Belagati, hitabeti, yani etkileyici şekilde güzel konuşma sanatı, camdan okuyarak da olsa çok güzel yaptığını kabul etmek gerek.
Ülkemizdeki, gerek ekonomik, gerekse dış ve iç politikadaki olanca yanlışlık ile ülke tarihinde bugüne kadar görülmemiş israfa rağmen…
Eğer bir siyasi, 17 sene iktidarda kalabiliyorsa, demek ki kendisi kandırılabildiği gibi, bizleri, yani milletin bir bölümünü, yani kendisini iktidarda tutabilecek kadar oy sahibini kandırma becerisine ki ben buna artık “Sanat” diyeceğim, sahip olduğuna tanık oluyoruz…
Bakın, aşağıdaki ifadeler, 29 Ekim günü sarayında verdiği resepsiyon (Bu Fransızca bir kelime), Türkçe ifadesi ile “Kabul töreni”ninde yaptığı konuşmalardan seçintiler…
“Türkiye kendi milli güvenliği söz konusu olduğunda kimseden icazet almadan istediğini yapabileceğini göstermiştir”
Tamam da gözünü sevdiğim, madem ki “…kimseden icazet almadan…” istediğini yapabiliyorsun, neden sınırlarından 10 km. ilerisinde Rusya ile devriye geziyorsun da tek başına 32 km. ye kadar inemiyor ve 444 km. de devriye atamıyorsun?
“Terörle mücadele sürecinin bir önemli sonucu da dünyada terör örgütlerine gösterilen ikircikli ifadeyi ortaya koymasıdır.”
Canım benim, bi denem, yeni mi belledin?
“Bizden başka Suriye ile ilgilenen herkesin önceliğinin petrol kaynaklarını kontrol etmek olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.”
Ne olduğunu sanıyordun? Esad’ı, senin deyiminle Esed’i devirip de Suriye’ye demokrasiyi getirmek için mi Okyanusun ötesinden buralara kadar geldiler de seni kullandılar?
“Suriye'ye baktığında petrol veya güç temerküzü (Toplanması) fırsatı değil de sadece insan, sadece can, sadece kardeş gören tek ülke Türkiye'dir.”
Bu bir avuntu ifadesidir. Kandırılmış olmanın verdiği acının, ifade olarak dışa vurması ve halktan saklanması ifadesidir.
“Türkiye'den başka her kim, Suriye'de derdinin halkın geleceği olduğunu söylüyorsa, açık konuşuyorum, yalan söylüyordur.”
Demezler mi o zaman “Mademki sadece sen söylüyordun, neden Esad’ın yanında durmadın?”. Bak şimdi o güçler, seni bir şekilde Esad ile masaya oturtmaya gayret ediyorlar da sen söylediğin sözleri geri almama delikanlılığı içinde reddediyorsun…
“Bu ülke dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hak ediyor.”
Elbette hak ediyor, hatta birinci sırada olmayı hak ediyor ama iktidara geldiğiniz günden bu yana uyguladığınız ekonomi politikası ile bunun olmayacağı açık. Cumhuriyet döneminin kazanımlarını bile yok pahasına yandaşlarınıza veya dış sermayeye peşkeş çektiniz. Hatta savunma sanayimizin önemli tesisi olan Tank-Palet fabrikasını bile…
“Dünyanın dört bir yanında edindiğimiz yüz milyonlarca dostumuz bizim en büyük zenginliğimizdir.”
Koy milyonu bir kenara 100 bin kişiyi say, razıyım…
“Son yıllarda pek çok büyük eserimizin açılışını 29 Ekim'e getirerek, bu kutlamalara yepyeni bir boyut kattık.”
Yollar ve köprüler, viyadükler…
Her ne kadar bedelini, kullansa da kullanmasa da tüm milletin sırtına yükleyerek de olsa, bana bir tek istihdam sağlayacak fabrikayı nerede açtın, onu göster sevineceğim…
XXX
Asıl yazı konum bu değildi.
Sabah, gazetelerde bu haberi okuyunca, bir kez daha milleti uyandırabilir miyiz acaba diye öne aldım. Esas konum, El Bağdadi’nin ölü ele geçirilmesi ve cesedinin denize (!) gömülmesi…
Ben “Denize gömülmesini” anlıyorum, dört gün sonra mezarını türbeye çevirip çaput bağlamaya başlayabilirler idi. Ama en azından cesedini göster, sonra ne yapacaksan yap, öyle değil mi?
Konu bu da değil…
Dünyada birçok terör örgütü var ve bu örgütlerin başında da ne yazık ki İslam’ı kullananlar geliyor. Yönetenleri ve üyelerini ben Müslüman olarak kabul edemesem de, takdir elbette Allah’ındır.
Önce Şûrâ suresi 13. Ayeti vermek istiyorum. Yüce Allah, şöyle buyuruyor: "Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!" diye Nûh'a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.”
Yüce Allah; "Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!" emrini verirken, İslam’ı anlamamızı emretmektedir. Birilerin, şeyhlerin, tarikatların ve Müslümanlık adına kelle alanların peşine düşmemizi değil.
Yine aynı surenin 38. Ayeti: “Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.”
Birincisi; geleceğimizin cumhuriyetin niteliğine sahip çıkarak laik sistem olduğunu anlamamız ve İslam adına terör yaratan, ya da ileride yaratma olasılığı bulunan gurupları aramızdan temizlemek ve gerçek İslam’a yönelmektir.
İkincisi ve daha da önemlisi…
Suriye içinde yaptığımız ve çeşitli adlar verdiğimiz askeri harekâtlar ile görüyoruz ki, bölgedeki terör örgütleri yok olmadı. Hatta emperyalist ülkelerin maşası, kulu-kölesi olmaya hayasızca devam ediyorlar, edecekleri de görünüyor zaten.
O zaman yapmamız gereken önemli şeylerden biri de, ülke yönetiminde Şûrâ, yani istişare, danışma, oturup hep birlikte meselelere çözüm arama, her ne şekilde tanımlarsanız tanımlayın, birlik içinde sorunlarımızı çözmek zorundayız.
El Bağdadi, buz dağının en tepesindeki bir karış görüntü, aslı dipte bekliyor, farkına varalım. Ayrıca bilelim ki buzdağının görünmeyen tarafının önemli parçası, o şeyh, bu tarikat derken ülkemizin içine çöreklenmiş ve iktidar da bunlara oy kaygısı ile prim vermektedir.
İktidar, “Müslüman kardeşler” adındaki terör örgütünün Türkiye’de çöreklenmesine bile izin vermiş, bu örgütü terör örgütü bile saymamaktadır ki bas bayağı terör öregütüdür.
Dün FETÖ vardı, daha temizleyemedik.
Bugün FETÖ benzeri birçok oluşum var. Biz görüyoruz de iktidar görmüyor mu?
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, IŞİD örgütünü kucağımıza bırakıp, lider kadrosunu kendilerine alıkoyanlara ne kadar inanacağız?
Çünkü bu örgütleri yaratan ve dünyaya korku salanlar da onlar değil mi?
Yeter artık…
Konuyu saptırmadan anlayın artık…