Geçenlerde de yazdım hatırlarsanız…
Kayseri’de oynanan çok tehlikeli bir oyun vardı.
Taş dövüşü…
İki mahallenin delikanlıları, elden örme, sapı ipek püsküllü, taşı atınca şimşek çakıyor gibi ses getirmesi gereken ve bellerine dolanı sapanları ile bir alanda toplanırlar.
Bizim mahallede “İyiler Mezarlığı” ve çevresinde oynanırdı.
Hilesiz hurdasız, eşit koşullarda, üstün cesaret ve taktik zekâ ile oynanan oyundur…
Ama oldukça tehlikelidir.
Bu oyun Kayseri’de yaklaşık 1954 yıllarına kadar oynandı ki ben de hatırlıyorum. Ne zaman ki oyun sırasında bir genç, kafasına aldığı taş ile öldü, o gün bir daha oynanmamak üzere yasaklandı…
Elbette kimin sapanından çıkan taş ile öldüğü belli olamadığından da kazaya kurban gitmiş oldu.
1950-1954 yılları arasında Kayseri’de görev yapan Mustafa Kazım ATAKUL ismindeki vali, olay sonrasında, yaşlıların da araya girmesi ile bu oyunu yasaklamış, o tarihten bu yana da oynanmamıştır.
Elbette o tarihten bu yana da hemen her tarafta olduğu gibi, delikanlıca, eşit koşullarda kavga eden olmadı.
Aslında delikanlı rest çekmez, varsa derdi, oturur konuşur, anlaşır ve bitirir. Ta ki kendine sataşılmadıkça…
Bir derdin mi var, git konuş, delikanlı öyle yapar. Kafadan dalmaz, meydan da okumaz.
Çünkü delikanlı için çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur, sorun varsa mutlaka çaresi de, çözümü de vardır.
XXX
Üç dört günden bu yana ülkede millet birbirine rest çeker oldu.
Oysa oturup konuşmak en iyisi değil mi?
Eskiler, ağız dalaşına girenleri uyarır, “Oturun oturduğunuz yerde, mahalle ortasına çıkmayın” derler ayıplardı.
Şimdi bu kültür kalmadı, kim kime gücü yetiyorsa, “Gel lan karşına” ya da “Çık lan karşına” gibi argo cümleler kurarak meydan okuyor…
Tamam, meydan oku da, bakalım meydan okuduğun seninle aynı şartlarda ve güçte mi?
Eeğer senden güçsüz ise ya da eşit koşullarda mücadele edemeyecekse zaten onun adı mücadele etmek olmaz, ezmek olur…
Güç kimin elindeyse mantığı ile delikanlılık olmaz, davranış doğru da olmaz.
XXX
Çokça kullanılan bir kelime daha var meydan okumada…
Hodri meydan, asıl yazılışı ile “Ho’dri Meydan”, bir türlü meydan okuma, rest çekmedir…
Belki ucunda fiziki dövüş yoktur ama eşit koşullarda olmayınca , “Hodri Meydan”ın da bir kıymeti harbiyesi olmaz.
Düşünceleri tartışmak başka bir şey…
Düşünceler üzerinden meydan okumak başka bir şey. İkisi birbirinden farklı eylemlerdir.
Eğer düşünceler üzerinden tartışmak değil de aba altından sopa göstermekse maksat, işte o iş yanlış olur.
Delikanlılığın raconunda böyle bir tavır yoktur.
Yoksa meydan “Ho’dri” olmaz, basbayağı “Gel ortaya da ben sana bir güzel dayak atayım” olur. Aslında o dayağı atmaya gücün de yetmez belki ama, ardında destek güçlerin vardır, güvencen de odur zaten…
Barış içinde olmak ise en güzel ve bir o kadar da güzel yoldur.
XXX
KAYSERİ ŞEKER FABRİKASININ BAĞLI KURULUŞLARI…
Sanırım internet üzerinden yayın yapan bir gazetemizde, Kayseri Şeker Fabrikası ile ilgili yorum yapılmış, okudum.
Anlamadım, bir daha okudum…
Verilen tablolara, rakamlara baktım, analiz ettim, sonuç çıkardım ve yorumu bunu üzerine tekrar okudum…
Deniyor ki iddiada; Kayseri Şeker fabrikasının bağlı kuruluşlarının bir önceki yılda78 milyon lira borcu vardı, 158 milyon lira borca çıkmış. Tabi soru yok da “Nasıl oldu bu iş?” demeye getiriyor.
İster isen sorabilirsin de, bir sakıncası yok. Şeker fabrikasının bağlı kuruluşlarının bir önceki yıl mal varlıkları 173 milyon lira imiş, bir sonraki yıl 276 milyon lira olmuş, bunu nasıl yorumlayacaksın?
Yani borç 80 milyon lira artmış ama, mal varlıkları da 103 milyon lira artmış…
Yorum yapan arkadaş, aradaki borç fazlalığını ele alarak yorumunu yapmış da artan mal varlığının nereden geldiğinin yorumunu yapmayı unutmuş olmalı…
Ben nereden geldiğini kendisine söyleyeyim kısaca…
Yatırım yapmışlar…
Gerek öz varlıkları ile gerekse uygun dış krediler ile…
Anladık mı ekonomist arkadaş?...
Sen de aba altından sopa gösterme…