İki zaman aralığında ya da bir zaman diliminde yaşayan canlılara “Mahlûkat” denir. Bu “Mahlûkat”ların içine “İnsan” denilen mahlûkat da dâhildir.
De, sor ki sonsuza kadar yaşayan yaratık, mahlûkat olmaz mı? Örneğin bilmediğimiz denizlerin dibinde, ya da başka âlemlerde?
Ankubet suresi ki ana konusu, doğru inanca sahip olmak ve bu yol, tavır üzere yaşamaktır. Sûre insanoğlunun başıboş yaratılmadığını, Allah karşısında sorumlu olduğunu, dolayısıyla bir imtihan hayatı yaşadığını bildiren âyetlerle başlar ve Allah’ın gerçek müminlerle münafıkları mutlaka birbirinden ayıracağını bildirir, 57 ila 60 ayetlerinde ise şöyle der…
57. Ayet: “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.”
58 ve 59. Ayet: “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları -hiç şüpheniz olmasın- içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetteki köşklere yerleştireceğiz; sıkıntılara katlanan, yalnız Allah’a dayanıp güvenerek işlerini gerektiği gibi yapanlara ne güzel karşılık!”
60. Ayet: “Nice canlı var ki rızkını sırtında taşımıyor; onları da sizi de besleyip barındıran Allah’tır. O her şeyi işitir, her şeyi bilir.”
İşte o “Nice canlılar” arasında yaratılan mahlûkların en üstünüdür ki Hucurât Suresi13. Ayette Yüce Allah şöyle der.
“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.”
Ayette de belirtildiği gibi, “…en değerli…” olmanın da koşulları vardır. Aslında o koşullara uyanlara ancak “İnsan” denebilir.
Değerli olmanın birinci koşulu ise, yine bu ayet içinde söylendiği gibi “…itaatsizlikten şakımaktır…”
İtaatsizlikten sakınmak ise, Allah’ın emrettiği ve öğütlediği şeylere uymak, uyardığı şeylerden ise kaçınmaktır.
Bana göre ise kısaca, Allah’ın emirlerine uyup, en yüce ahlak kurallarına uymaktır “İnsan” olabilme niteliğine sahip olabilmek için.
Dahası, Tevbe Suresi 114. Ayete dikkatinizi çekmek isterim…
“İbrahim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.”
Ne kadar güzel huylu ve ahlaklı biri olursanız olun, eğer toplum aleyhine, zararına çalışanlar karşısında, onlardan uzaklaşmıyorsanız, Yüce Allah’ın size öğütlediği ve emrettiği şeylerden uzaklaşmamış olursunuz.
İşte o zaman sadece “Mahlûkat” sınıfında anılmanız, bana göre en doğru tanımlama olur. Çünkü “Üstün vasıflar” sizde olmadığı için “İnsan” sıfatında olmanız da beklenemez.
XXX
Şimdi oturup kendimize dönelim ve değerlendirelim…
Toplum zararına faaliyet gösterenlerin mi yanındayız yoksa onlara karşı olanların mı yanındayız, bu “İnsanlık” ölçülerinden birisidir.
Yüce Allah, “İşi ehline verin” derken, seslendiği kesim “İnsan” ve insanlar bu sese ne kadar kulak veriyor, bu öğüdü ne kadar tutuyor?
Eğer topluma ve doğaya zarar verenler ile bir oluyorsa, işte onlar Allah katında da makbul insan olmayacaklardır.
Çünkü bu dünya, bize ne kadar ev sahipliği yapacak ve yapıyor ise bizden sonrakilere de aynı şekilde ev sahipliği yapmak için korunmak zorundadır.
Elbette koruyacak olan, en iyi ahlâk sahibi olanlar olacaktır.
XXX
İlginç bir konu var. AKP içinde “Büro Memuru” sıfatıyla bulunan bir kişi, önce kokain kullandığı iddiası ile gözaltında alınıyor, “Pudra şekeri” diye serbest bırakılıyor.
Sonra bazı bulgulara daha rastlanıyor, tekrar gözaltına alınıyor. İlgilisi kim olmalı? Elbette İçişleri Bakanı ve soruyorlar…
“Kumar oynuyor. Araba alıp satıyor. Kokain kullanıyor. Büro çalışanı maaşıyla bunları yapamaz. Bu paranın suyu nereden geliyor? Bir tespitiniz oldu mu?”
Cevap veriyor…
“Eğer haksız bir kazanç varsa mahkeme orada, hukuk orada. Burada başka bir iş mi yapıyor? Ya da daha önce yaptı mı? Derinlemesine değerlendirmenin yapılmadığı bir yerde hüküm ortaya koymak çok yanlış olur. Hiçbir şey gizli kalmaz. Ama bunun partiyle ne ilgisi var? Netice itibarıyla partinin çalışanları var. Bu yapılarla karşılaştığımız zaman kendi kurumlarımızda da gereğini yerine getiriyoruz. Anladığım kadarıyla bu mesele siyasallaştırılmak isteniyor.”
Verilen cevap yerinde ve doğru bir cevap. Konuyu irdeleyecek olan mahkemelerdir ve hukuk içinde elbette bir kanıya varıp, suçlu ise gereken cezayı da verecektir. Buraya kadar en ufak bir itirazım yok da şu “…bu mesele siyasallaştırmak isteniyor…” sözü garibime gitti.
Bir soru daha sormak gerekir Bakan’a, bu olay AKP içinde olmasaydı da örneğin CHP içinde olsaydı ki olması olası bir durum, acaba Süleyman Soylu böyle konuşur muydu yoksa konuyu yine hukuka mı havale ederdi, yoksa siyasallaştırır mıydı?
Aslında konu “Hukuk” içinde sonlandırılacak bir şey ise, önemli olan tarafsızlığın kesin olarak sağlanmasıdır.
Eğer hukukun tarafsız olarak sağlanmadığı bir anlayışın hüküm sürdüğü ortamda yaşıyorsak, o zaman hukuktan söz etmek mümkün değildir.
Süşeyman Soylu’nun da sözleri hukuki değil, siyasidir, Kendilerine gelince öyle, başkasına gelince bir başka türlü.
Anlatmaya çalıştığım “İnsanlık” anlayışı ile “İşi ehline verme” konusuna ilginç bir örnek . Ve bu sadece bir örnek, yüzlercesini daha verebiliriz.
***
Bazı müzik korolarının isimlerinden “Türk” ibaresi kaldırılmış, görmedik sanılmasın, takip ediyoruz…