İstişare, Müşavere ya da Şûra, Arapça kelimelerdir, Türkçesi danışmadır, danışma meclisidir.…
Her hangi bir konuyu, “Bilen” ile görüşmek, fikrini almaktır.
Daha geniş düşünürsek, önemli bir konuda karar vermeden önce, “Bilenler” yani “Yetkin” kişilerle toplanıp, tartışıp ortak bir karara varabilmedir.
Başarılı şirketlerde bir başka uygulamasını da görürüz.
“Akıl akıldan üstündür” sözüne uygun olarak, şirketlerde her hangi bir konu, 5 ila 8 kişilik bir gurup içinde tartışmaktır. Herkes doğru veya yanlış, aklına geleni ifade eder. Düşünceler toplanır, benzer ve aykırı olanlar birleştirilir ve onların üzerinde tekrar tartışılarak en doğru olan karar bulunur, çıkartılır ve uygulamaya konulur.
Bu uygulamanın bir başka yararı, alınan karar “Ortak karar” olduğu için, uygulamacılar tarafından benimsenerek yerine getirilir.
Eğer “İstişare” veya Türkçe ifade ile “Danışma” kültürünü benimser ve uygularsanız, alacağınız kararlarda doğruluk oranı oldukça yüksek olur.
Diğer yandan “Ben bilirim” tavrı içinde alınan kararların sonucunun nereye varacağını kestirmek zordur. Bir başarı olursa da birçoğu başarısızlıkla sonuçlanır.
Dünyada bunun örnekleri oldukça çoktur.
Bakın tarihin içine, çoğunu göreceksiniz…
Edep, adap ve saygı ile yapılacak tartışmalardan olumlu sonuçlar çıkar ama bu tartışmaların “Bilenler” başka bir deyişler “Ehiller” tarafından yapılması gerekir.
Ülke olarak en çok ihtiyacımız olan “Danışma ve tartışma” kültürünün yozlaşmasıdır. Siyaset dünyasında başaramadığımız davranış biçimidir. Hele son yirmi yıl içerisinde hiç kalmadı desek olur.
Siyaset dünyasındaki kısır çekişmeleri izliyoruz. Minyatürlerini de hemen her gün çeşitli televizyon kanallarında bilinen “Kadrolu” kişilerin karşı karşıya gelerek havanda nasıl su dövdüklerini de görüyoruz.
Birçok “Bilen” ve “Ehil” kişiler bu programlara katılmaktan kaçınıyorlar. Edebin adabın ve hatta ahlak dışı davranışların içinde olmak istemiyorlar, dolayısıyla da o türden programlar kör dövüşü içinde geçiyor.
Geçtiğimiz günlerde “6. Din Şurası” adı altında bir toplantı yapıldı ve o toplantıda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, uzunca bir konuşma yaptı.
O konuşmanın içinden “İstişare” ile ilgili bölümü aldım ve size aktarıyorum.
Şöyle ifade ediyor: “İstişare bir Peygamber geleneğidir. Bir konu hakkında işin ehline başvurarak danışmak ve fikir almak, Allah Resulünün Aleyhissalatu Vesselam benimsediği ve ümmetine öğrettiği bir usuldür. Resulü Ekrem Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam, “İstişare eden pişman olmaz” buyurarak bizlere hem tavsiyede bulunmuş, hem de müjde vermiştir. Asrı Saadetten bugüne kadar Müslümanlar da şûra geleneğini ayakta tuttukları müddetçe başarıdan başarıya koşmuşlardır. İstişare kültürün terk edildiği dönemlerde ise ümmet olarak hep birlikte geriledik, geriye düştük, mevzi kaybettik. Son iki asırda yüzleştiğimiz pek çok sıkıntının gerisinde şûraya hak ettiği değerin verilmemesi vardır. Kendi meselelerini özgürce konuşmayan, tartışmayan Müslümanlar maalesef başkalarının yönlendirmesine, kimi zaman da manipülasyonuna açık hale gelmiştir. İstişare kültüründen uzaklaştıkça vahdetin yerini giderek tefrika almıştır. Ne yazık ki İslam ümmeti zamanla biraraya gelme, ortak iş yapma, sorunlarına müşterek çözüm üretme zeminlerini de kaybetmişlerdir.”
İslami tarz içerisindeki söylemin doğruluğu tartışılmaz.
Hatta Ali İmran Suresi, 159. Ayette Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah'tan bir merhamet/bir sevgi sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan! Allah, tevekkül edenleri sever.”
Söylem doğru ama…
Davranışlar, hem söylem ile hem de Ayet ile çelişiyor…
Ayetteki; “…Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi…” ve “…iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git…” bölümüne uyan kim?
Hal böyle olunca da ülke ve millet olarak sıkıntılı günlerin içinden geçiyoruz.
Ve görünen o ki “…Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi…” ifadesine uygun olarak iktidarın etrafı her geçen gün boşalmaktadır.
“Bilen” ve “Ehil” olan inanan kişiler giderek sona yaklaştığımızın farkındalar.
Onların kuşkusu, sona giderken, sonucun ülke ve millet adına felaketle bitmemesidir.