Mevsim yaz…
Kemal dayının kahvehanesinin içinde oturmak mümkün değil. Esintili olan bahçesinde, kahvehane ahalisini gölgeleyecek kadar asırlık çınarın gölgesine çıkılır, masalar onun altında, kimi okeyde kimi kâğıt oyununda…
Muhtar emmi mi?
Onun pozisyonu değişmez, masası ayrı, üzerinde her daim gazeteler vardır. Gazete okumak istersen, izin alıp masasına oturabilir ve okuyabilirsin.
Gitmeler, gelmeler derken, uzun zamandır uğrayamadım, hatta önünden bile geçmek kısmet olmadı.
Önümüzdeki hafta yine yokum. Eğer gittiğim yerde teknolojik olanakları bulabilirsem, elbette durmam yazarım.
Ama bugün kahvehaneyi şöyle bir kolaçan edeyim bakayım, kim ne yapıyor?
Zaten manzara ve oturma düzeni değişmez. Yine dörtlü, okey masasının başında, bir taraftan hararetli ve tartışmalı şekilde oyun oynarken, diğer yandan da siyasi olayları tartışmakta, hükümetin bakanlarını azledip atarken, diğer yandan da vatanı kurtarma çabasını sürdürürler. Hatta Irak ve Suriye’de de operasyon bile yaparlar.
Yine dikkat çekmeyen bir köşedeyim, Kemal Dayının getirdiği çayı yudumluyor ve Recep ile şürekâsının (Yandaşlar, taraftarlar, destekçiler) masasını dikizliyorum. Kahvehanenin fırtına kopan noktası orası çünkü…
Recep, “Gözünüz aydın, Davutoğlu defteri açmış” diye söze girdi…
Kasım, “Ne defteri Recep, onun da mı veresiye defteri varmış ki” diye bilmezden gelerek sordu.
Kamber, “Oğlum, adam bi şey söyledi, sulandırmayın lan. Defteri açarsa kimse sokağa çıkamayacakmış ya, onu diyo…”
“Haaa…” dedi Kasım, “Desenize şu menşur defter…”
“Heee…” dedi Rasim biraz kızgın, “Oğlum, sizde de hiç ciddiyet yok haa… Adam defteri açtı, sokağa çıkamayacak olanı açıkladı, Devlet Bahçeli çıkamaz mış…”
“Eeee, n’oldu? Devlet Bahçeli şimdi evinde mapus mu oldu, sokağa mı çıkamıyor” diye sordu Kamber safça…
“Heeee…” dedi Kerem alaycı bir tavırla, “Evinden dışarı çıkamaz olmuş, çay içip tespihini sallıyor, arada bir de garajındaki antika arabalarını seviyormuş” dedi…
Rasim, biraz da kızgın tavırla, “Size bir şey anlatanda suç zaten, nideceeen, oyna okeyini keyfine bak. Memleket senin derdin mi?” dedi…
Kasım, “Kızma be Rasim, elbette memleket meseleleri bizim de derdimiz de, biz ne desek boş. Anca sandık önümüze gelince oyumuzu tercihimize göre veriyoruz, sonra da oturup böyle sızlanıyoruz işte. Devlet Bahçeli’nin sokağa çıkmaması bir yana, siyasetten tümden çekilip, antika arabaları ve tespihleri ile vakit geçirmesi gerekir. Onun ne işi kaldı siyasette. Ama biz demeyle olmuyor işte. Adam ikide bir yön değiştiriyor, nerden girip nereden çıkacağını bile kestiremiyor millet. Anca konuşuyor AKP’nin yancısı sanki…”
“Haklısınız” dedi Rasim, okeydeki eşine “Lan oğlum, oyunun başından beri asker bavulu gibi düşüyorsun haaa… Ha biraz dikkat et, bak ne kadar geride kaldık” diye oyunun havasına dönmeye çalıştı.
Tam bu sırada Kemal dayı, elinde terazi, “Çaylaaaaarrr… Çay içiyor muyuz çocuklar” dedi…
Kasım, ”Tazele dayı tazele. Bizi anca çay sakinleştirir” dedi ve Kemal dayı masaya çayları bırakıp gitti.
Birazdan bir başka konu mutlaka açılır ama bende vakit kalmadı. Önümüzdeki hafta için bazı hazırlıklar yapmam gerekir.
Muhtar Emminin bakışlarına yakalanmadan ufaktan kaymam gerekiyor kahvehaneden…
XXX
Önümüzdeki bir hafta seyyarım.
Dediğim gibi, teknolojiyi yakalayabildiğim kadar sizlerle beraber olmaya devam edeceğim ama ya bulamazsam!…
Beni dört gözle beklemeyeceğinizi biliyorum ama yine de izninizle diyorum…
İzninizle, sağlık ve mutluluk içinde kalın görüşene kadar…