İnsanca yaşamak, diline, dinine, ırkına, cinsiyetine, sosyal yaşamına, gelir seviyesine, rengine bakmaksızın insana, insan olduğu için tanınan hakların genel adıdır.
Kendi Dünyanda bir çerçeve çizmişsin, herkes benim şartlarıma uyarsa insan olur, şayet uymayan olursa geleceğini karartmak ve hayatını zindana çevirmek sanki senin görevinmiş gibi çıldırıyorsun. Aile içi şiddetin en belirgin ürünüsün, insan sevgisi ve şefkatli davranmak, itidalli olmak sana göre meziyetler değil. Devlete isyan etmiyorsa, Vatandaşlık görevlerini tam yerine getiriyorsa, Kamu ve kul hakkı yemiyorsa, aldığı görevde adaletli davranıyorsa, sana ne inancından, sana ne yaşam tarzından, kim oluyorsun sen? Şayet Vatana ihanet içindeyse, görevini kötüye kullanıyorsa, ülkeyi talan ettiğini düşünüyorsan, yapış yakasına sor hesabını. Hesap sorma şeklide belli, yargı önünde veya sandıkta Devletin sana verdiği yetkini kullanmalısın.
Belediye Başkanı seçmişsin, düzgün asfalt yapıyor mu, yönetim biçiminde şeffaflık var mı, göreve getirdiği insanlar liyakat sahibi mi, deprem yönetmeliğine sadık mı, yeşil alan ve park-bahçe yapıyor mu? Umurun değil, sanki özel görevlerle donatılmışsın gibi, Belediye Başkanının veya herhangi birinin inancını, namazını, yaşam biçimin sorguluyorsun. Personel alımını sen yapmışsan, Vatanperver, sütten çıkmış ve inançlı oluyor, siyasi düşüncesi senden olmayan aynı işlemi yapınca teröriste veya Vatan hainine iş verilmiş oluyor.
Her alanda yaptığın bu ayrımcılık ve ötekileştirme, tahrik dili kullanman, ileride telafisi mümkün olmayan sorunlar senide boğar ve gençlik bedelini ağır öder bilgin olsun birader.
Siyasetçiler alkışa alışık olduğu kadar, pohpohlanmayı sevdikleri kadar, eleştiriye ve itirazlara da alışık olmak zorundalar. Ailesine ve şahsına hakaret edilmediği müddetçe her türlü yergiye boyun eğmeli ve icraatları ile ilgili bilgi ve hesap verme zorunluluğu olmalıdır. Hocalar grubunu toplayarak “sen temiz adamsın kazandığın tazminatları yeme” demeleri yönünde fetva almak, yaptığın işlerin sorumluluğundan kurtarmaz sizi. Kazandığı tazminatlardan servetine servet katan büyüklerin gücenirler, sen ne demek istedin azizim gel bakalım açıkla bu konuyu deseler, lal olur kalırsın, siyasi hayatın biter.
Belediyelerin en asli görevlerinden biride özürlülerin yaşam hakkını kolaylaştırmasıdır. Özürlülerin hayat mücadelesi diğer sosyal gruplara nazaran her dönemde daha güç olmuştur. Geçmişe ve günümüze baktığımızda, özürlülerin çoğu zaman ezildiklerini, hakir görüldüklerini ve zulme uğradıklarına şahit olmaktayız. Bunun sebebi bence toplumların insan sevgisinden uzak sapık düşünce yapısından kaynaklanmaktadır. Yerel ve genel yönetimlerimizin özürlülerin hayatını kolaylaştırma gayretleri, mendil satan çocuklara gösterilen ilgiyle aynı olduğunu söylemek abartı olmaz. Hepimizin bir gün özürlü olmaya aday olduğumuz şu ortamda, özürlü dostlarımızın yaşam kalitesini yükseltmekte katkı sağlamak, tüm insanlığın onuru olmalıdır.