?)
Düşünmemiş ki çatlak;
Bir gün sıra gelecek!
Kurt onu da yiyecek...
Kurt çıkıp gelmiş yine,
Demiş: — Hele bak şuna!
Gel yanıma hey densiz,
Sıra sende edepsiz!..
Kaçmış kurtulamamış,
Çıkar yol bulamamış:
— Kurt kardeş gel eyleme,
Ne olur beni yeme!
Seninle dost olalım,
Birlikte yaşayalım...
Kurt demiş ki: — Vay ahmak!
Dostları sattın kaypak!
Öküzden dost edinmem,
Yiyeceğim vazgeçmem.
Öküz demiş: — Birader,
Alnıma yazmış kader.
Candan kolay geçilmez,
Tecelliden kaçılmaz.
Azıcık sabret hele dur,
Bana biraz süre ver.
Dünyada kalanlara,
Nasihatle onlara
Hâlimi anlatayım,
Bir ibret aktarayım...
Kurt ona izin vermiş,
Öküz şöyle söylermiş:
— Ey geride kalanlar,
İbretten anlayanlar.
Üç arkadaş, üç candık;
Düşman sözüne kandık.
Hırsımıza kapıldık,
Aldatıldık, yanıldık…
İbret alın hâlimden,
BEN ÖLMÜŞTÜM İLK GÜNDEN…
Ahmet Karaaslan (Dedem Korkut)
16/02/2000 – KAYSERİ