Konu bu haliyle, 1926’ların anayasal kabiliyetinin medeni haklar çerçevesinde düzenlenmesi ve akabindeki ardılın ‘durulma evresine,’ bırakılmasına, sonrasında ise, 1937’lerde, olayın nedensellik çeperinin ortaya laiklik olarak kendini göstermesine dahası, siyasal iktidarın ipleri eline sıkıca alma çabasına kadar sarkan politik diskuru kurgulamasına kadar sarkar. Bu mesele, sadece Türkleşmenin abc’si değil, tamamen başka bir kavram üzerinden içselleşmiş doğumudur da.
Konunun kitabîyat tarafının devlet teşkilatı içindeki çok değişkenli harekâtıyla doğrudan ilişkisi var mı bakmak lazım? ‘Çok değişkenlilik’ nedir? ‘Siyasetin kişiler üzerinden yürüyen sistematiğidir.’ Noktaa… Elbette değişkenlilik var dememiz icap ederdi, ama Paşalar’ın kendi içindeki ilişkileri aleniyete döküleli çok oldu zaten. Neyse konu, Türkleşmek ve Laikçileşmek mi? Görünürde değil ama bu mesele benzer kavramlar üzerinden din kimliğinin ırk meselesi kabiliyetiyle işlerlik kazanmasına kadar akademik aklı uzun süredir yanına aldı.(ÖzTürkDiniFormu)
Osmanlı iktidar unsurunun Berlin Muahedesi’nden (1878) beri artan bir ivmeyle kendi içinde yaptığı her şeye karşı (bütün dinler konusunda) lâdinî kalmak üzerinden çare araması, hatta adı konulmamış bir liberal parlamento taraftarlığı, ardından, II. Jön Türk konfedere birliğinin içinde konunun gizlileşme hali alması vs… Bu esrar perdesi, ilk cumhurî hükümet ekâbirlerinden beri sorunlaşma platformundaki yerini korudu.
Konfedere’lik milli coğrafyanın halen Balkanlardan, Yemen'den, Kıbrıs’tan veya Abhazya’dan bahsetmediği Kürt ulusalcılığının bu denli sorunsallık içinde olmadığı dönemde de konuşulmuştu, sözde aydınlar tarafından.
İnfidél unsurlar böylesine bir dönemde giriştikleri Anadolu Rumeli müdafaayı hukuk kararlarını, -ki tarihe not düşme bâbında bu kararlar infaz dahil görülen her yerde düşman veya yataklık merkezli eylemleri cezalandırmayı ön görüyordu- hiç yoktan zaptürapt altına almayı önceline de almıştı. Onlar için vatan müdafaası bir avuç vatanseverin dışında disiplinsiz bir oyundan ibaretti. Onlar kim? Türkleşmeyi kendileri adına siperleştirmek isteyenler…
Türkleşmenin Batı dillerindeki tarihsel İslamlaşmak misûllû örnekleme ses vermesi ikliminden maâda, Türkleşmek, İttihat Terakki’nin içindeki Fransız aydınlanması kimliğinin, bir tercümesi olarak bize ve cumhurî Türkiye’ye nasıl yansımıştır? Bu konudaki rivayete, -serâirden ziyade- olması gerekenlerin ertelenmiş hikâyesinin laiklik olarak yansıması, bizim tarihimiz açısından büyük talihsizlik olarak adlandırılır. Çünkü Fransız laisizmi ile İngiliz sekülarizmi arasındaki sözde derin fark, sadece dil kulvarı değil, kesinlikle uygulamadır; ceberutluk veya sindirme ikliminin Türkleşmek’le alakası ne mi diyorsunuz? Bu iş bu kadar kolay izah edilebilir mi? Edildi işte. Türkleşmenin ceberut Fransız laisizmi taraftarlığını gölgelemek için kullanıldığını bugün kime anlatalım?
Bu ülkenin Türkleşme tarihinin Bey kimliği espiyonajlığı üzerinden gelen tarihinde önemli farklar, elbette 20. yy’da oluşmadı sadece. Osmanlı Hakanlığı’nın, Abbasi sultanlığından kalma araçları kullanma yeteneği - yani çok kavimci olağanlık- birçok açıdan âleni bir Türkleşme kabiliyetini hep ıraksallaştırmıştır. Bu maalesef böyledir. Türk mahalleleri ile ekalliyet mahalleri arasında bizzat devletin askerleri ekalliyeti koruma adına nöbet tutmuştur. (Bugünkü emlak değeri itibarı ile ‘girilemeyen’ mahalleler…)
Bu kabiliyettir ki, Jön Türk konfedere ahlaksallığı onca Türkleşme istidadına rağmen Taşnak’larla ortak metinlerde buluşabilmiştir, bu yüzyılın başında. (Aralık 1907) Ne oldu o metinde biliyor musunuz? Türk liberal ulusalcılığı Taşnak gelenekselciliği ile sosyal demokrat Hınçak’ları dışlayarak işbirliğine razı oldu. Jön Türk, -pardon ama Türkleşme konusunda nasıl bir düşünceye sahipti? 20. yy’ın ilk çeyreğinde olay kendi içinde çözülüp ülke dehşetli bir lâdinî Türkleşmeye, İslamlaşma dışında kucak açtı. Olay bu.
Cumhurî Türkiye teşkilatı, Türkleşme konusunda iki şeyi devralmak istemedi, -bir, ecnebilerin Türkleşmek, İslam olmak denklemi eşdeşliğini, ki bu onun laiklik algısını ilga ederdi; -ikinci olarak, çoklu Türkleşme formu içinde aleni ekalliyet unsurlarını, -kendi hanesine yazmak istemedi.- Eğer bu format laikleşme üzerinde bu kadar derin anlamlar ‘kıldıysa’, bunun vebalinin ekalliyetin “paramiliter avcı tekniği” ile vukuat’tan hal üzere olmasını burada derc etmenin faydasını göremiyorum. (-elbette var ama bu konu, şimdilik burada kalsın) Dahası, Türkleşme formatının tek parti idaresince Fransız, Fransızlaşması adıyla tedavüle (aktarımı değil) ‘kaydedilmesini’ (Türkçüleşme adına) kesinlikle anlıyorum. Çünkü, Türklük meselesi, millî devlet lafzıyla o denli jakobenist ahlaka dahil oldu ki, Türkleşme’nin, Oğuzlaşmak olması gerektiği bile inkar edildi. Yoksa, Türkleşmenin gayesi Oğuzlaşmak değil de, başka bir şey miydi? Onca akademik Türkleşme platformu neden bir anda yerle bir oldu, laikleşme adına dahi olsa? Nedenn? Öyle ya, Türkleşmek artık bir laik devlet ideolojisinin yardımcı kuvvetiydi, -hemde…-
Yıllar sonra, bozkurt simgesini griseloup haline gelmesi meselesi niye Fransız için 90'lardan sonra başladı, hem de romanlaştı. Bu konu, sadece laikleşme meselesi değildir; bu konu, tümden Türklüğü başka bir formata kapatma meselesi idi, ama, Oğuzname leşkerliği, buna 20. yy’ın son çeyreğinden başlayarak izin vermemeye başladı. Vermedi de. Konu ‘biraz’ böyledir.