Rahmetli Cemil Meriç, Doğuyu irfan, batıyı kültür olarak tanımlar.
Cemil Meriç’in irfanlı olarak tanımladığı eğer günümüz İslam ülkeleriyse ki tahmin etmiyorum tartışmaya açık bence.
Biruni’leri, Harezmi’leri, Cabir’leri düşünürseniz üniversitelerinde bile gerçek anlamda bilim adamı yetiştirmekten yoksun İslam Ülkeleri çıkıyor karşımıza.
Hiçbir ciddi buluşa imza atamamış, bir dudağı gökte, bir dudağı yerde adamlar.
Buna karşın bol bol akademik unvan dağıtılan, prensler, şeyhler, krallar çıkaran toplumlar.
Mezhep üretilen, ruhbanlık oluşturulmaya çalışılan, kafayı yemiş coğrafyalar.
Okumayan, düşünmeyen, yazmayan insan yığınları.
Söyleyecek bir şeyi olmayan topluluklar.
Yine Cemil Meriç’e göre kamus, namustur.
Onun müthiş bir sözünü ibret i alem olsun diye alıyorum buraya.
“ Bu çağdaşlaşma kadar rezil, adi ve batıl bir kelime yoktur. Çağdaşlaşma mevhumu , dünyanın hiçbir dilinde yoktur bizden başka.
Otuz sekiz yaşından beri görmeyen, bir eserinde, “ Mikrop üretir gibi tilcik üretiyorlar. “ diyen bu büyük düşünce adamına bile sürülmedik leke kalmadı.
Kimler ?
1994 Yılında Somali’de, Birleşmiş Milletler Yardım Kampının birkaç kilometre ötesinde çektiği fotoğrafla POLİTZER ödülünü alan Kevin Carter ruhuna sahip olmayanlar.
O fotoğrafı hatırladınız mı ?
Hani açlıktan ölmek üzere bir deri, bir kemik kalmış siyah bir çocuk ve başında onun ölmesini bekleyen, leş yiyici bir akbaba.
Düşünen beyinlerin, gören gözlerin tüylerini ürperten bir tablo.
Karnı tokların değil.
Bir elinde viski kadehi, diğer elinde havana purosu, sosyalizmcilik üfürenlerin değil.
Kendi cemaatinden başkalarına selamı lüzümsuz sayanların değil.
Kendi şeyhinden gayrısına biat edenlerin sonunu felaket olarak görme yanılgısına düşenlerin, inananların değil. Karun’luk için her yolu mübah bilenlerin hiç ama hiç değil.
Kevin Carter bu fotoğrafla adeta kendini akbabanın önüne atar.
Kevin Carter üç ay sonra gördüğü manzaranın dehşetinden bunalıma girer.
Üstelik o çocuğa yardım etmediğinden yargılanır da.
Dini ne olursa olsun, ırkı, milliyeti ne olursa olsun bu yüce ruhlu adam intihar eder.
Nasıl etmesin ki ?
Doğru ya da yanlış. Bazı şeyleri anında görmek, yaşamak kolay iş değil.
O manzarayı canlı olarak görüyorsanız, eğer insani duygularınız ihtirasın gözlerinde kör olmamışsa buhran da geçirirsiniz, bunalımda.
Eminim eğer o başında çirkin akbabanın beklediği zenci çocuğun annesi olsaydı onu kurumuş gözyaşlarıyla beslerdi.
Bu bağlamda düşünmek gerekiyor.
Çağdaşlaşma, Kevin Carter gibi ruha sahip olup, uzağa gitmeye de gerek yok, bu ülkede her zaman var olmuş, var olacak aç, sefil, çıplak, perişan, hasta insanları düşünmek mi ?
Onlar için uykuları feda etmek mi ? Yoksa bir eli yağda, bir eli balda, haramı kabul etmediğinden şişmiş göbekleri sıvazlamak mı ?
Avrupa’da mülk sahibi olmaktan ve bir gün Allah korusun bu ülkeye bir şey olduğunda fareler gibi ilk önce gemiyi terk edecek olmaktan kasım kasım kasılmak mı ?
Yarım kalmış projeler adına değil ikbal uğruna yalanı, dolanı meşrulaştırmak mı?
“ Gel. Yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da gel. “.
El adamı enayi değil.
Cehaletin, adaletsizliğin, yokluğun veba gibi yayıldığı bir yere kimse gelmez.
Senelerdir akbabalar boşuna beklemiyor.
Kabe sizin olsun Anıtkabir bize yeter diyen Atatürk maskeli, Türk ismi taşıyan Ermeniler
Başkalarının inancından dolayı taktığı yarım metrelik başörtüsüne tahammülü olamayan sosyal demokrat artığı çakmalar.
Plaj güzeli teşhirciler.
Bitmedi;
Günlerce meydanlara dökülenler. Cuma namazı çıkışlarında Adeviye meydanında katledilenler için.
salya sümük olan Şehit Rabia için ağıtlar yakanlar, posterlerini asmadık yer bırakmayanlar.
Muaviyeci dört parmaklılar…
Kevin Carter kadar namuslu değilsiniz ve olamayacaksınız da.
Adam üstelik hristiyandı