Günlerden Salı, yani önceki gün…
Saatler 15’i gösterdiği sıralar…
Basın camiasının klasik haber verme deyişi ile “Gündeme bomba gibi” bir haber düştü.
SÖZCÜ gazetesinden Emin Çölaşan ve Necati Doğru dahil, yazarlarına, muhabirlerine ve
muhasebecisine ki muhasebeci ne alaka anlayamadım, çarptırıldıkları cezalar, bir üst
mahkeme tarafından onandı.
Emin Çölaşan ve Necati Doğru’nun 3 yıl 6 ay 15 gün cezaları onandı. Diğerlerininki de…
Elbette geride daha hukuk savaşının süreceği etaplar var, Yargıtay var, AYM var. Bunlar
da olmazsa AİHM var ki bu kararların mutlaka bu evrelerin birinde bozulması, hak yerini
bulması gerekiyor. Aksı halde Türkiye’de bir kez daha “Hukukum Üstünlüğü”, yasalara
uymanın gerekliliği ilkesi çok ağır yara almış olacak.
“Örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım”
ederek suç nasıl işleniyor, anlayamadım yani! Suçlamanın asıl gerekçesi de elbette bu
değil.
Şöyle olsaydı, inanın anlardım…
“Hiçbir örgüte üye olmamakla birlikte, kendi aralarında vardıkları fikir birliğine
dayanarak, isteyerek ve taammüden iktidar partisine ve dolayısı ile Recep Tayyip
Erdoğan’a oy vermemeye alenen ve basın yoluyla milleti teşvik etmek suçundan, 30
yıldan aşağı olmamak üzere, müebbede varan ceza verilmesine” deselerdi…
Hatta “İdam ile” de deseler olurdu da idam cezası yok ne yazık ki TCK da…
Deselerdi, iddianameyi böyle düzenleselerdi, düşünüyorum da hâkim heyeti böyle karar
vermek için TCK’nın neresine sokuşturacaktı mahkûmiyet kararını?
Düşünün…
Doğu ve Güneydoğu’da ve Türkiye’nin birçok ilinde seçmen sıfatını taşıyan yaklaşık 5
milyon kişi HDP’ye oy verdi. HDP de her ne kadar yasal bir parti ise de bana göre PKK ile
iç içe olan parti. Şimdi bu 5 milyon kişi “Üye olmamakla birlikte” PKK’ya yardım ve
yataklık suçunu mu işlemiş oluyorlar? O zaman neden soruşturma açmıyorsunuz?
Böyle bir mantık olur mu?
Elbette olmaz ama bu mantık ile ancak ve en fazla 2023 yılına kadar gidilebilir.
XXX
Buraya kadar “Durum tespiti” yaptık da benim anlamadığım şey, telefonun ucunda idi…
Diyordu ki telefonun ucundaki kişi; “Sözcü gazetesinin yazarlarına ceza vermiler,
onaylamışlar, bilesin haaa…”
Zaten haberi de ilk telefonun ucundakinden duydum.
Oturdum bu telefonun ne anlama geldiğini çözmeye çalıştım ve şu dakikaya kadar
çözemedim vallahi de billahi de desem, yalan yere yemin etmiş olurum da ne demeye
geldiğini üzerime alınmamaya çalıştım önce…
Telefonun ucundaki bey kardeşim…
Biz SÖZCÜ gazetesi değiliz, kendi halimizde Anadolu basınının bir üyesiyiz. Ayrıca Emin
Çölaşan da değiliz, Necati Doğru da değiliz.
Bize ne ki?
Bak dün “Yol Hikâyesi” yazdım, etliye sütlüye dokunmadan. Gerçi içinde Benzein fiyatına
gönderme vardı ama, olsun o kadar lafı da sokuşturak yazının bir tarafına değil mi ama
telefonun ucundaki kıymetli kardeşim!...
Hem siz telefonun ucundaki değerli kardeşim…
Buradan gereği ve hakkınız olduğu gibi size “Övgüler” dizemediğim kardeşim….
Benden ve yazılarımdan ne istiyorsunuz yaa…
Ben şunun şurasında gariban bir “Çimdikçiyim” o kadar da olmasın mı yani?
İstersen daha çooook yol hikâyesi var bende…
Suriye’den girer, Kafkasya’dan, balkanlardan geçer, Kapıkuleden tekrar Türkiye’ye
girerim ama yine telefonun ucundan dediğin gibi sayfalara sığdıramazsın.
Sonra kuşlar var, çiçekler var, böcekler var, vahşi orman hayvanları var. Denizler var,
göller var, akarsular var…
Demem o ki ve siz de çok iyi bilirsiniz beni ki “National Geographic” gibiyim, yaz yaz
bitiremem.
İster misin?
O nedenle gel sen bana telefonun öteki ucundan da olsa aba altında sopa gösterme…
Biliyor musun?
Bu devranın son kullanım yılı 2023, keser dönünce, ucundaki sapı da zorunlu olarak
döner de kime doğru orası bilinmez.
Bak kısa yazdım, puntosunu büyüt de herkes rahatça okusun bari…