Perşembe günü aşının yapılmaya başlandığını öğrendiğimde, e-nabız’a girdim ve baktım.
Öncelikler sırasında olmadığımı gördüm ve 184 numarayı çevirerek neden risk grubu içinde olmadığımı sordum.
Telefondaki “Vatandaş temsilcisi” aşının önce sağlık çalışanlarına sonra kalabalık yerde iş görenlere, daha sonra da risk gurubunda olanlara yapılacağını ve sıralamanın böyle olduğunu bildirdi.
Telefondaki kızcağıza, “Kalp hastasıyım, diyabetim var ve ayrıca Prostat ca hastasıyım ve bunlar için yıllardan beri tedavi görüyorum. Ben şimdi “Risk gurubunda” olmamış mı oluyorum. Risk gurubunda olmam için başka ne gibi hastalıklar edinmem gerekiyor” dedim.
Kız “efendim, sıralama bu, e-nabız’ı sürekli takip edeceksiniz, yapabileceğim başka bir şey var mı” diye sordu.
Senin yapabileceğin bir şey yok da milletvekilleri el altından aşı oluyorlarmış onların önceliği ne ola ki dedim,
Sessizlik…
Ne desin kızcağız, “Onlar torpilli” mi desin… Bir kahkaha attım telefonda ve teşekkür edip kapattım.
Aradan 1-2 saat filan geçmişti.
Aynı gün, yani Perşembe günü 18 haberlerini izlemek üzere beklerken, birden alt yazı geçmeye ve naklen yayın ile muhabirler haber vermeye başladı…
“Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç dakika sonra Ankara Şehir Hastanesine gelerek aşı olacak…”
Hangi tv kanalını açsan, aynı haber aynı naklen yayın, zorunlu olarak izlemeye başladık…
Dakikalar içinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendi makam aracı yanında onlarca araç, yüzlerce koruma ve bir o kadar da o anda yol önlemi alan emniyet mensupları eşliğinde hastaneye giriş yaptı…
Giriş konvoyunu, zevkle (!) ve huşu (!) içinde izledik ve çok mutlu (!) da olduk doğrusunu isterseniz.
Yaklaşık yarım saatlik bir süreden sonra aynı konvoy ve görüntü ile hastaneden çıkış yaptı…
Vatana ve millete hayırlı olsun…
XXX
Yine edindiğimiz bilgilere göre, ilk önce sağlık çalışanlarına yapılacağı duyurulan aşı, bilim kurulu, Sağlık Bakanı, AKP milletvekilleri, Bakan tarafından davet edilen Devlet Bahçeli ve Meral Akşener aşı olmuşlar.
Aşıları vatana ve millete hayırlara vesile olsun, diyecek başka bir şeyimiz yok…
XXX
Üzüldüm mü?
Hayır hiç üzülmedim çünkü ülkemizin genel sorunu budur.
Ahmet de olsa budur, Mehmet de olsa budur, bal tutan parmağını yalar. Onca çalışan, her gün tıkış tıkış işlerine gitmek zorunda olanlara aşı yapılamazken, devlet erkanı en başta işin en önünde yer alırlar…
Şimdilik bakanın “Buyurun aşı olmaya” davetine Kemal Kılıçdaroğlu, “Vatandaş olarak sıramı bekleyeceğim” diyerek davete teşekkür etmiş.
Diğer parti başkanları ve o partilerin milletvekilleri, hatta CHP milletvekilleri ne cevap verdiler bilemiyorum…
Milletin aslı duruyor, vekili aşı kuyruğunda…
XXX
Bu görüntüye hiçbir vatandaşın tepki göstermeye hakkı yok, haddi de değildir.
Neden?
O kişileri “Beni yönet” diye vekil olarak gönderenin, yaptığı işten şikâyetçi olması, bir süreliğine mümkün değildir.
Ta ki sandık önüne gelinceye kadar.
