Bri “insan”ın kişiliğini ölçmek için bakabileceğimiz ölçütlerden birisi de, bakacağız o adama, edebe ve adaba uyup haddini biliyor mu?
Eğer ADAM sıfatını taşıyan kişi bu kurala uymuyor ise, edebini ve haddini aşmış ise, ona “Adam” dememiz zordur. Hele o kişi, kendi çıkarları doğrultusunda haddini aşıyorsa, ona gereken dersi vermek şart haline gelir ki, millet o dersi gerçekten gerektiğinde verebilecek anlayışa sahiptir. Günü geldiğinde de hakkını avcına verir.
Örneğin…
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, "Burada, Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere, bazı sivil toplum örgütlerinin içerisindeki zihniyet ve o zihniyetin işgalinden bahsediyoruz. Bunlar 1980 öncesinde de vardı. Amacımız, 12 Eylül öncesi olduğu gibi kızıl işgalden, bu yapılardan kurtarmak ve Türk Tabipleri Birliğini gerçek, yeminine sadık sağlık çalışanlarına emanet etmek" dedi Türk Tabipler Birliği hakkında…
Hiç kuşkun yok ki rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, bu efendiye bir Osmanlı tokadı aşkederdi suratına...
Bu kişi haddini de aşarak, hem iktidara hem yavrusuna bağlılığını göstermek üzere tüm sevimliliğini ortaya koymaya çalışmış.
Abisi dedi ya, o da arka tekerlek, peşinden söylemesi gerek.
Bu kişi bir “İşgal” olayından söz ediyor…
Sormak gerekir, kimler nereyi işgal etmişler acaba?
Sorsanız, hemen milliyetçi görüşün kapıları arkasına sığınarak, kapı aralığından kafasını korku ile yarım gösterir, ortaya çıkamaz.
Böylesi kişilere “Milliyetçi” demek, bana göre büyük bir suç işlemektir. Öyle bir suç ki kanıtı da kişiliklerindedir.
Böylesi kişilerin anlamadığı şey, insanın en tabii hakkı olan ve kullanırken korku duymadan kullanabileceği ÖZGÜR DÜŞÜNCENİN İFADE EDİLMESİ hakkıdır.
Gerçek demokrasilerde, olduğu gibi…
Ayrıca, gereği gibi, aslı gibi, özü gibi anlamadan arkasına sığındıkları İslam’ın temel kuralı olduğunu kavrayamazlar, bilmezler…
Edebe aykırı olmaması için biraz değiştirerek yazayım; CAHİL İLE SOHBET ETME, KÜSTÜRÜRSÜN, CAM KIRIKLARI ÜSTÜNDE ÇIPLAK AYAK YÜRÜME KESTİRİRSİN deriz ya…
İşte aynı bu durumdur halleri…
İstiklal Marşımız bile “Korkma” diye başlar, kimden korkacağım?
İstiklal marşımızda yürekten haykırarak söyleriz “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım” çünkü benin bir Türk evladı olarak, cumhuriyetin yetiştirdi vatandaş olarak özgürlüğümü kim elimden alacakmış acaba, şaşarım…
Elbette sivil toplum kuruluşları (STK), ülkenin gidişini, iktidarın hatalı işlerini özgür düşünce içinde ifade etmeleri görevleridir.
Kim yasaklayacak?
Hiç kimse yasaklayamaz…
Bu kurumlara olumsuz nitelikler yapıştırmaya kalkarken, dönüp kendi davranışlarınıza bakacaksınız önce…
Günün birinde ki o gün 29 Ekim Cumhuriyetin ilanının yıldönümüdür, PKK elemanlarını Habur sınır kapısından girip Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmelerine izin verirken, yedikleri yemeklerin parasını da devlet hazinesinden ödeme gafletini göstermişsin…
Diyarbakır’da, Türk düşmanı Şivan Perver’i, Mesur Barzani’yi kürsüye çıkartıp birlikte meğri meğri diye seslenmişsin…
Özgür düşüncelerini, ülkenin geleceği için ifade edenleri ihanet ile suçlamak, akla ziyan bir düşünce, davranıştır…
Dün olduğu gibi bugün de, ömrümüzün sonuna kadar da ifade etmeye devam edeceğiz…
Haddimizi bilerek, edebimizi bilerek, hukukun üstünlüğü ilkesinden ödün vermeden…
Yapacağız…
XXX
Bir başka benzer konu…
Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu hakkında bir karar vermiş…
Anayasa Mahkemesinin verdiği karar, bütün yargı katlarının ve devlet kurumlarının uyması zorunlu kararlardandır.
Mahkeme “Hak ihlali var” kararı vermiş ve Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğinin kalkamayacağı anlamında karar vermiştir…
Eğer bu ülkede hukuk üstün ise, TBMM Başkanı gereğini yapmalı ve önceki kararın yok hükmünde olduğunu meclis kürsüsünden ifade etmelidir.
Bunu takip edeceğiz elbette.
Geçelim bunu…
Ama diğer taraftan bir başka abuk-sabuk bir davranış var…
İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan atanmış bakan, sadece görevini yerine getirmekle sorumlu olduğu halde, siyaset yapmaya kalkıyor, haddini aşıyor.
N’apıyor derseniz ifade düşüncemi açıklayayım…
Bu kişi, Anayasa Mahkemesi başkanına seslenerek, ''Şehirlerarası yollarda gösteri ve yürüyüş yapılamaz” hükmünü iptal etmesinin ardından atanmış bakan Soylu, “Ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım."
Diyor…
Öncelikle ifade edeyim ki AYM, “Ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan” kaldırmadı. Aksine, sizin de içinde bulunduğunuz iktidarın kaldırdığı “Yürüyüş özgürlüğü” hakkını tekrar vatandaşa verdi…
Bu birincisi…
İkincisi, eğer Ankara’da yaşamamış olsaydım, işe de yaya veya bisikletle gider gelirdim.
Eskiden illerde valiler dışında bütün mülki idare amirleri, hâkimler, savcılar, işlerine yürüyerek gider gelirlerdi ve yolda vatandaş ile selamlaşırlardı…
Hadi sen…
Ki vatandaşı korumakla görevi atanmış bakansın…
Hadi onlarca korumanı almadan sokağa çık veya bisiklete bin de tek başına dolaş, işine git gel bakalım…
Var mı o cesaret sende?
Önce kendine bak atanmış bakan, önce kendine…
22 EYLÜL 2020
İBRAHİM PEKBAY