Benim çok değerli kardeş gibi yakın bir doktor arkadaşım var, ilk otomobilini aldığında şoför eğitimini ben vermiştim, ben ona “Hocasıyım” diye takılırım o da beni uygun ortamda “Benim Hocam olur” diye tanıtır.
Yine hemen birçoğunuzun tanıdığı ama isimlerini vermeyeceğim birkaç doktor dostum, kardeşim daha var ki onlara da “Aklınızın ermediği veya yardıma ihtiyacınız olduğunda yanınızdayım” diye takılırım…
Hastalıklara çok da aldırış etmesem de, birkaç ağır denilebilecek operasyon ve hastalık geçirdim. Bu nedenle TIP ile aramda sağlam bir bağ oluştu.
Bugünün yazı konusu gereği, TIP tarafım ağır bastı ve yarım hekim candan eder deyiminin dışına çıkarak size “Hazımsızlık” hastalığı veya tıbbi adı ile “DİSPEPSİ” den söz edeceğim…
Çok detaya girmeden fazla da doktorculuk oynamaya kalkışmadan “Hazımsızlık” veya “DİSPEPSİ”nin kısaca tek cümlede tarifini yapacağım…
Tarifi şöyle…
“Fazla kilolu olmak, midede olan baskıyı arttırır ve midede olan asit mideden yukarıya doğru çıkar. Reflü denilen bu hastalık, hazımsızlığa neden olur.” (Alıntı)
Bu hastalığın beni ilgilendiren “…fazla kilolu olmak…” tarafı…
Diğer etkenleri de vardır, olabilir ama detayı dediğim gibi beni ilgilendirmiyor. Hastalığın tarifini de zaten kopyaladım…
Şimdi “Hazımsızlık” hastalığı ile yazı konusu ne alaka?
Önce yazının konusunu açıklamam gerekir…
Geçenlerde bir yazımda da sözünü ettiğim gibi, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul hastalığı” diye bir hastalığı var.
Eğer “İstanbul hastalığı” nedir diye soracak olursanız, onu ben uydurdum.
Erdoğan, gerektiğinde papaz cübbesini bile giyebileceği (Kendi ifadesidir) şekilde yetiştirildikten sonra, diğer partilerin İstanbul Belediye Başkanlığı üzerinde çekişmelerinin sonucu, aradan sıyrılıp İstanbul Belediye Başkanı oluverdi. Geçmişe ilk denemesinde Beyoğlu adaylığında başarısız olmuştu.
İstanbul Belediye Başkanlığı görevine gelmeden önce yaptığı açıklamalardan birisi, varlığının sadece bir “Alyans” olduğunu açıklamıştı. Sonra göreve başladı. Bir dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra, bir şiir okudu, siyasal dünyası karardı.
Siz şimdi “Karardı” tanımlamasına katılıyorsunuz değil mi?
Siz öyle sanın ama o “Karanlığın” altında çok şeyler vardı, bazıları henüz çözülemedi.
Sonra “Muhtar bile olamazken” bir anda AKP iktidarının başbakanı oldu, 3 Kasım 2002 yılından bu yan iktidar görevini sürdürüyor.
Görevinde başarılı olup olmadığını dün yazdım, konumuz o değil…
Kendisi İstanbul’a belediye başkanlığı edemediği süre içinde, ayrıldığı ve sonradan “Yoldan çıkanlar, yolunu kaybedenler, kerameti kendinde bulanlar…” ile kurduğu partisinden kişiler İstanbul’u yönetti.
Bu şu demekti, belediye başkanları seçiliyor ama yönetim etkinliği yine Erdoğan’ın elinde. O “Ola” diyor, istediği oluyordu.
Yaklaşık 25 yıl da böyle geçti…
Bazen biraz fazla “Oldu” galiba ki İstanbul’u bugünkü duruma getirdiklerinden dolayı af dilemek zorunda kaldı.
Ama bir gün yatağından kalktı ve baktı ki İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğuna, etki edemeyeceği birisi oturmuş…
Sanırım “Vay anasını yahu, bu nasıl iştir, ben nasıl etken olacağım” diye aklından şimşekler hızıyla geçirmiş, kafasının içindeki 40 tilkinin kuyruklarını birbirine değdirmeden İstanbul’u yine kendine bağlama yöntemini aramaya başlamış olmalı ki…
Bir şeyler yapması gerektiğini gördü…
Elbette partisinin içinde şeytana pabucunu ters giydirecek o kadar çok uygulamacı var ki, tak diye çözüm buldular…
“Cumhurbaşkanı kararı” denilen yöntemle ve TBMM’ni bypass ederek kanun gücünde kararlar almıyor mu? Alıyor…
O halde çare bulunmuştur…
Gerekli yerlere ferman verildi; “Derhal kararname metinleri hazırlana ve yayınlana…”
Peki neden?
Nedeni de “…hazırlana ve yayınlana…” fermanı verilmesi kadar basit. Çünkü “Tek adam” ne derse o olmuyor mu?
Çünkü İstanbul’u yönetenler hep kendileri ve yandaşları bugüne kadar kilo aldılar. Şimdi ise İstanbul Belediyesi ve dolayısıyla İstanbul halkı kilo alacak…
İstanbul belediyesi olarak alacağı kiloyu, şehrin nüfusuna bölerseniz, adam başına kaç gram düşer bilemem. Onu da matematik ilmini tepesi üstüne dikme başarısı gösteren Damat beye sormak gerekir. Ancak bugüne değin yönetenlerin ve yandaşlarının aldıkları kilolar o kadar fazla ki, sonuçta “Hazımsızlık” hastalığına yakalanmış görünüyorlar anlaşılan…
Hedefte Belediye üst yönetiminin tayinlerinin cumhurbaşkanınca onaylanması var… Belki de alınacak “Hizmetli” kadrosundaki çaycının bile onayının oradan alınması gündemde…
İkincisi ve kilo almaya en uygun işlerden birisi, İstanbul’da imar rantı…
Veeee…
Boğazların imar yönetmeliğinin uygulanması…
Yetki İstanbul Boğaziçi İmar Müdürlüğünde ve Boğaziçi İmar Yönetmenliği gereğince yapılmaktadır.
Yetki, Belediyeden alınıp, içinde belediye başkanının da bulunduğu bir kurula verilmek istenmektedir. Yani başkan da kurulda olunca yanlış işlere ve kilo aldıracak yemliklere itiraz edemeyecek mi?
Hadi oradan, adamı güldürmeyin…
Biliyor musunuz, sizin hastalığınızın tedavisi bile yok, boyuna kilo almak istiyorsunuz da milletin bir deri bir kemik kaldığını ne yazık ki göremiyorsunuz.