Market kavramın kendi içinde oluşan doğal gidişatına hiç girmeden diyelim ki, genel piyasa tanımları bizim derdimiz midir? Değildir. Öyle ise nedir? Piyasayı ekonominin tanımladığı anlamın dışına çıkarmak o kadar zor ki. Çıkarmadan genel geçer anlamda ne diyebiliriz? Olabilir mi böyle bir şey? Mümkün ama… Uzatmayalım, öyleyse şöyle diyelim, insanın ihtiyaçlarının temin edildiği alım satım alanlarıdır, piyasa (market-ing). Oldu mu? Hayır, hafife kaçtı! Ne gerekir? Piyasanın neden oluştuğu bilinmeden piyasa ile ilgili bir tasnif yapılabilir mi? Makro kısmet (oportunity); mikro nispet (averagely) yani senin en kıymetli (objet-ius) mal alımın, benim sevimli halimdir demek olabilir mi, bu algülüm-vergülüm meselesi? Durun alay etmiyorum! Piyasa şudur: ihtiyaçların temin edildiği her tecrübe insana mal seçimi imkânı sunuyor ve hizmet değeri biçiyorsa işte orası piyasadır.
Arka plana bakalım mı? Piyasayı en anlamlı peygamberler tarif eder derim. Nebi İsa Ruhûllah (as) der ki, Pazar da aldatma… Demek ki Pazar aldatma ve aldanma yeri. Bu anlam çıkmaz mı buradan? Kelimûllah Musa (as) der ki, Pazar aldanılan yer olamaz ama aldanılan da olmamalı! Mesaj doğrudan topluma değil mi? Hitap ve talep var burada; uyarıda… Peki, Allah’ın Habibî Efendimiz (sav) ne der, Pazar da aldatan bizden değildir. Masumiyet karinesi çizilir, burada. Kim adına bu karine; mal alımını ve hizmet tanımını piyasa şartlarına göre değil pazarın efendilerine göre temin etmek zorunda kalan mazlumlar adına. Öyleyse bizler piyasayı sadece kâr hanesi olarak aldatma kumpası yapamayız. Yaptığımızda doğan kartel/tröst kimliği karşı devrim doğurur, yani, serbest piyasanın bitişini… Bağımlı devlet piyasasının meseleyi kayıtsız-şartsız güdümlü hale getirmesidir bunun sonucu. Vahyin kaynağını (Kur’an-ı Kerimi) öyle anlamalıyız ki, topyekûn aydınlanalım öyleyse. A. Smith (1723-1790) kimden aldığı çok da mûhal olmayan konuyla ilgili görüşünü kaydederken piyasa bizler için kapıdır, kim nasıl oradan girmek-geçmek isterse egemenlik alanında hükümferma olur der; hükümferma olur meselesini belki ima eder der ki, Pazar bir egemenlik sahasıdır. Öyleyse devletlerin ilk pazarı düzenleme meselesi ekonomi-politiğin temel konusudur. Söylemenin tam da sırası geldi mi imdi?
Bütün bu anlamlara kartezyenistler ne der, piyasayı kim yönetirse egemen odur. Öyle mi? Kartezyen koordinant ne ki peki? Şudur; piyasanın dengeli olabilmesi için muhakkak piyasaya giriş ve çıkışlar kontrol edilmeden (dikkat!) kontrol edilmeli. Yani ne demek istedik, doğrudan kontrol etmeye kalkarsan piyasanın serbest elini ürkütürsün, öyle ise arzın üzerinde talep niteliğini iyi analiz ederek Kartezyen koordinatı bulur-sun-uz; bulursun da ne olur? Piyasa kendiliğinden oluşturduğu denge ile Pazar payını öder, hem tüketiciye hem de pazarın gerçek sahiplerine; kim pazarın gerçek sahibi? İşte ekonomi politiğin konusu budur. Pazarın gerçek sahibi kimdir kavgası-çatışmasıdır mesele. Devlet mi, halk mı, seçkinler mi, tröst mü, kilise mi? Yoksa hepsi mi? Dahası hepsinin ortak olduğu bir tröst sistemi mi? Günümüzde pazarın sahibi kim zannediyorsunuz?
Keynes’e îllâ ki de devlet dedirten –kutsal metinleri (vahiy) bu anlamıyla tanımamazlık değil belki ama- piyasanın tanrısı (Plutos) olarak state’i gören anlayışını şimdi anladık mı? Devletin olmadığı yerde piyasa oluşmaz-olmaz ilkesi -ki, Keynes kilisenin piyasa kontrolü yapma meselesini devletleştirme eğilimini öne çıkartarak olurlar (mı?). Vahyi es geçer (sekülerliği ile…) yeni piyasa tanrısı olarak Plutos’u görür. İyi mi?
Öyle ise deriz ki, piyasayı kim reel politik kar hanesine toplumları borçlandırma anlamıyla eklerse-raptederse kural dışına çıkar… Kural neydi? Toplumun menfaati… Konu çözüldü mü nezdinizde? İnsanın ihtiyacı/Piyasa=mal+arz-talep
Kim insanın ortaklaşa refahı adına piyasayı kullanırsa ve buna fırsat tanırsa o da insanlık adına iş yapmış olur. Bunları bir giriş olarak anlayın ama hafife almayın ikinci piyasa girişi Marksist manifestonun piyasayı anlama kimliğinin deşifresi olarak karşınızda belirecek. Yazacağız konuyu yani… Şöyle diyelim, puarusteau/piyasayı anlama yasası demekle varacağımız bir yer olacak ama o yer sizce de önemli olacak; mesela diyeceğiz ki, Hegel diyalektiği neden bu kavramı yani piyasayı, bazaar olarak değil de localixcus/yer ilâmı olarak anladı? Bilen Marksist arkadaşlar el kaldırmadan tebessüm etsin biz meseleyi onlar adına anlarız.! Marksizm’i bu sevide bilen biri var mıdır ülkemizde? Keşkeee... Hadi öyleyse...
Karteyenistler: piyasa serbest olmalıdır ama çok da serbest olmamalıdır görüşü… Güdümlülük…
---