Selamlaşmak, davete icabet etmek ve hediyeleşmek kültürümüzde var olan geleneklerimizdendir.
Bir şartla…
Abartıya kaçmadan ve başka bir amaca hizmet etmemek kaydı ile…
Özelde insanlar hediyeleşirken, bir gün gelir kendilerinin de hediye aldıkları yere hediye vermek durumunda kalacaklarını düşünerek davranırlar. Bugün bana, yarın sana gibisinden.
Ancak, devlet geleneğinde ”Hediye” verirken de alırken de dikkat etmek gerekir. Hele ki aldığınız ve sunduğunuz hediyenin bedeli, devlet kasasından ödeniyor ise… Dikkati en üst seviyeye çıkarmak gerekir.
Ahmet Türk, Mardin Belediye Başkanı idi, görevden alındı, yerine Mardin valisi Kayyum olarak atandı, 31 Mart seçimlerine kadar bu görevi vali yürüttü.
31 Mart’tan itibaren Ahmet Türk yeniden seçildi, geçenlerde görevden tekrar alınıncaya kadar da görevde idi.
Aynı vali, ikinci kez Mardin Belediyesinde Kayyum olarak atandı.
Birinci görevi ile ikinci görevi arasında “Seçilmiş” olarak görev yapan Ahmet Türk, geçtiğimiz günde bir açıklama yaptı, ortalık karıştı.
Olay, belediyenin kasasından Erdoğan ve Soylu dâhil, bazı devlet görevlilerine Mardin’in ünlü gümüş hediyelik eşyalarından alınıp hediye edilmesi ve faturalarının da belediye kasasından ödendiğinin ortaya konması…
Rakam, “Hediye” olarak baktığımızda küçük değil, bayağı büyük, bu işin bir tarafı.
Diğer yandan hediye edilenler arasında adı geçen Süleyman Soylu, kendisinin her hangi bir hediye almadığını söyleyerek, olayın araştırılması ve soruşturulması için müfettiş görevlendirdiğini söyledi.
O zaman soruyu başka türlü soracağız; bu hediyeleri adı geçenler almadıysa kim aldı?
Vali, hediyelerin kişilere değil, heyetlere verildiğini söylüyor, ben burasını da anlamadım. Diyelim ki heyette 4 kişi var, bir adet telkâri hediye ettiniz, paylaşacaklar mı, nasıl paylaşacaklar? Aldıkları hediyeleri devlete bırakacaklarsa mesele değil desem de, yok, olmuyor. Olay yerine oturmuyor.
Dediğim gibi, kültürümüzde hediyeleşme var. Ama abartısız olmak kaydıyla ve karşılıklı olursa güzel olur.
Şimdi bakalım…
Katar Şeyhi, Cumhurbaşkanlığına (Cumhurbaşkanının şahsına değil elbette) 400 milyon lira değerinde bir uçak hediye etti ya…
Devletten devlete gözüyle baktığımızda, Türkiye Katar devletine bunun karşılığında ne hediye etti?
Bir adet beşi bir yerde (Beşli) değil her halde, ama ne?
Bu olaylara ne gibi anlam yüklemek gerekir, bulamıyorum.
Aslında buluyorum da diyemiyorum. Bulduğumdan başka bir anlam yüklemek mümkün değil.
Bakınız, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Salı günü, günübirlik Putin ile Suriye ve özellikle de İdlip konusunu görüşmek üzere Moskova’ya gitti…
Görüşmenin içeriği ayrı bir konu, yazacağım.
Gitmişken de Jukovski kentinde MAKS-2019 Havacılık Fuarı'nın açılışına katıldı, burada SU-57 uçağını da yakından inceledi.
İki lider beraberindeki heyetle stantları gezerken, Erdoğan, Putin'in yerli üretim limuzinine takıldı. Yakından inceledikten sonra Putin’e fiyatını sordu. Putin cevaben 18 milyon ruble yani l,6 milyon lira olduğunu söyledi…
Erdoğan, o kadar makam arabasının içinde, bu aracı da beğenmiş ve garajına katmak istemiş olmalı ki “Düşüneceğim” diye cevap vermiş.
Tam da bu arada ilginç bir şey daha yaşanıyor…
Rus lider, fuarda sergilenen ve başkanlık aracındaki gibi geniş bir oturma alanına sahip 8 milyon dolar değerindeki helikopteri satın alırsa, makam aracını Erdoğan’a hediye edeceğini söylüyor.
İlginç değil mi sizce?
Sen 400 milyon değerindeki uçağı “Hediye” olarak aldığını dünyaya duyurursan, Putin de 8 milyon liralık helikopteri aldığında, alımı özendirme amacıyla da 1,6 milyon değerindeki makam aracını hediye edebileceğini söyleme cesaretini bulur…
Elbette bunları “Hediye” olarak adlandırmanın mümkün olmadığını biliyoruz.
Merakımız, bu “Hediye” adı altında verilen rüşvetlerin karşılığında, aldığınız yere devletin kasasından ne verdiğiniz…
Muhtar çakmağını arkadaşına “Al biraz da sen kullan” diye hediye edebilirsin ama Dupont Marka çakmağını hediye edersen, aynı değerde karşılığını da beklersin.
Anlatabildik mi?
Şimdi sayın valimize soruyoruz…
Verdiğin “Hediye” karşılığında devletten beklediğin neydi ve aldın mı?
İkincisi ve tamamen komedi olanı da şu soruya nasıl cevap vereceği…
Sayın Vali, bir adet gümüş mamulü “Heyete” hediye ettiğinizde aralarında nasıl paylaştırdınız veya paylaştılar?
Ya da verilen hediyeler devletin hangi demirbaş defterinde kayıtlı duruyor?
Veremeyeceğiniz cevaplar için teşekkür ederim desem, ayıp olur…
30 Ağustos Zafer günümüzün yıldönümünde böyle bir konuyu yazmak ne kadar acı!...
Bak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün davranışına, anlarsın ne demek istediğimi ama Atatürk bunların ilgi alanına girmiyor ki!...
Yine de siz, 30 Ağustos’un gerçek bir zafer günü ve bayramı olduğunu unutmayın, kutlu olsun…