Sandık önüne gelince yeni tercihini oyu ile belirtir o kadar.
Cumhuriyet ve parlamenter sistemin gereği budur ve bunun adı da demokrasidir.
Ülke ve millet olarak isteğimiz de zaten “Demokrasi” ile yönetilmektir.
XXX
KAYSERİ OSB BAŞKANINA…
Kayseri OSB Başkanı Tahir Nursaçan Bey’e ne yazarsanız yazın, yerel basını gale almadığı için cevap vermez. Ne zaman ki “Ulusal Basın’a” haber olur, o zaman da nasırlarına basmış gibi canı yanar ve “Basın Bildirisi” yayınlar.
OSB başkanlığı olarak bazı harcamalar yapmış.
Başkan, müfettiş raporuna göre 73 bin liraya yüzlerce tespih, 23 bin liralık tuğralı fincan takımı ve 1.1 milyon liraya döşenen makam odası harcaması için rapor “israf” yorumunda bulunmuş. Bir de “Osmanlı Odası” var ayrıca…
Odanın neden “Cumhuriyet odası” değil de “Osmanlı odası”, orası da ayrı bir konu…
Türk Telekom tarafından verilen promosyon telefonlar demirbaşa kaydedilip de dağıtılmamış, canları kime isterlerse vermişler ki bu da akıl dışı bir uygulama…
Ben israftır, yolsuzluktur filan detayına girmeyeceğim, benim işim değil. Ayrıca bu harcamalar denetmenler tarafında onaylanıp Genel Kurulda “İbra” ediliyorsa, devamı yargının işidir, bizleri ilgilendirmez.
Elbette bu haberler basında “Haber” olarak yer almış…
Bunun üzerine Başkan değil, “Yönetim Kurulu” imzası ile bir basın bülteni yayımlanmış. Elbette cevapları olacaktır ve basın da buna yer verecektir.
Benim anlamadığım birkaç nokta var bildiri içinde, ben onları bir kez daha soracağım Tahir Nursaçan Bey’den… Lütfedip cevap verirse memnun olurum elbette ama vermeyeceğini de biliyorum.
Basın “…haber adı altında…” bir şey paylaşmaz, haber yapar ve yapmadan önce de karşı görüş için zatınızı arar. Eğer gale alıp cevap verirseniz, cevabınızla birlikte haber yapar, eğer basını on paraya almazsanız, alabildiği haber ile yazar haberi.
Ama siz basına ders verir gibi ki haddiniz değildir, “Basın, vereceği haberi tümüyle doğru vermek yükümlülüğü altındadır. Haberin güvenilir kaynaklardan alındığı hususunda tereddüt yaşanmamalı, bu hususta kamuoyuna aydınlatıcı bilgi verilmeli ve haberin gerçekliğini en ince ayrıntısına kadar araştırıp ancak bundan sonra yayımlanmalıdır” ifadelerini kullanmışsınız.
Siz görevinizi yapın, izin verin biz de mesleğimizi yapalım. Haddinizi aşmayın.
Bunları da geçtik, karşınızda seçimi kaybetmiş bir grup olabilir ve bir mücadeleleri vardır. Yanlış gördüklerini de ifade etme özgürlüğüne sahiptirler. Onlara “Güruh” demek ayrıca edep dışı sözdür. Nereden öğrendiniz hakarete varan lafları etmeyi acaba, kimden güç alıyorsunuz?
XXX
Elbette bu “Yerel Basının” görüşüdür “Haber” yapar ve sizden de “Yerel Basına” yönelik açıklama yapmanız beklenir. Ulusal basına konu olunca neden tutuştunuz, onu da anlamadık…
Bay başkan…
Size önerim, yerel basın da olsa, sizinle irtibat kurmak için aranmışsanız, kendinizi yükseklere oturtup yüksek tepelerden bakmayı bırakın…
Tepeler her daim tehlikelidir…
Maazallah…