Aşağıdaki ifadeler, katıldığı televizyon programında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ifade edilmiştir.
Okuyalım…
XXX
“Parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu. Hiçbir istikrarı olmayan koalisyonlarla iç içe sürekli zararda olan dönemleri yaşadık biz. Türkiye çok partili sistemden huzur bulamıyor, netice de alamıyor. Koalisyonlar dönemine dönmeyi milletimiz asla istemiyor. Hakikaten bizler de milletimizden aldığımız bu vekâletle tekrar kararlı şekilde yaptığımız çalışmalar, yatırımlarımızla, kişi başına milli gelirle, gençliğe verdiğimiz önemle, attığımız adımlarla Türkiye bir değişim dönüşümü yaşadı. 26 havalimanı vardı Türkiye'nin 57 havalimanına çıktı. Türkiye'nin refah düzeyinin yükseldiğinin alametiydi. Bunu biz çok partili dönemde yapmadık, tam aksine AK Parti iktidarıyla bunu gerçekleştirdik. Biz öyle bir sistem kuralım ki, gelişmiş olan ülkelerin kullanmış olduğu sistem neyse onu kullanalım dedik. Devlet idaresine istikrarı getirdik. Uluslararası alanda hızlı ve etkin kararlar alma kabiliyetini kazanmış oldu.”
XXX
TBMM çatısı altındaki “Genel Kurul Toplantı salonunun” duvarında, başkanlık koltuğunun tam arkasında ve TBMM’nin dış cephesinde “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ifadeleri bulunmaktadır.
Eğer “Parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu.“ ise, söz konusu ifadelerin de hiçbir anlamı ve geçerliliği kalmadı demektir.
XXX
“26 havalimanı vardı Türkiye'nin 57 havalimanına çıktı. Türkiye'nin refah düzeyinin yükseldiğinin alametiydi. Bunu biz çok partili dönemde yapmadık, tam aksine AK Parti iktidarıyla bunu gerçekleştirdik.”
İfadesine gelince…
Yolcu garantili havaalanı inşaatları ile hazineye yüklenilen maliyeti hesaplayınca, tek partili dönemde, hem üretim hem de istihdam anlamında Türkiye’ye yapılan tek bir yatırım olmamıştır.
Evet, yol, köprü, televizyon kulesi, ihtişamlı camiler yapılmıştır ama bunların hiçbirinin üretime ve istihdama katkısı yoktur.
“Devlet idaresine istikrarı getirdik. Uluslararası alanda hızlı ve etkin kararlar alma kabiliyetini kazanmış oldu.”
Denildi…
Nasıl bir istikrar, anlayabilmiş değiliz.
Üretim düştü, neredeyse yok seviyesine indi. İşsizlik çığ gibi büyüdü. Millet açık ve yoksulluk seviyesinde geziyor. Yolsuzluk dedikoduları her geçen gün gündemi işgal eder oldu. Komşularımızdan tek bir dost kalmadı. Uluslar arası ortamda “Saray”ın görkeminden başka itibarımız kalmadı.
XXX
Dahası…
Eğer “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletin” ise…
Millete dönüp sordunuz mu?
Parlamenter rejimden, demokrasiden, laiklik ilkesinden, sosyal devletten, hukukun üstünlüğünden, insan hakları ve ifade özgürlüğünden vazgeçiyor mu?
“Vatandaş” olmaktan “Tabii” olmaya geçmek istiyor mu? Saltanat rejimi istiyor mu? Tek adam istiyor mu?
Yoksa kendi iradesi ile seçip işbaşına getireceği vekiller ile “Yasama, yürütme ve yargı” erklerini tamamen bağımsız bir şekilde çalıştırmaktan mı yana?
Yani, Parlamenter sistemden yana mı?
XXX
Hayretle ifade etmek isterim ki bu sözlerden ne amaçlandığını anlamakta zorlanıyorum…
Daha doğru bir ifade ile ne denmek istenildiğini apaçık anlamakla birlikte, amaçlanan şeyin ülke açısından getireceği olumsuz, hatta çok tehlikeli sonuçları düşünmek bile istemiyorum.
Ve soruyorum…
Eğer dediğiniz olursa, hâkimiyet kimde olacak?
Millette mi yoksa…
XXX
Bir taze konuya daha değineyim…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle mesaj yayımladı. Mesajında şu ifadelere yer verdi.
“Tabiat, ilahi bir tecelli olarak insanlara emanet edilmiş canlı bir varlıktır. İnsanlık için tüm unsurlarıyla doğanın korunması bir tercih değil bir zorunluluktur. Özellikle son iki asırda tüm dünyada sanayi ve teknolojideki gelişmeler, insan ile doğa arasındaki ilişki ve anlayışta da değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Sınırsız tüketim ve doğaya tahakküm etme zihniyeti en büyük zararı yine insana, çevreye ve geleceğe vermektedir.
Dünya genelinde kirlenen denizler, kuruyan su kaynakları, azalan orman varlığı, verimsizleşen topraklar hepimiz için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle yaşanabilir bir dünya için tabiata, çevreye ve hayata bakış açımızın düzeltilmesi gerekmektedir. Çevrenin korunması bütün bireylerin, bütün ülkelerin ve bütün insanlığın ortak meselesidir. Bu noktada çevreye duyarlı ve kanaati esas alan bir anlayışla hareket edilmesi önemlidir. Aksi takdirde çevre felaketi, kirlilik, salgın hastalıklar, kıtlık ve yoksulluk gibi küresel sorunların çözümü mümkün olamayacaktır.”
Hem bu ifadeleri kullanacaksınız hem de insanların sokağa dökülerek sahip çıkmak istedikleri doğa tahribatına isyanlarına, emniyet güçleri ile karşı koyacaksınız…
“Kanal İstanbul” projesini ise “İnadına” yapacağını söylerken…
Doğru olan ifade hangisi?