Önce tarihin sayfalarından “Diplomatik konuşma” nasıl olur, örneğini vermek istiyorum…
Lozan antlaşmasından sonra, İtalya diktatörü Musolini, Antalya’nın kendilerine verilmesi
gerektiği konusunda demeçler vermeye başlar. Hatta Rodos adasına asker yığar. Atatürk, bu
demeçleri okudukça çok sinirlenir ve bir 29 Ekim resepsiyonunda, İtalyan büyükelçisine hitaben
Musoliniye iletmesini isteyerek şöyle söyler…
“Antalya’yı istiyormuşsunuz… Antalya, İtalya büyükelçimizin cebinde değil ki çıkarsın versin.
Antalya burada, gelsin alsın…”
Büyükelçi; “Ama bu bir savaş ilanı değil mi?” deyince…
“Hayır… Ben burada her hangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına savaş ilan edecek
makam TBMM’sidir. Ancak günü geldiğinde TBMM’si, vatandaşının duygularını göz önünde
bulundurur…”
Bu olaydan birkaç ay sonra da İtalyan Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile
görüşmek üzere randevu istedi. Belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu O’na vermek
niyetinde idi. Atatürk, elçiyi günlük elbisesi içinde kabul etti. İtalyan elçisi, Atatürk’e
Mussolini’nin bazı isteklerini söylemişti. Atatürk bu sözleri bir süre dinledikten sonra:
“Bana on dakika müsaade etmenizi rica” ederim, diyerek yandaki odaya geçti. Kısa süre sorma,
Mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve: “Buyurun, şimdi sizi
dinliyorum” dedi. İtalyan Büyükelçisi, afallamış gözlerle O’na baktıktan sonra, şunları
söyleyebildi.
“Ekselanslarına, Duc’nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.”
Başka tek laf etmeden çıktı, gitti. Ertesi gün Mussolini, Rodos’taki askerlerini geri çekmiş bir daha
da Antalya’nın adını ağzına alamamıştı…
Dış politikada “Posta” nasıl koyulur, anlata bildik mi?
XXX
Şimdi… 1,5 miyar dolarımızı ABD’ye projesine ortak olduğumuz F35 uçağını almak üzere tiko para
ödemişiz ama…
Rusya’dan aldığımız S-400 savunma füzelerini bahane ederek ABD vermiyor. Üstelik geçenlerde
de yazdığım gibi, elbise veremedik, mendil olmaz mı gibisinden alay eder gibi F-16 teklif
ediyorlar, ancak o ada kesin değil…
Peki, paramızı ver…
Onu da vermiyor ama…
Biden ile bu konuları görüşmek üzere Roma’da konuşma zemini arıyor…
Ne arıyorsun kardeşim, kapat ülkende ne kadar Amerikan üssü varsa. Elçisini “İstenmeye adam”
ilan edilmesi için “Talimat” vermiştin, Dışişleri Bakanına sor, de ki “N’oldu kardeş, gitti mi
büyükelçi” de…
Diyemezsin, dünyada yapa yalnızsın…
Ekonomin dip yapmış, dolar fırlamış gitmiş…
Eh… Giyecek bir Mareşal üniforman da, çizmen de yok!…
XXX
Bakın, iyi bir yönetici olmak, her şeyi iyi bilen olmak değildir. İşinde uzman kişileri biraya getirip,
onları yönetmektir.
XXX
Bu arada yine dolar başını aldı gitti. Bağlı olarak da diğer döviz cinslerinin ise değer eşitliği
(Parite) esasına göre değerleri belirleniyor. Dolara bağlı olarak da fiyatlar giderek artıyor.
Dünyada karşılığı olmadan basılan tek para nedir bilir misiniz?
ABD Doları…
Bu sayede istediği miktarda para basarak, dünya ekonomisine yön vermekte ve etkisi altına
almaktadır.
XXX
Garip olan ve üzüldüğüm durum nedir bilir misiniz?
İçeride bize dayatılan “Kazıklar” ile dışarından bize sunulan “Kazıkları”, millet olarak
düşünmeden, düşünemeden alıyoruz ve arasında da bir hamak gerip, üzerinde yan gelip yatıyoruz
ve uyuyoruz, rahatça…
Ama bir gün, rahatça uyuduğumuz o uykudan uyandığımızda, vakit çok geç olabilir…