Karakarga ormanda,
Yumurtayı yuvada,
Kuluçkada beklerken
Yavru çıkamadan erken,
Gelirmiş komşu yılan,
Yuvayı eder talan
Yumurtaları yermiş,
Kargayı çok üzermiş.
Rastlamış bir çakala,
İstemiş akıl ala:
— Bu konuda n’olur sen,
Bana bir fikir versen.
O yenilmez sanılan
Zararlı, melun yılan
Uyanmadan uykudan,
Yaklaşayım arkadan
Gagam ile vurayım,
Gözünü çıkarayım!
Çakal demiş: — Çare mi?
Tehlikeli değil mi?
Öyle bir yol bulmalı,
Zararsız kurtulmalı...
Anlatayım bir masal,
Sen de ondan ibret al.
Avlanmaya giderken,
Istakoz yiyecekken,
Kendisi bir av olan,
Pisipisine ölen,
Balıkçıl gibi olma,
Hayallere kapılma…
Karga demiş ki: — Ayol,
Anlat hele nasıl yol?
— Bundan yıllarca önce
Bir balıkçıl kendince
Aklından plan kurmuş
Gidip kıyıda durmuş.
Güçsüz ve dermansızmış,
Vakit de zamansızmış.
Yanına yengeç gelmiş
Görünce bir hoş olmuş.
Balıkçıla demiş ki:
— keyifsiz gördüm sanki.
Üzgün ve tasalısın,
Neyin var, hasta mısın?
Balıkçıl demiş: — Yengeç,
Sorma kardeş sorma geç…
Balıkçılar gelince
Bir söz duydum az önce.
İşittim, diyorlar ki:
“Balık kum gibi sanki!
Yarın ağ getirelim,
Hepsini bitirelim.”
Onlar gelirse sabah,
Balıklar bitecek vah vah!
Açlıktan ölürüm ben,
Ne yapardın olsan sen?
Bunu duyunca yengeç,
Demiş ki: “Er veya geç
Gelince balıkçılar,
Beni de yakalarlar.
Bu olayı diyeyim,
Her şeyi söyleyeyim.
Çaresini bulalım,
Belâdan kurtulalım…”
Yengeç haber verince
Onlar çok korkmuş önce.
Sonra bir balık demiş:
— Arkadaşlar, çetin iş!
Balıkçıla gidelim,
Bir akıl isteyelim.
“Akıllı kimse zira
Düşmana fikir sora...”
Hepsi birden gitmişler,
Yardım talep etmişler.
Demiş ki: — Ah dostlarım,
İnsanlardan korkarım.
Gelirlerse bu sabah
Ne yaparız vah vah!
Ama bir çaresi var:
Gitseniz ora kadar
Irmağı bilemezler,
Sizi hiç bulamazlar.
Aha şurda yakında
Tepenin arkasında
Güzel bir ırmak vardır,
Hem de bu göl kadardır.
Bol sazlı, bereketli
Kalkıp ora gitmeli...
Demişler ki: — Balıkçıl,
Gerçekten güzel akıl!
Ama biz gidemeyiz.
Yolunu bilemeyiz...
İsteriz yardım etsen,
Buradan alıp götürsen…
Varılmış anlaşmaya,
Başlanmış taşınmaya.
Sabah on tane balık
Bir öğünde sofralık
Alarak gidiyormuş
Yiyerek dönüyormuş.
Beş gün geçmiş aradan,
Haber vermiş oradan:
— Irmağın suyu boldur,
Çağlıyor güldür güldür.
Çeşit çeşit yiyecek
Sıra kimde gidecek?
Yengeç demiş: — Ben varım.
Hem de kesin kararım.
Balıkçıl çok sevinmiş,
İçinden şöyle demiş:
“Bugün yengeçtir yemim,
Balıktan daha şemim
Gelmişler tam tepeye
Hazırlanmış inmeye
Yengeç bakmış kılçıklar,
Anlamış ki balıklar,
Buraya getirilir,
Afiyetle yenilir!
Demiş: “Eyvah emri Hakk!
Beni de yer muhakkak…
Bir kimse düşman ile
Dövüşte yapar hile.
Onurumu korumak,
Hayatımı kurtarmak,
İçin savaşmalıyım.
Şu kuşu boğmalıyım.”
Sıkarak boğazını,
Durdurarak nabzını.
Balıkçılı öldürmüş,
Irmağa geri dönmüş.
Kendine çok güvenme,
Balıkçıla benzeme!
Beni az dinle hele
Şimdi sana bir hile,
Öğreteyim de dinle.
Olacağı sezinle.
Kenti bir gezmeye git,
Gözünü aç, dikkat et.
Gelinler, bir de kızlar
Gümüş, altın takarlar.
Boynundan çıkarırlar,
Sonra onu asarlar.
Kapıver birisini
Düşünme gerisini.
Yalnız kaybolma gözden.
Takip etsinler izden.
Seni her an görsünler,
Peşin sıra gelsinler.
At yılanın yanına,
Bak sen işin sonuna!
Zarar vermeden sana,
Düşman getir yılana...
Karga öğüdü almış,
Tam da bir örnek bulmuş.
Gerdanlığı boynunda,
Bilezikler kolunda…
Bir gelin görmüş damda.
Çıkarıyormuş tam da.
Karga aniden kapmış,
Geriye dönüş yapmış.
Herkes peşine düşmüş,
Kuşun ardından koşmuş.
Yuvasının ağzına,
Gerdanlığı yanına,
Bırakıp dala konmuş.
Yılan o an uyanmış.
Adamlar sopalarla,
Saldırarak taşlarla.
Yılanı öldürmüşler,
Altını götürmüşler.
Ahmet KARAASLAN (DEDEKORKUT38)
[1] güzel kokulu, iyi kokan