Binlerce yıldır ortak hedefler (mesela asayiş-adalet-) çerçevesinde yaşayan insanoğlunun (kadim Akdeniz havzasının) çağımızda içinde olduğu dostsuz kalma meselesi sadece kıraathane kültürü (caferiapilusium) ile on yıl evvel belki çözülebilirdi. (Şimdi öyle mi?) Ama günümüzde milyonların içinde yalnız yaşamak gibi korkunç bir akıbetle karşı karşıyayız. Şimdilerde, kıraathane kültürü sohbetin-arkadaşlığın zemini olarak kadim sosyalleşme alanını tanımamıza yarıyor. Kimisi bir apartman dairesinde kendi kişiliğini yalnızlaştırarak yaşıyor bugün itibarı ile kimisi de, ömür boyu aynı şeyleri söyleyerek farklı şeyler söylediği iddiasını sürdürüyor. (kim bunlar, kahvesiz kalanlar mı?) İkisi de ruh sağlığı açısından doğru olmayan yerde dururken üçüncü bir şahıs kimliği etrafımızı sarıverdi bugünlerde -ki, o da zenginleşme ve başarıya kavuşmayı kendi düşün kabiliyetinin, yetenek burcunun dışında (modern kimlik) arayanlar olarak kıpkırmızı göveriverdi aramızda.
İktisat ilminin kadim Arabî lügatten mülhem hali antik Grekliğe meseleyi devrederek ekonomistlik anlamsalını Atlantik faslına sarkıtıyor habire. Ve şimdi ekonomi fakültelerinde FED çizelgelerini yorumlamamız konusunda bize bir merhaba faslı sunması dönemini rakamlarla süslemek gereksinimi hâsıl oldu. Sayıların çoğalmadığı bir matematiği nasıl kıraat ederdik? Edemezdik. Ama bütün bu parasal büyümeler bizi muhabbetin en alımlı ve işlevli tadından alıkoymaya engel olamadı. Sosyal bir varlıktık, sosyal kimliğimiz hiçbir zaman birkaç lafzî tedavinin gereksinimini kendi içinde boşa çıkartmadı. Bütün bu kelamî girizgâhı şundan dolayı deriz:
Bazı dostlar selamla birlikte bize derler ki, ekonomistsin; iyi de bizde görelim şu ekonomistliğinin vetiresini. Hadi anladık edebiyatla hayat-memat bağı kurdun da ama kardeşim, yanına uğrama teolojik varyasyonların. (doğru ya doğru deriz?) Bize kadim ekonomi tarihinin ve çağın en belalı kavramı olan ekonomi-politik’in içinden süzdüğün ve hatta kendi kavramsalın içinde paramiliter (-dirler bunlar.) ilan ettiğin tarihi veri kimliğinden bir şeyler deyiver. Ve dahi IMF içeriğinin künhünden bahsetsen olmaz mı? Biraz piyasa lütfen… Evet, sadece piyasayı anlatsana... Başka bir şey istemiyoruz. Dostların bu talepleri karşısında ne derece mahallî bir link kabiliyetine bağlı olsak da iletişimin akıl durdurucu ağı ile yazdıklarımızın dünyaya açılma derecesini bildiğimizden dolayı sevecenlikle talebe evet deriz. Ve bahusus talebin nezdimizde berdevam ettiğini gösterip beklentiye karşı duramayız. Bizden ekonomi-politik yorumları ve piyasa tahlili isteyenlerin talepleri kalemimizde deveran etmeye başlamıştır bile. Ama şunu da ekleyip kaleme dokunalım isteriz: Sakın borsada hangi kâğıtla (tahvil) iştigal edersek yılsonu kârımız ikiye, üçe katlar diye bizden tiyö istemeye kalkmayın. Kendi nücûmiyetimizde bir ‘ekonomist’ olarak iktisadîyâta sırtımızı vererek hafızamızı ve çalışmalarımızı sizinle paylaşmaya ahdimiz tamdır da, kar payı dağıtmaya gönlümüz (!) yoktur. Lakin sizden gelecek izne kayıt düşerek bazı günler de hikayetü’l-hâkâyık (faziletli öyküler) kabilinden şeyler de yazmaya çalışalım. Öyküler kıraâtı hak eder ve yalnızlığı paylaşır; değil mi ama? Kıraât…