OCAK ve OCAKBAŞI
----------------
Ali Rıza Navruz
Günümüzden göçebe halinde yaşayan Türk kabilelerine kadar uzanırsak, o yaşam içerisinde bile ocaktan yararlanma vardı. Fakat bu ocaklar bu günkü gibi bacalı değildi tabi. Buna ihtiyaç da yoktu sanırım. Belirli aralıklarla karşılıklı konan birkaç taşın meydana getirdiği ve içinde ateş yakıldığı yer ocak sayılırdı.
Daha sonradır ki insanların barındıkları yerlerin içerisinde ocak vasıtasıyla ateşler yakılmaya başlandı. Odun olarak dayama denen kütükler çatıldı ocağa. Ocağın dumanını dışarı atmak öyle kolay olmasa gerek ki barınakların üst kısımlarından dama delikler açılmıştır. Bu gün ocaklarda gördüğümüz baca şekilleri bu gelişmenin sonucunda ortaya çıkmış olsa gerek. Bacalar genelde evlerin duvarına gömülü olarak yapılmıştır günümüzde. Isınmak ve yemek pişirmek için ocağın önü evin içine açık şekildedir genellikle..
İnsanlığın tarihi ile yaşıt diyebileceğimiz ocak, eski köy evlerinde hala hayatiyetini korumaktadır. Şehirlerde ise işlevi değişmediği halde adı değişerek “şömine” olmuştur..!
Ocağın görevi sadece ısıtmak ve ışıtmak olsaydı… Ama değil bir ocağın dumanının tütmesi o noktada bir ailenin varlığının işaretidir. Özellikle çat ayazlı kış günlerinde aile bireyleri ocağın başında toplanırlar ve günün özetini çıkarırlardı ifildek ışığının karşısında. Sacayağının üzerinde isli bir çaydanlık, onun üzerinde demini almaya çalışan bir demlik… İlerleyen saatlerde koyulaşan yarenliğin tadına doyum olur muydu ki hiç? Sanallığa yer olmayan bir âlem ve o âlemde hiç yer almayan elem! Ocak başı hikayesi mi? Ya Aslıdır ya da Kerem!..
Bir Türkmen sözü vardır hani; der ki: "Er obanın alafı, kız evin közüdür…" Bu güzel veciz söz üzerinden gidersek ocağı yakan evin erkeğidir, onu söndürmemeye çalışansa evin kızıdır ya da gelini… Ocağın yanması eski çağlarda taşların birbirine sürtünmesiyle olduğu için sabahtan akşama, akşamdan sabaha ocağın közünü söndürmemeye çalışırlarmış.
Şimdi derim ki içerisinde doğallığın dolu olduğu bir köy evim olsa, Sol köşesinde bir ocak, hava soğuk olsa, ayazsa deli… Dilimdeyse Mehmet Acıoğlu’nun o fantastik şiiri:
"Çöker başıma karanlık
Gecenin yalnızlığında
Kar kokar
Hasretlik kokar
Penceremin manzarası
Beklerken gözlerim şafağı
Ok olur
Mermi olur
Saplanır yüreğime
Sevda türküleri"
Ah ocak!..