Uzun zamandır Kemal Dayının kahvehanesine uğrayamamıştım.
Pazar günü bi uğrayayım istedim, bakayım ahalinin sağlık ve neşesi yerinde mi?
Yerinde…
Herkes yerli yerinde, yine masalar, yine kadrolar ve yine fayans döşeyenler, kâğıt atanlar ve bu arada elbette Muhtar Emmi, klasik masasında gündelik haberleri tararken…
Kamber ortalığa bir soru attı, “Aklıma geldi, Nato Kafa, nato mermer ne demek” dedi…
Rasim, gayet bilgiç tavır içinde “Yunancada Na to kefari, na to mermari derler. Yani “Laf anlamaz, söz dinlemez, bilmez, taş kafalı” demektir.
Kerim lafa daldı, “Tamam da efendiler, bir adama ‘Laf anlamaz, söz dinlemez, bilmez, taş kafalı’ demek için önce o adama doğruları çekinmeden anlatacak bir adamın olması, buna rağmen o adamın da dinlemeyecek eğilim göstermesi şart değil mi?”
Bu arada çay dağıtan Kemal Dayı, “Doğru söz, bir adama durduk yere ‘Laf anlamaz, söz dinlemez, bilmez, taş kafalı’ denir mi?”
“Denmez” dedi Rasim, “Denmez, Allah’tan korkan da demez…”
Kamber, ”Peki, gerçekten uyarılara rağmen bir türlü anlamıyor, anlatılamıyor, bildiğini yapmada ısrar gösteriyorsa?…”
Kasım kikirdeyerek, “O adama ‘Laf anlamaz, söz dinlemez, bilmez, taş kafalı’ anlamında ‘Nato, kafa Nato mermer’ demek caiz midir hocam’ diye sormak gerekir.”
Rasim, “Kime ‘Hocam’ diyerek soracağız ki?” dedi…
Kasım,” Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerine sormuş oluyorum, yanlış yere gitmesin lafımız…” dedi…
Tam o sırada öteki masaların birindeki muzip genlerden biri “Abiler… Oradan ‘Caizdir’ fetvası gelirse bizimle de paylaşır mısınız” demez mi?
Kasım, “Hele o gün gelsin…” diyerek çektiği taşı yere attı, Rasim aldı ve ıstakasını devirdi…
Kasım Kamber’e döndü, “Başlayacağım natonuza da kafanıza da mermerinize de, başka konu yok mu lan” dedi.
Gençlerden biri “Var abi de lafa girmeyelim dedik…”
Rasim, “Girin oğlum, ileride bizim yerimize sizler geçeceksiniz” dedi.
“Abi…” diye söze girdi o genç, “Bunda yıllar önce çevre konusunda zamanın bakanına “"İsterseniz 16 kez bakanlık yapın İstanbul'la ilgili beni aşmayın” dediydi..
Rasim; “So’naa?”
Genç devam etti, “Şimdi de Kanal İstanbul, o şahsın işi değil dedi, yani İmamoğlu’nun işi değil miş…”
Rasim, “Senin aklın ermez, geç orayı, başka?”
Genç “Başka da var” dedi ve devam etti…
“Adamın biri… Çıkmış hâkimin karşısına, demiş ki; ‘Hâkim beğ… Ben çalıştığım yerde 20 sene en üst düzeyde maaş aldım. Sonra emekli oldum ayrıldım. Benim o zaman açıktan aldığım ücretleri de sigortaya esas maaşımda elbette göstermediler. Şimdi hakkımı istiyorum’ dese, Hâkim buna ne demeli?”
Kamber, “Ben olsam o hâkimin yerinde” diyerek söze girdi ve “Hâkim, biraz da ağzımı bozarak; ‘Ulan lavuk, haysiyetsiz şerefsiz. Çalışırken açıktan para alıyorsun, aldığını biliyorsun, o açıktan aldığının sigortaya esas maaşına yansıtılmadığını da biliyorsun. Neden o paraları alırken itiraz etmedin’ der ve eklerdim… ‘Has…tir git… Haysiyetsiz şerefsiz adam ‘ derdim.”
Muhtar Emmi kafasını gazetelerden kaldırdı, “Ne yazık ki hiçbir hâkim bunu demez, diyemez” dedi… “Evrak ister, belge ister, şahit ister, ister de ister. Çoğunlukla da bu türden davalar işverenin başında patlar.”
Rasim, “Peki, Adalet mi bu” diye sordu…
Muhtar Emmi, “Kanunu Hâkimler mi yapıyor? Yapmıyor… Kanunu ‘Yasama organı’ yapar da, o organ da böyle şerefsizlerin varlığını, işten ayrılınca patronunu şikâyet edenin olabileceğini nereden bilsin. Diğer yandan suç da varsa karşılıklıdır. Biri veriri, öteki alır.”
Rasim, “Dersenize ki patron da çalıştırmasın kardeş…”
Muhtar Emmi, “Onda da siz haklısınız. Ne var ki piyasanın gerçeği de böyle işlemiyor. Bile bile lades yani…”
Böylelikle Kemal Dayının kahvehanesindeki duruşma sona erdi…
XXX
Bu arada…
Benim şikâyet etme hakkım var mı yok mu?
Eğer varsa şikâyet ediyorum, yoksa dikkate almayın.
Perşembe günü hem ikinci sayfada bilinen yerdeki köşe yazım çıktı hem de spor sayfasında “Çimdik Spor” köşesi yazım çıktı.
Ertesi gün açtım telefonu Bay Cengiz’e, dedim ki “Kafam bozuk yazmıyorum.”
Cevaba bakar mısınız bi…
“Günde iki yazı yazacağım diye yırtınıyorsun, şu yaşında hem beynin yoruluyor hem kendin, arkasından da yazmıyorum diyorsun. Bir köşe neyine yetmiyor, yaz Allah’ına şükret…”
Birincisi…
Yaşımda ne varmış? Yarıyı beş geçti…
Yani 75…
İkincisi; neden “Yırtınıyor” oluyorum, ne güzel yazıyorum işte…
Üçüncüsü; Allah’a şükürler olsun ki “Beynim” halen Zenit saat gibi tıkır tıkır çalışıyor. Rus malı sanki…
Ve dördüncüsü…
Akıllım Bay Cengiz…
Sen zorda kalmayasın diye yazmadım, öyle “Yazarların yazısı, kendi sorumluluğundadır” diye işi geçiştiremezsin.
Ben vitesten attım mı, bil ki sen de benim kullandığım hafriyat kamyonunun şoför mahallinde kamyon sahibi olarak oturuyor olacaksın…
Arz-ı hâlimi aldınız, takdir sizin gari…