Maşallaaaah…
Maşallaaaah…
Maşallaaaah…
Üç defa ardı ardına deyin ama çıkarabildiğiniz en davudi ses ve vurgulu olarak olsun. Belki o zaman yerine ulaşma olanağını yakalamış olursunuz diye düşünüyorum…
Neye mi “Maşallaaaah…” çekiyoruz?
Öylesine uluorta…
Desem de olmadı değil mi?
Örneğin ben, her geçen gün, Covit salgınının yükseliyor olmasına çekiyorum “Maşallaaaah…“ diye ardı ardına üç kez…
Sonra, 8,15 seviyesinde takılı kalan dolar kurunun daha da yükselmediğine şükrediyor ve çekiyorum “Maşallaaaah…” diye üç kez…
Hem de öyle böyle değil, yürekten ve benim o davudi sesimle, oldukça vurgulu olarak ki etkisini göstersin diye…
Benim sesimin “Davudi”liği yeter mi?
Orasını bilmem de ben birisine telefon ettiğimde sesimden şıp diye tanıyorlar, demek ki etkili bir sesim var, o avantajımı kullanıyorum…
Aynı şekilde “Maşallaaaah…” çekmek istediğim başka konular da var ama onlarda henüz bir gelişme yok…
Yani “Maşallaaaah…”lık bir gelişme yok…
Yaşamı normale döndüremedik, bütün dünya da öyle ama biz de döndüremedik.
Çalışma hayatını düzenleyemedik…
İşsizliği sona erdiremedik…
Ekonomiyi düzeltemedik.
Üretimi artıramadık.
Dış politikayı bir türlü yerine oturtamadık…
Özgürlükçü demokrasiyi…
Güçlü parlamenter sistemi…
Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu.
Hukukun üstünlüğünü.
Bağımsız yargıyı…
İnsan haklarını…
Kadına bakış açımızı…
Ve daha bunlara benzer birçok konuyu yerine bir türlü oturtamadık ki üzerine basa basa, yürekten şöyle okkalı, vurgulu üç kez, o da yetmez beş kez, yetmezse yedi kez “Maşallaaaah…” çekelim…
İşin ilginç yanı, ne zamana kadar dediklerim için “Maşallaaaah…” çekeceğiz, orası da daha belli değil.
Oysa…
Saatin akrebi o kadar hızlı dönüyor ki yelkovanı bile ardından yetişmekte zorluk çekiyorken biz nasıl yetişeceğiz de göreceğiz?
Benim esas üzüldüğüm konu bunlar değil.
Esas üzüldüğümü konu, biz yaşadık da bizden sonra gelecek nesillere iyi şeyler bırakamamanın üzüntüsü büyük bende…
Bir torunum var şimdilik, bıcır bıcır…
Her şeye aklı eriyor küçük yaşta, tüm teknolojiyi kullanabiliyor..
Derse ki bir gün bana…
“Dedeee… Siz Türkiye’nin güzel günlerini yaşadınız da bizlere bu günler mi bırakmaya yaşadınız?”
Siz kendinizi benim yerine koyun da cevap verin bakalım. Cevap verebilmek o kadar zor ki, onlara sağlam ve yaşanabilir bir dünya ve Türkiye bırakamayacağız ne yazık ki bu gidişle…
Gündeme bir bakar mısınız?
Ortalık savaş alanının toz duman içinde kalmışına döndü.
Bir gün de “Yav kardeşim… Bu halk eziliyor, gittikçe yoksullaşıyor, üretim düşüyor, işsizlik diz boyu, çiftçi borç yükü altında üretim yapamaz oldu, icra dairlerinde icra dosyalarını koyacak yer kalmadı v.s, v.s.”
Diyen var mı?
Yok… Bakın ben size bir kehanette daha bulunayım da dikkatinizi biraz da oraya çekeyim…
Bana kalırsa böyle seyreden krizler yüzünden 2023 yılında normal yapılması gereken genel seçimler “Seçilememe” çekincesi ile yapılmayacak, yapılamayacak…
Salladım mı diyorsunuz?
Evet, salladım ama ya dediğim çıkarsa?
XXX
Başkale’den Bebleşin karakoluna doğru süzülürsün. Sonra yukarı doğru tırmanmaya başlarsın. Geldiğin nokta Güzeldere geçidinin zirvesidir, rakım 2730 metre. Bak aşağı doğru o tepeden, ılkımdan salkımdan bir kale görüsün kıvrım kıvrım inen yolun ucunda…
İşte orası Hoşap Kalesi…
Uzak da olsa görürsün, çünkü orası yolun en yüce noktasıdır, çıkabileceğin en uç nokta, her yer ayağının altındadır, uzakta da olsa…
Görürsün varacağın noktayı.
İşte uzak da olsa 2023, bakınca ulaştığımız sonuçların en zirvesine, görüyorum gideceğimiz o köyü buradan.
Görüyorum…
Görmek için göze ihtiyacımız var…
Görmek için biraz akıla ihtiyacımız var…
Görmek için azdan çoktan hissetme kabiliyetine ihtiyacımız var…
Var mı?
Varsa görürsünüz…
Ya yoksa? İşte o zaman saldım çayıra, mevlam kayıa da gelecek kuşaklardan utanıyorum o kadar…